Onlar gidince, Jia Lian kira toplayan adamlara döndü.
“Siz neden geldiniz?”
“Onuncu ayın kiralarını elimizden geldiğince hızla topladık.” dedi biri. “Yarın buraya ulaşmış olur ama şehrin dışında problem yaşadık. Devriyeler arabalarımıza el koydular, içindekileri yere döktüler. Ağzımızı açtırmadılar. Sevk edilenin ticari mallar değil, Rong Konağı’nın kira ürünleri olduğunu açıklamaya çalıştım ama hiç aldırmadılar. Ben arabacıya devam etmesini söyleyince, polislerden biri onu dövüp iki arabaya el koydu. Ben size rapor vermek için önden geldim, efendim. Şimdi birisini kent yamenine gönderip mallarımızı geri aldırmanız gerekiyor. Eğer bu eşkıya devriyelerine hadlerini bildirebilirseniz, herkes için büyük bir iyilik yapmış olursunuz. Hiç bilmiyorsunuz, efendim, tüccarlar onlardan neler çekiyorlar. Mallarını yere döküyorlar, alıp gidiyorlar; zavallı arabacı karşı çıkmaya yeltenirse beynini patlatıyorlar.”
“Bu ne kadar akıl almaz bir şey!” diye bağırdı Jia Lian. Hemen bir not yazdı ve adamlarından birine verdi. “Al bunu, arabalara el koymakla görevli yamene götür. Hemen mallarımızı ve arabalarımızı geri almamız lazım. En ufak bir şeyimizin kaybolmasına bile tahammül edemeyiz.”
Sonra Zhou Rui’i çağırttı ama adamın dışarıda olduğunu öğrenince, Lai Wang’ı istedi. O da öğle yemeğinden sonra çıkmış ve henüz dönmemişti.
“Tembel herifler! Lazım olduklarında bulunmazlar! Yıl boyu bizim cebimizden yiyip içip, boş boş geziyorlar.”
Adamlarına onları hemen bulmalarını söyleyen Jia Lian dairesine dönüp yattı.
Ertesi sabah Linan Dükü’nden bir hatırlatma mesajı geldi.
“Ben bakanlıkta olacağım.” dedi Jia Zheng ağabeyine. “Jia Lian de el konan mallarla ilgilenmek için burada kalacak. Sen en iyisi Baoyu’yü yanına alıp git.”
Jia She başını salladı.
“Tamam.”
Jia Zheng, Baoyu’yü çağırttı ve Linan Dükü’nün tiyatro gösterisine amcasıyla beraber gideceğini söyledi. Çok heyecanlanan Baoyu üstünü değiştirdi, yanında götürmek üzere üç hizmetkârını seçti: Mingyan, Saohong, Chuyao. Jia She’ya saygılarını sunmak için dışarı çıktı. Arabalarına binip dükün konağına gittiler. Konaktaki kapı görevlisi geldiklerini bildirmek için içeri gitti ve kısa bir süre sonra geri gelip onlara eşlik etti. Jia She, Baoyu’yü avluya doğru yönlendirdi. Neşeli bir kalabalık doldurmuştu avluyu. Düke saygılarını sundular ve öteki misafirlerle selamlaştılar; sonra oturup keyifli bir sohbete dâhil oldular. Çok geçmeden tiyatro topluluğunun idarecisi, fil dişi bir tablette oyun programını getirdi. Bir dizini yere koyup selamladı.
“Sevdiğiniz oyunları seçer misiniz, beyler?” dedi.
Herkes kıdem sırasına göre seçimini yaparken, sıra Jia She’ya geldi. O da seçtikten sonra, Baoyu’yü gören idareci, yanına gidip nazikçe selamladı.
“Efendi Bao, listemizden iki oyun seçme nezaketinde bulunur mu?” dedi.
Baoyu adamın yüzünü inceledi. Pudra beyazı yanakları, ruj kadar kırmızı dudaklarıyla sudan yeni çıkmış lotus kadar parlak, esintide salınan yeşim ağacı kadar zarifti. Eski dostu Jiang Yuhan’dı! Kendi tiyatro topluluğuyla kente geldiğini duymuştu. Hatta neden kendisini görmeye gelmediğini merak etmişti. Böyle resmî bir topluluk içinde karşılaşınca, hemen ayağa fırlayamadı. Sadece, “Ne zaman geldin?” diye sormakla yetindi.
Jiang hızla sağına soluna bakıp gizlice gülümseyerek fısıldadı.
“Burada olduğumu biliyorsunuzdur.”
Baoyu sohbeti sürdürmeye çekindi ve aklı karışmış bir şekilde listeden oyun seçimini yaptı. Jiang sahneye dönünce, misafirler onun hakkında konuşmaya başladılar.
“Kim o?” diye sordu birisi.
“Genç kız rollerini oynardı.” dedi bir başkası. “Artık bunun için fazla büyüdüğünden idareci olmuş. Prensin tiyatro topluluğunu yönetiyor. Ondan önce genç erkek rollerini de oynuyordu. Çok para kazanmış, birkaç dükkânı var. Ama sahneden uzak duramıyor, tiyatro topluluğu yönetmeye başlamış.”
“Şimdiye kadar evlenmiş olmalı.” dedi bir başkası.
“Yok.” dedi biri. “Bu konuda sert görüşleri var. Evliliğin bir kere yapılacak bir şey olduğunu, bir ömür boyu süreceğini, ciddiye alınması gerektiğini düşünüyor. Eşinin zengin ya da fakir, soylu ya da aşağı tabakadan olması önemli değilmiş; kendi yeteneklerine uygun olması yetermiş. Bu yüzden hâlâ bekâr.”
“Acaba bu harika delikanlıyla evlenecek şanslı kız kim olacak?” diye merak etti Baoyu.
O sırada gösteri başladı. Shensi’den batıya kadar kunqu, daha gürültülü gaoqiang, yiqiang ve bangzi gibi çok çeşitli oyunlar sergilendi.10 Muhteşem bir gösteriydi. Öğlen masalar hazırlandı; şarap ve yiyecek servisi yapıldı. Öğleden sonraki programda yer alan bir iki oyunun ardından Jia She gitmek üzere hareketlendi. Ama Dük yanına gelip, kalması için ısrar etti.
“Daha çok erken.” dedi. “Hem Jiang Yuhan’ın, en önemli eserleri olan Çiçek Kraliçesi’nden bir sahne sergileyeceğini duydum.”
Baoyu bunu duyunca, amcası biraz daha kalsın diye için için dua etti. Jia She tekrar oturdu.
Kısa süre sonra Çiçek Kraliçesi’ne sıra geldi. Jiang Yuhan, yağ satıcısı Efendi Qin rolünü oynuyordu. Sarhoş bir çiçekçi kızla oturduğu sahnede, sevgi dolu bir yakınlıkla, beraber içerek düet yapıyorlardı. Baoyu kızla pek ilgilenmiyor, erkek kahramandan gözlerini alamıyordu. Jiang Yuhan’ın ses tınısı, net telaffuzu ve ritim duygusuyla şarkısını söyleyişinden büyülenmişti. Bu performansın sonunda, Jiang Yuhan’ın hiç şüphesiz çok duygulu ve sıradan olanlarla karşılaştırılamayacak kadar eşsiz bir aktör olduğunu anladı. Müzik Kitabı’nda yazanlar geldi aklına: “İçeride kıpırdanan duygular seste vücut bulur. Bu ses sanatla biçimlenince müzik çıkar ortaya.”
“Gerçek müzik âşıklarının sesi tanımayı ve müziğin özüne inmeyi çok önemsemelerine şaşmamak lazım!” diye düşündü. “Ben de esasını kavramalıyım. Şiir duyguları ifade eder ama müzik insanın özüne değer. Bundan sonra bu konuda ciddiyetle çalışmam gerek.”
Bu sefer ev sahibine engelleme fırsatı vermeden gitmek üzere kalkan Jia She, onu hülyalarından uyandırdı. Baoyu’nün, amcasının peşine düşmekten başka seçeneği yoktu.
Eve vardıklarında Jia She doğru kendi dairesine giderken, Baoyu de bakanlıktan yeni dönen babasına rapor vermeye gitti. Jia Zheng, Jia Lian’le el konan malları hakkında konuşuyordu.
“Bugün bir adamımızla not gönderdim.” diyordu Jia Lian. “Ama kent mandarini yerinde değilmiş. Memuru, beyefendinin bu konudan haberi olmadığını ve böyle bir emir vermediğini söylemiş. Bunun, polis kuvvetlerindeki bazı serserilerin korkunç bir yolsuzluğu ve dolandırıcılığı olduğunu belirtmiş. Bunlar Jiaların malları olduğundan, hemen konuyla ilgilenip suçluları bulacağına söz vermiş; arabaları ve malları yarına kadar iade edeceğini garanti etmiş. Tek bir şeyimiz kaybolmuşsa, efendisine bildirmemizi, gerekli tedbirin mutlaka alınacağını söylemiş. Ama şimdi efendisi yerinde olmadığından, bizden sabırlı olup bu olayla kendisini sıkıntıya sokmamamızı istemiş.”
“Özel