“Üstünüze alınmayın, küçük hanım!” dedi Xiren. “Korkarım ki ileride bundan çok daha tuhaf şeyler yaptığına tanık olacaksınız. Onun davranışları için bu kadar etkilenip üzülecek olursanız, bir an bile huzur bulamazsınız. Bir an önce bu aşırı hassasiyeti bırakın!”
“Söylediklerini aklımda tutacağım.” diye söz verdi Daiyu. “Peki, söyler misin, bu değerli taş nereden geldi ve üzerinde ne yazıyor?”
“Ailedeki hiç kimse nereden geldiğini bilmiyor. Doğduğunda ağzında olduğunu duyduk, ip takılması için deliği bile varmış. Size göstermek için getireyim.” dedi Xiren.
Ama saat çok geç olduğundan Daiyu istemedi.
“Yarın bakarım.” dedi.
Biraz daha konuştuktan sonra yattılar.
Ertesi sabah Daiyu ve kuzenleri erkenden kalktılar; Daiyu, Büyük Hanımefendi Jia’ya saygılarını sunduktan sonra Wang Hanım’ın dairesine gitti. Onu Jinling’den gelen bir mektup hakkında Xifeng’la konuşurken buldu. Yanlarında, Wang Hanım’ın ağabeyinin karısı tarafından bir haber iletmek üzere gönderilen iki hizmetçi de vardı.
Daiyu neler olduğunu anlayamadı ama Tanchun ve diğerleri onların, Jinling’deki Xue teyzenin oğlu Xue Pan hakkında konuştuklarını anladılar. Güçlü bağlantılarına ve zenginliğine güvenerek bir adama saldırıp öldürmüştü ve şimdi Yingtian bölge mahkemesinde yargılanıyordu. Wang Hanım’ın ağabeyi Wang Ziteng bunu öğrenince Rong Konağı’na bu habercileri göndermiş, Xue ailesini başkente davet etmelerini istiyordu.
Daha fazlası bir sonraki bölümde.
4. BÖLÜM
Talihsiz bir kız talihsiz bir delikanlıyla karşılaşır.
Su Kabağı Tapınağı rahibi uzatmalı bir davayı çözer.
Şimdi hikâyemize devam edecek olursak, Daiyu, diğer kuzenleriyle birlikte Wang Hanım’ın dairesine gelince, onu ağabeyinin evinden gönderilen habercilerle kız kardeşinin oğlunun Jinling’de bir cinayete karıştığından söz ederlerken bulmuştu. Wang Hanım’ın uğraştığı meselelerin ne kadar sıkıntılı ve şaşırtıcı olduğunu anlayınca, genç hanımlar hemen oradan ayrılıp Li Wan’e uğradılar.
Li Wan, genç yaşta ölen Jia Zhu’nun dul karısıydı, neyse ki Jia Lan adında, beş yaşında ve okula başlayan bir oğlu vardı. Li Wan’in, Jinling’de saygın biri olan babası Li Shouzhong, İmparatorluk Kolejinde yönetici olarak görev yapmıştı. Soyundaki kadın erkek bütün akrabaları şiir ve edebiyat üzerine eğitim almışlardı ama kendisi ailenin başına geldiğinde, kızlar için eğitim politikasını “hünersiz bir kadın erdemli bir kadındır” düsturu üzerine konumlandırarak, kızına ciddi bir eğitim aldırmak yerine, Kızlar İçin Dört Kitap, Şehit Kadınların Biyografisi ve Asil Kadınların Anıları gibi birkaç kitabı okuyacak kadar öğrenmesine izin vermiş, böylelikle kız eski hanedanlıkların saygın kadınlarını örnek almış, bütün ilgisini örgü ve dikiş işlerine vermişti. Bu yüzden kızına bir tür ipek anlamına gelen Wan ismini vermişti, stil adı da Gongcai’ydi.
Henüz hayatının baharında olan Li Wan kocasını kaybettikten sonra lüks ve refah içinde yaşıyor olsa da her bakımdan kurumuş bir ağaç ya da sönmüş küle benziyor, dış dünyadan hiçbir şeye ilgi duymuyordu. Kocasının akrabalarına hizmet etmek ve oğlunu büyütmenin dışında kalan boş zamanlarında küçük görümcelerine ve kuzenlerine iğne işlerinde ve ders çalışmalarında eşlik ediyordu.
Daiyu burada, evinden uzakta bir misafir olsa da onu teselli eden bu nazik kuzenlerinin yanında kendisini evinde gibi hissediyordu ve yaşlı babasından başka endişe duyacağı bir şey yoktu.
Ama şimdi Jia Yucun’a dönelim. Yingtian’deki yamende makamına yerleşir yerleşmez önüne bir cinayet davası getirildi. Dava, köle bir kızı satın alan iki taraf arasındaki çekişmeden kaynaklanıyordu; hiçbiri hakkından vazgeçmek istememiş ve bunun üzerine çıkan kavga cinayetle sonuçlanmıştı. Yucun derhâl davacıyı sorguya çağırttı.
“Öldürülen adam benim efendimdi.” dedi davacı. “Bir köle kız satın aldı ama sonra bu kızın biri tarafından kaçırılıp satıldığı ortaya çıktı. Bu adama parasını ödeyen efendim, hayırlı bir gün olduğu gerekçesiyle üç gün sonra kızı alacağını söyledi. Ama adam bu arada köleyi gizlice Xue ailesine sattı. Biz bunu öğrenince kızı almak için satıcı adama gittik. Meğer bu Xue ailesi Jinling’de paraları ve nüfuzlarıyla her şeyi alabileceklerini sanan zorbalarmış. Bir grup adamı efendimi öldüresiye dövdükten sonra Xue ve haydutları, arkalarında sadece bu işle ilgisi olmayan birkaç kişi bırakarak ortadan kayboldular. Bir yıl önce şikâyette bulundum ama bir şey çıkmadı. Şimdi size yalvarıyorum, Sayın Hâkim, suçluları tutuklayıp adaleti yerine getirin. Hem müteveffa hem de hayattakiler sonsuza dek size minnettar olacaklar!”
Bunu duyan Yucun büyük bir öfkeye kapılarak, “Bu bir skandal!” diye bağırdı. “Nasıl oluyor da insanlar cinayet işleyip ceza almadan kurtulabiliyorlar?”
Tam tutuklama emri çıkarıp memurlarını eli kanlı katillerin akrabalarını işkence yoluyla sorgulanmak üzere aldırmak için gönderecekken, masasının yanında dikilen bir görevli ona uyarıcı bir bakış atarak, tutuklama emri çıkarmamasını işaret etti. Yucun’ın kararlılığı sarsıntıya uğradı ve vazgeçmek zorunda kaldı. Sonra mahkeme salonundan çıkıp özel odasına geçti ve bu görevli dışındaki herkesi odadan gönderdi.
Adam hemen atılıp önünde saygıyla eğildi.
“Sayın Hâkim!” dedi gülümseyerek. “Geçen sekiz-dokuz yıl içinde durmadan yükseldiğiniz için, beni tanımanızı beklemiyorum.”
“Yüzün çok tanıdık geliyor ama şu anda çıkaramadım.” dedi Yucun.
“Yüksek makamlardaki insanların hafızaları zayıftır.” dedi adam, gülümseyerek. “Demek hayata atıldığınız yeri ve yıllar önce Su Kabağı Tapınağı’nda olanları unutmuşsunuz.”
Bu beklenmedik sözler üzerine geçmiş şimşek gibi Yucun’ın tepesine çöktü. Bu adam bir zamanlar yaşadığı Su Kabağı Tapınağı’ndaki rahip adayıydı. Tapınak yangında kül olduktan sonra kalacak bir yeri olmayan adam, tapınağın sert koşullarından bıkarak bir yamende çalışmanın çok daha kolay ve zahmetsiz olacağına karar verip, gençliğinin avantajını kullanmış ve saçlarını tekrar uzatıp bu göreve başlamıştı. Yucun’ın onu hatırlamaması gayet doğaldı.
Hemen adamın elini tuttu.
“Demek eski bir tanıdıksın!” dedi gülerek. Sohbet etmek üzere oturmasını söyledi ama görevli buna cüret edemedi.
“Kötü zamanlardaki dostluklar unutulmamalıdır!” dedi Yucun. “Burası benim özel odam. Oturmanda bir sakınca yok.”
Bunun üzerine görevli saygılı bir şekilde sandalyenin ucuna ilişiverdi. Sonra Yucun neden tutuklama emri çıkarmasını engellediğini sordu.
“Şimdi bu şerefli makama geldiğinize göre, kendinize bu bölgenin Memur Koruyucu Muskası’nı çıkarmışsınızdır.” dedi görevli.
“Memur Koruyucu Muskası mı? Ne demek istiyorsun?” diye sordu Yucun, merakla.
“Sakın duymadığınızı