Efendiler, ismi geçen rahmetli Abdülkerim Paşa, benim çok yakın arkadaşımdı. Çok namuslu, çok gayretli ve temiz kalpli bir vatanseverdi. Selanik’te ben yüzbaşı, o binbaşı olarak bir büroda çalışmış, senelerce hususi arkadaşlık etmiştik. Rahmetlinin tavır ve hâllerinden tarikat mensubu olduğu anlaşılıyordu. Bazı tekkelere devam ettiği de görülmüştür. Fakat herhangi bir şeyhe bağlandığını bilen yoktur. Çünkü kendisini, inançları ve vicdan anlayışında, manevi derecelerde -birinci hazret, büyük hazret kabul ediyordu ve kardeşlik dairesinde bulunanlara hazret, kutup vesair gibi -kendisince karşısındakinde gördüğü kabiliyete göre makamlar verirdi. Bana “kutuplar kutbu” derdi. Şimdi açıklayacağım görüşmemizde de bu noktalara tesadüf edeceğiz. Kerim Paşa’nın kendine mahsus bir konuşma üslubu ve yazış tarzı vardı. Kerim Paşa, çok samimi ve zamanında kendisine pek çok şöhret kazandıran yüksek bir belagatla görüşür ve öyle yazardı. Kendisinde, inandırma gücü ve kudreti olduğu da sanılır ve farz edilirdi. Bizim Selanik’te bulunduğumuz sıralarda, orada ordu komutanlığı ve ordu müfettişliği ile bulunmuş olan Hadi Paşa, Kerim Paşa’yı açıkladığım vasıflarıyla dostlar arasında sayılır ve sevilir bir kimse olarak tanımıştı.
İşte, Ferit Paşa’nın kabine arkadaşı Hadi Paşa, sıkışmış olan Padişah’ın ve Ferit Paşa’nın, pek uygun bir aracı ile imdadına yetişmek istiyordu. Kerim Paşa, Ali Fuat Paşa’yı da Selanik’ten tanıyordu.
Efendiler, 27-28 Eylül 1919 gecesi, gece yarısına bir saat kala telgraf başında Kerim Paşa ile karşı karşıya geldik. İki taraf birbirini şu sözlerle tanıdı:
Sivas: “Mustafa Kemal Paşa telgraf başındadır. Kerim Paşa’ya söyleyiniz, buyursunlar, diyorlar.”
İstanbul: “Yüksek şahsiyetleri, Mustafa Kemal Paşa hazretleri misiniz, ruhum?”
Ben: “Evet, Muhterem Kerim Paşa hazretleri” dedikten sonra:
Kerim Paşa: ”Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine” adresini yazdırdı ve “Paşa’ya söyleyiniz anlar; Birinci Hazret karşınızdadır.” sözlerini bir çeşit parola gibi ilave etti. Kerim Paşa, “Zatıalilerinin afiyetleri iyidir inşallah kardeşim.” diye başladı.
Kerim Paşa’nın, İstanbul hükûmeti tarafından kalbinin temizliğinden ve ahlakının yükseldiğinden yararlanılarak nasıl aldatıldığını anlamak için sözlerinin başlangıcını aynen kendisine tekrar ettireceğim. Rahmetli Kerim Paşa şöyle devam etti:
“Vatanın menfaati için büyük vatansever kardeşimle ve muhterem temsilci kardeşlerimle görüşmek isterim. Ayağınız toprağına ulaştırılmak üzere Ali Fuat Paşa vasıtasıyla bir telgraf göndermiştim. Yüksek elinize ulaşan işte, o telgraftaki esaslar üzerinde sevindirici bir çözüm inşallah buluruz. Memleketin geçirmekte olduğu nazik ve pek mühim karışık devreyi Allah’ın lütfu ile kolayca feraha çıkartırız. Bunun için Allah’ın keremiyle, nurdan yaratılmış, kurtarıcı emellerimizin gönül mürşidiyle bununla ilgili önemli şeyler konuşarak, vatan için olan dileklerimizi bir araya getirelim değil mi pek anlayışlı ve tedbirli kardeşim? Ne buyurursunuz, ruhum? Yere geçesice kötü niyetlilerin bu güzel memleketimiz üzerindeki iftiralarına ve açıkça kötülük gütmelerine son verelim ve onları kendi ümitlerinin pusularında kötürüm ve cansız bırakalım ve yalnız, hükûmet ile milletin sırf vatanın selameti ile ilgili hizmetlerini ve işlerini uzlaştıralım ki ortak ve yüce gaye aslında hep birdir. Vatan endişesiyle gösterilen bunca asil tepkilerin, medeniyet dünyası karşısında aziz topraklarımızın gözetilip korunması ile ilgili en büyük vatanseverlik gayreti olduğunu bir kere daha belirtmek için bugünkü durumun güçlüklerini ortadan kaldıralım ve buna bir çare bulmak için de bu aziz kardeşinizle görüşmeye başlayalım, bekliyorum kardeşim. Bu teşebbüsüm hakkında, hükûmetin geniş ölçüde iyi niyet gösterdiğini ilave ederim, ruhum.”
Efendiler, Kerim Paşa ile 27-28 Eylül, gece yarısından önce saat 11’de başlayan bu görüşmemiz, gece yansından sonra saat yedi buçuğa kadar, tam sekiz buçuk saat devam etti. Üç safhaya ayrılabilen bu görüşmemiz, esercedit denilen büyük tabaka kâğıtlardan yirmi beş sayfa doldurdu. Bunların hepsini burada okuyarak, tahammülünüzü kötüye kullanmaktan korkarım. Rahmetli Kerim Paşa’nın, esaslı görüşlere ve -kendisinin inancına uymasa da- yazık ki güçlü bir mantığa dayanmakla beraber tatlı sözlerinin ve oturaklı cümlelerinin okunup işitilmesini sağlamak için yayımlayacağım vesikalar arasına bu görüşmemizi de aynen alacağım.
Yalnız, bu görüşmede iki tarafın güttükleri hedef ve dayandıkları esas noktalar hakkında, bilhassa neticesine dair kısa bir fikir verebilmek için müsaade buyurursanız, her safhasından birer parça bahsedeceğim.
Kerim Paşa’nın arz ettiğim ilk telgrafına cevap verirken, biraz da onun tarz ve üslubuna uymuş olduğum görülecektir.
Cevabımda ben de şöyle başladım:
“Kerim Paşa Hazretlerine: ‘Kutuplar kutbu’ deyiniz, anlar.” diye seslendikten sonra “Şimdi cevap veriyorum.” dedim.
“Pek muhterem ve temiz kalpli kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri’ne,
Allah’a şükürler olsun, afiyetim yerindedir. Büyük ve asil milletimizin meşru haklarını anlamış ve korumaya ve savunmaya bütün varlığı ile girişmiş olduğunu görmekle pek mesudum… Görüşmek hususunda gösterilen arzuya samimiyetle teşekkür ederiz… Fuat Paşa hazretleri vasıtasıyla çekilmiş olan telgrafın içindekileri öğrenmiş bulunuyoruz. Dayanak noktası olarak kabul buyrulan beyannamede öne sürülen hususların Ferit Paşa ve arkadaşlarına karşı bir hitap ve çıkışma olduğu azıcık bir düşünme ve inceleme ile ortaya çıkacak açıklıktadır. Padişah’ın kalbini derin üzüntülere uğratan durumlar ve davranışlar, milletimiz tarafından değil fakat Ferit Paşa, Dâhiliye Nazırı Adil Bey, Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa ve bunların çalışma arkadaşları bulunan Harput Valisi Ali Galip Bey, Ankara Valisi Muhittin Paşa, Trabzon Valisi Galip Bey, Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey, Konya Valisi Cemal Bey tarafından ortaya konulmuştur.
Malatya’daki ihanet teşebbüsü, Çorum’daki haince tertip, Konya’daki alçakça teşebbüs sizce gerçek yüzleriyle bilinmiyorsa, zatıalilerinizi meselenin çözümüne başlangıç olmak üzere düşündüğünüz noktadaki isabetsizlikten dolayı mazur görürüz… Yabancıların görüşünün lehimizde değişmesi tam bir hakikattir. Ancak bu değişme, hiçbir vakit Ferit Paşa hükûmetinin takip ettiği siyaset neticesi değildir. Bu netice, milletimizin varlığını gösterme ve ispatlama yolunda kendi kendisine giriştiği azimli teşebbüsünün eseridir. İşte bu hususta, zatışahaneyi aldatıyorlar…
Kurtuluş çaresi ve yaşama prensibi ancak ve ancak Kuvayımilliye’nin önderliğinde ve millî iradenin üstün olmasındadır. Bu sağlam ve meşru esastan en küçük sapma, Allah korusun, devlet, millet ve vatanımız için çok acı bir yıkım doğurur… Asil millî mücadelemizi kötüye yormak ve kötü göstermekten geri durmayan, aşağılık şom ağızlıların