Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt. Сюэцинь Цао. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Сюэцинь Цао
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6862-34-0
Скачать книгу
büyükannesine saygılarını sundu. Bu kadın, Leng Zixing’in sözünü ettiği, Shi ailesinin dul hanımefendisi, Jia She ve Jia Zheng’ın annesiydi. Hanımefendi tek tek herkesi tanıttı.

      “Bu büyük dayının karısı Xing yengen; bu dayın Zheng’ın karısı Wang yengen ve bu da müteveffa kuzenin Zhu’nun karısı Li Wan.”

      Daiyu başını eğerek hepsini tek tek selamladı.

      “Hanımları çağırın!” diye devam etti Büyük Hanımefendi Shi. “Uzaklardan misafirimizin ilk kez geldiğini söyleyin; onun şerefine bugünlük derslerinden muaf olabilirler.”

      İki hizmetçi onun emirlerini yerine getirmek için hızla çıktı. Kısa süre içinde üç dadı ve beş altı hizmetçinin eşlik ettiği üç genç hanım içeri girdi. Bir tanesi orta boylu ve tombuldu; yanakları yeni olgunlaşmış kiraza benziyordu; burnu da kaz yağından yapılmış sabun gibi parlaktı. Nazik, mahcup ve şirindi, cana yakın görünüyordu.

      İkincinin omuzları eğik, beli inceydi. Uzun boylu ve zayıftı, kaz yumurtası gibi oval bir yüzü vardı. Kavisli kaşlarının altındaki güzel gözleri büyüleyici bir pırıltıyla bakıyordu. Zarif ve hoş tavırlarını görmek bütün kabalıkları unutturuyordu.

      Daha gelişimini tamamlamamış gibi ufak tefek olan üçüncüsünün çocuksu bir yüzü vardı.

      Başlarındaki süsler, mücevherler ve elbiseleriyle üçünün de dış görünüşü aynıydı.

      Daiyu hemen kalkıp onları selamladı ve karşılıklı tanışmalardan sonra hepsi oturunca hizmetçiler çay servisi yaptı. Sohbetlerinin konusu Daiyu’nün annesiydi. Nasıl hastalanmıştı? Doktorlar ne ilaçlar vermişlerdi? Cenaze ve yas törenleri nasıl yapılmıştı? Hâliyle en çok etkilenen Büyük Hanımefendi Shi oldu.

      “Bütün kızlarımın içinde en çok anneni severdim. Göz açıp kapayıncaya kadar göçüp gitti, hem de benden önce. Yüzünü yeterince göremedim bile. Nasıl yüreğim parçalanmasın?” dedi.

      Yine duygulanarak Daiyu’nün ellerini tutup ağladı. Ailenin diğer üyeleri tatlı sözlerle onu zor yatıştırdılar.

      Daiyu herkesin ilgi odağıydı. Genç yaşına ve görüntüsüne rağmen bir hanımefendi gibi ince tavırlı ve terbiyeli olduğunu fark ettiler. Sanki elbisesinin ağırlığını bile taşıyamayacakmış gibi kırılgan bir yapısı olduğu hâlde çekici bir havası vardı. Zayıf bir bünyenin belirtilerini görünce ne tür ilaçlar aldığını ve neden bir türlü iyileşemediğini sordular.

      “Ben doğduğumdan beri böyleyim.” diye açıklama yaptı Daiyu. “Sütten kesildiğim andan itibaren ilaç alıyorum ve pek çok ünlü doktor tedavimle ilgilendi ama hiçbir faydasını görmedim. Üç yaşına girdiğim yıl, başı kabuk içinde bir rahibin evimize geldiğini ve rahibe yapmak üzere beni götürmek istediğini hatırlıyorum ama babam ve annem hiçbir şekilde razı olmadılar. ‘Eğer ondan ayrılmaya dayanamazsanız, hayatı boyunca iyileşemeyecek. İyi olduğunu görmek istiyorsanız, şu andan itibaren ağlama sesi duymasına ve anne babası hariç, hiçbir akrabasını görmesine izin vermemek tek çare. Ancak o zaman sakin ve huzurlu bir hayat sürebilir.’ dedi. O deli rahibin saçma sapan sözlerine kimse aldırmadı ama işte ben hâlâ ginseng hapları almaya devam ediyorum.”

      “Ne güzel bir tesadüf!” diye araya girdi Büyük Hanımefendi Shi. “Biz de burada hap yapıyoruz, biraz daha fazla yapmalarını söylerim.”

      Tam o sırada arka avludan bir kahkaha sesi geldi.

      “Uzaktan gelen misafirimizi karşılamak için geç kaldım!” dedi bir ses.

      “Buradaki herkes ne kadar da sessiz ve ağırbaşlı, sanki soluklarını bile tutuyor gibiler. Peki, bu gürültücü ve arsız da kim?” diye düşündü Daiyu.

      O böyle merak içindeyken, arka kapıdan bir grup hizmetçi ve genç kızla beraber çok güzel, genç bir kadının girdiğini gördü. Kıyafeti diğer kızlarınkine hiç benzemiyordu. Bütün ihtişamı ve parıltısıyla bir periyi andırıyordu. Başında, üzerine mücevherler ve inciler işlenmiş, altından bir taç vardı. Saç tokaları, yüzünü güneşe dönmüş beş Zümrüdüanka kuşu şeklindeydi ve gagalarından inciler sarkıyordu. Boynuna taktığı kırmızı altından kolye taşlarla süslenmiş, uçları püsküllü, helezon şeklindeki bir dragona benziyordu. Koyu kırmızı satenden, üzerine sımsıkı oturan, altın kelebekler ve çiçekler işlenmiş bir ceket giymişti. Rengârenk ipekten pelerininin etekleri turkuaz sincaplarla çevrelenmişti. Mavi ithal bürümcükten iç eteği sırma çiçeklerle süslüydü.

      Zümrüdüanka kuşu gibi badem şeklinde gözleri, şakaklarına doğru meyleden, söğüt yapraklarına benzer kaşları vardı. Bedeni zayıf, tavırları zarifti. İlkbahar cazibesi taşıyan pudralanmış yüzü gizli gök gürlemelerini hiç belli etmiyordu. Daha kırmızı dudakları aralanmadan kahkahası çınlıyordu.

      Daiyu onu selamlamak için ayağa kalktı.

      “Henüz onunla tanışmadın.” dedi Büyük Hanımefendi Shi gülümseyerek. “O bu evin haşarısıdır. Nanking’de ona Acı Biber derlerdi. Sen Huysuz Anka diyebilirsin.”

      Daiyu ona nasıl hitap edeceğini düşünürken, kuzenleri imdadına yetişip onun Kuzen Lian’in karısı olduğunu söylediler. Daiyu daha önce onunla hiç tanışmamıştı ama annesi, büyük dayısı Jia She’nın oğlu Jia Lian’in, öteki dayısının karısı Wang Hanım’ın yeğeniyle evlendiğini anlatmıştı. Küçüklüğünden itibaren özellikle bir oğlan çocuğu gibi yetiştirilmiş ve okulda ona Wang Xifeng adı takılmıştı.

      Daiyu gülümseyerek onu bir kuzen olarak selamlamakta gecikmedi. Xifeng onun elini tuttu ve kızı tepeden tırnağa dikkatle inceledi, sonra büyükannesinin yanındaki yerine geri gönderdi.

      “Bu ne güzellik! Bugün onu görmeseydim dünyada böyle bir güzelliğin var olacağına inanmazdım!” dedi gülerek. “Ne kadar farklı bir havası var! Baba tarafına hiç benzemiyor, daha ziyade bir Jia gibi. Son zamanlarda onu dilinden düşürmediğine hiç şaşmamak lazım. Talihsiz küçük kuzen, genç yaşında annesini kaybetmiş, çok yazık!” Bunları söylerken mendiliyle hafifçe gözlerini kuruladı.

      “Benim gözümün yaşı yeni dindi.” dedi Büyük Hanımefendi Shi, gülümseyerek. “Yeniden başlamamı mı istiyorsun? Kuzenin uzak yoldan daha yeni geldi, çok kırılgan. Neşesini güçlükle yerine getirdik. Tekrar aynı konuları açma!”

      Xifeng bu sözler üzerine hemen hüznünü neşeye çevirdi.

      “Tabii.” diye bağırdı. “Kuzenimi görünce yüreğim hem hüzne hem sevince büründü; saygıdeğer hanımefendinin varlığını unutuverdim. İyi bir dayağı hak ediyorum gerçekten!”

      “Kaç yaşındasın, kuzen?” diye sordu, Daiyu’nün elini tutarak. “Okula gidiyor musun? Hangi ilaçları alıyorsun? Burada kaldığın süre boyunca sıla hasreti çekme sakın. Yemek ya da oynamak istediğin herhangi bir şey olursa, bana söylemekten çekinme. Dadılar ve hizmetçiler görevlerini yerine getirmezlerse, bana haber vermeyi unutma!”

      Sonra hizmetçilere döndü.

      “Bayan Lin’in bavulları ve eşyaları içeri alındı mı? Beraberinde kaç hizmetkâr getirmiş? Alt kattaki iki odayı temizleyin de girip dinlensinler.”

      Bu arada yiyecek-içecek getirildi. Servisini Xifeng bizzat kendisi yaptı.

      “Bu ayın maaşları ödendi mi?” diye sordu Wang Hanım.

      “Para işleri tamamlandı ama biraz önce, birkaç hizmetkârla tavan arasına saten kumaş bakmaya çıkmıştım; uzunca bir süre aramamıza rağmen bize dün tarif ettiğin şeyi bulamadık; hafızan