Malatya’nın Müslüman halkı ile Sivas’ın Müslüman halkını birbirleriyle boğazlaşmaya sürüklemek isteyen bu zavallılardır. Millî Mücadele’nin önüne geçeceğim diye, Sivas’ın ve millî hassasiyetin görüldüğü her yerin yabancılar tarafından işgalini isteyen bu hainlerdir. Bununla beraber, bizim en yüce gayemiz, tıpkı siz kardeşimin düşündükleri gibi kötü niyetlilerin bu güzel memleket üzerindeki iftiralarını ve açıkça takip ettikleri melun maksatlarını kırmak ve onları kendi ümitlerinin pusularında kötürüm ve cansız bırakmak ve devlet ile milletin yaptığı işleri sırf vatanın selametiyle ilgili noktada uzlaştırmaktır. Allah’a şükürler olsun, bu gayenin gerçekleştirilmesinde, artık milletimiz her türlü kötü niyetli davranışları kırmış ve bütün kahramanlığıyla azimli adımını atmıştır. Yabancılar bile milletin yaygın kuvvetini ve azimli kararını ve buna karşılık İstanbul hükûmetinin ne kadar sallantıda ve milletle ilgisi bulunmayan âciz bir heyet olduğunu takdir etmiştir. Merzifon’u boşalttılar. Samsun’u da boşaltmaya başladılar. İç işlerimize ve millî mücadelemize karşı tarafsız kalacaklarını söylüyorlar. İşte millî teşebbüslerimizin, istiklali elde etmek yolunda elde etmeyi başardığı ilk netice budur.
Millî akım, İstanbul’da, Kanun-i Esasi hükümlerine uyulmasını sağlamakla neticeye ulaşacaktır.
Şimdiki hükûmetin, geniş ölçüde bir iyi niyet taşıdığını sanmanın yerinde olmadığını arz etmeme müsaade buyurmanızı rica ederim.
Ben, daha Erzurum’dan Ferit Paşa’ya hakikati, durumu izah ederek milletin kuvvet ve iradesine karşı çıkacak hiçbir kuvvet kalmadığını yazmıştım ve kendisine karşı gelme ve engelleme yolunda devam etmemesi gerektiğini ihtar etmiştim. Bu gafil zat, buna cevap vermediği gibi millî akımın birkaç kişinin tahriklerinden doğduğunu ilan etti ve menfaat hırsı ve bilgisizlik gafleti ve körlüğü ile iki tarafı idare ederek mevkilerini koruyabilecekleri gibi asılsız bir zanda bulunan birkaç valisinin aldatıcı raporlarını, benim temiz ve vatanseverce yol göstermelerime tercih etti. Bugün, her türlü kötülük ve hainlik ve âciz ve zavallılık durumunda kaldıktan ve millet de bütün olup bitenlerin gerçek yüzünü tam bir açıklıkla öğrendikten sonra, bize düşen vazife, bir an durmaksızın, millî davaya yararlı yeni bir kabinenin işbaşına gelmesini sağlamaktır.
Eğer bugünkü kabinenin şahısları ve hayatları hakkında herhangi bir tereddütleri varsa, bugün için bu gibi şeylerle uğraşma tenezzülünden pek yüksek olan milletimiz adına kendilerine istedikleri söz ve teminatı vermeyi de milletimizin menfaati için gerekli şeylerden sayarız. Fakat tuttukları yanlış yolda inatla direnmekte devam edecek olurlarsa, ortaya çıkacak akıbetlerin sorumluluğu kendilerine ait olacaktır.
İşte, yaptığınız bu iyi niyetli teşebbüs dolayısıyla bir defa daha ve son olarak, asil yüksek şahsiyetiniz gibi kalbi gerçekten vatan ve millet sevgisiyle ve Padişah’a sevgi ve bağlılıkla dolu olan ve kardeşlik hatıralarını daima hürmetle taşıdığım kardeşim Abdülkerim Paşa hazretleri ile de bildirmiş olmak, bizim için her türlü vicdan huzurunun bir defa daha duyulmasına vesile olmuştur.”
Efendiler, buraya kadar söylediğim sözler bir maddenin özetidir. Bundan sonra gelen maddede:
“Millî Mücadele, bütün genişliği ile İstanbul’a doğru ilerlemektedir. Ferit Paşa ve arkadaşları bunu bilmektedir. Zatıalileri de bu bilgileri isteyiniz ve aydınlanınız.” dedikten sonra, gerçekten o günlerde yapılmış olan başarılı birtakım hareketlerin raporlarını özetleyerek açıklamada bulundum ve “Artık, bütün bu hareketleri durdurmak, yalnız ve ancak bir şeye bağlıdır. O da millî davaya bütün manasıyla uyacak bir zata kabine başkanlığının verilmesine ve o zatın da millî davayı anlayarak ona göre tedbir almaya girişmesine bağlıdır.” dedim.
“Bütün bu söylediklerimiz karşısında siz kardeşimin de bir düşüncesi varsa lütfen bildirmenizi rica ederim.” cümlesinden sonra, “Anadolu ve Rumeli Müdafaaihukuk Cemiyeti Heyetitemsiliyesi adına Mustafa Kemal” diye imzamı koydum.
Bundan sonra, Kerim Paşa: “Önce, zatıalileriyle birlikte bulunan muhterem zatların hepsine selam ve hürmetlerimi arz etmek ve iletmek lütfunda bulunmanızı rica ederim.” girişi ile görüşmemizin ikinci safhasını açtılar. Kerim Paşa, devam etti:
“Başladığım kısa konuşmanın bütün safhalarını zatıaliniz anlattınız. İki yerde, işin hallinde isabet gösterilmediğini söyleyerek mazur sayılacağımı ileri sürdünüz. Gerçi, her yanda olup bitenler bütünüyle bilinemeyince bir meselede hakemlik etmek güç ise de memleketle ilgili işin çözümlenmesinde bize ışık tutan, tertemiz vatan endişesi olduğundan, dayanağımız sağlam ve bellidir. Vatanın alın yazısının çizileceği şu sıralarda bütünlük içinde bulunan bir millet ve hükûmetin göreceği işi göz önünde tutarak bunun kolay çözüme ulaşması dileğimi arz etmek isterdim.
Hareket noktası olarak aldığıma işaret buyurduğunuz Padişah’ın beyannamesini anlamakta, mümkündür ki bendeniz yanılmış olayım. Yalnız müsaade ediniz de asıl işlerin hallinde en büyük bir dayanak sayılan bu yüksek beyannamedeki toplayıcı yönleri açıklayarak, Padişah’ın dediklerinin neleri içine aldığını anlatayım. Ben zannediyorum ki, Padişah’ımız…”
Ben, hemen Kerim Paşa’nın devam etmesini önleyerek, şunu yazdırdım:
“Kerim Paşa hazretleri, lüzumundan fazla açıklama yapmak, asıl maksattan ikimizi de uzaklaştırabilir ve bir de, Padişah’ın beyannamesinin yorumlarıyla fazla uğraşmak faydasızdır. Rica ederim, asıl mesele üzerinde görüşelim.
Kerim Paşa cevap verdi:
“Asıl mesele üzerinde görüşeceğiz. Müsaade buyurunuz, devam edelim efendim.”
Ben: Rica ederim, en son söz ve teklif üzerinde anlaşalım, dedim. Kerim Paşa: Evet, oraya geleceğiz efendim.
Ferit Paşa Kabinesi Çekilmelidir
Söze ben devam ettim ve “Kerim Paşa hazretleri, meşru çalışmalarımızın ve millî tepkilerin artık daha fazla kötüye yorulmasına ve düzeltilmeye muhtaç görülmesine ve hele bu düzeltmeler ve değiştirmeler için de suçluluğu ve hainliği açıkça ortaya çıkan kabine üyelerinin meşru olmayan savunmalarının esas olarak alındığını görmeye tahammülümüz yoktur. Biz, son durumu açıkladık ve milletin kesin isteğini arz ettik. Bilmem tekrarı lazım mıdır? Zatıalileri bu sonuçlandırılması gerekli millî arzuya karşı, Ferit Paşa kabinesinin sadrazamlık gibi devletin en yüksek mevkisini hâlâ kirletmesine aracılık etmek istiyorsanız, bu gayretiniz hiçbir faydalı netice vermeyeceğinden başka, siz kardeşim hakkındaki bizim eski kardeşlik duygularımızın da sarsılmasına yol açacağından endişe ederim.
Şimdi, Ferit Paşa, bir an kaybetmeksizin mevkini bir namuslu kimseye bırakacaksa ve buna inanıyorsanız, hallolunacak hiçbir güçlük kalmamıştır. Aksi takdirde, aracılığınız, kalbinizin kırılmasından ve faydasız bir yorgunluktan başka bir netice vermeyecektir.
Ferit Paşa, mevkisini korumaya devam ederse, bu, kendisinin çok acı bir akıbete uğramasına yol açacaktır. En son ve en kesin söz şudur: Maksadımız, bu sarsılmaz hakikati Padişah’ın bilgisine sunmaktır. Siz ancak bu asil vazifeyi yapmakla, bugün vatan ve milletin yüksek şahsiyetinizden beklediği dinî ve millî vazifeyi yerine getirmiş olursunuz.”
Kerim Paşa, “Sözü uzatmamak tabii asıl maksattır.” diye başlayarak sözü lüzumundan fazla uzattı. Bu uzun sözler şu cümle ile son buldu: “Vatan için burada yaptığım şu teşebbüs elbette Allah ve millet katında, bütün asaletiyle