Ayimhan bu dehşet verici facia karşısında yüreği yarılmış gibi, derin bir nefes çekip şaire bakakaldı, vücudu tir tir titriyordu. Şair onu hemen kendine doğru çekip, sevgiyle bakarak sözünü devam ettirdi:
–Bununla birlikte yine ilim semasında bir yıldız sönüp, terakkiperverlik hareketi yerle bir oldu.
–Öyle mi kalacak?
–Elbette kalmayacak. Halkın eğitime olan talebi hiçbir zaman bitmeyecek, belki bu arzu gittikçe güçlenecek. İşte, o talep edenlerden biri de sensin. Bunun için yenilikçi okullar açmamız gerek. Eğer açmasak, halkın, senin isteklerin nasıl yerine gelir? Bu yolda türlü türlü engellerle karşılaşsak da, kesinlikle gevşemeden onları aşıp geçerek ileriye yürümemiz gerek. “Engelin çok olsa da korkma, daima ileri yürü” bu bizim şimdiki şiarımız…
Ayimhan Abdülhaluk Uygur’dan bunun gibi daha çok sözler duydu. Şairin gurur, vicdan suyuyla sulanan sözleri Ayimhan’ın gönül evinde yer bulup, vücuduna büyük bir güç, kuvvet bahşetti, bununla birlikte o yüce bir gaye, sağlam bir irade kazandı.
Abdülhaluk Uygur söylemekten yorulmadı. Ayimhan’sa şairin sözlerine doyamadı.
Bir günlük meşgulat, bir günlük hareket… Bunun verdiği yorgunluk sonunda galip geldi. Bundan dolayı onlar sarılıp tatlı bir uykuya daldılar.
Dördüncü Bölüm
“Mektep açılırsa, ben de okuyacağım!”
Bu yalnızca Abdülhaluk Uygur’un candan aziz sevgilisi Ayimhan’ın talebi değil, binlerce, on binlerce insanın ve çocuklarının arzusu, emeli idi. Böyle umumi bir arzu nasıl göz ardı edilebilirdi? Buna itibar etmemek genç şairin arına dokundu. O yüzden o, bu konuda çok düşünüp birkaç gün boyunca doğru dürüst bir iş yapamadı. Bilhassa geceleri bu hayal âlemine girip, tan atana kadar uyumuyordu. Bir gün bu konu hakkında görüşmek için o, doğruca Hesamidin Zuper’in evine vardı. Misafirhaneye girer girmez:
–Hesamidin ağabey ben şöyle bir iş için geldim, dedi selam vermek yerine.
–Buyur şair, Hesamidin Zuper hesap defterinden başını kaldırıp şaire baktı. Onun bakışlarında “haydi söyle, dinliyorum” diyormuşçasına açık ve sıcak bir yaklaşım vardı.
–Okul açsak diyorum, dedi şair heyecanla.
–Bu güzel bir fikir! Ben desteklerim. Haydi, düşüncelerinizi söyleyin, duyalım.
–Şimdilik bir sınıflık açsak mı ki?
–Nerede?
–Bizim avluda olabilir.
–Mehsum ağabeyin haberi var mı?
–Henüz konuşmadım. Haklı işe babam da yok demez.
–Gayretiniz için Barekallah! –Dedi Hesamidin Zuper gönlünden geçen sözü söyleyen kişiye minnettarlıkla gülümseyerek, -size göre bu işin imkânı var öyle mi?
–Dünyada bir sürü iş cüretten doğar, dedi şair ümit var olarak. –Kolları sıvayıp işe başlasak, “Tevekkül deryasına saldım gemimi, ya Bay’dan çıkar, ya saydan çıkar17” diye bir söz yok mu?
–Bu sözleriniz doğru, ama -Hesamidin Zuper bir süre kapkara bıyıklarını sıvazlayıp biraz düşündükten sonra, devam etti, okul açmak şimdiki şartlarda çok zor bir iş. On yıldan beri hükümran olan yaşlı Cyancün18’ün karakterini hepimiz biliyoruz. O çok hunhar bir kişi. Milli eğitimi de her zamanki bakış açısıyla yasaklamıyor. Onun asıl maksadı halkı cehalette, nadanlıkta bırakıp hükümranlığını sürdürmek. Bundan başka, onun böyle bir siyaset izlemesine bizim akılsız, mutaassıp mollalarımız yardım ediyor. Bu durumları siz genç olsanız da etraflıca düşünürsünüz. Tamam, biz tevekkül edip okul açtık diyelim, bu mollaların kulağına ulaşır, onların karşı çıkması, bire iki katıp yönetime yetiştirmesi, hatta yaşlı Cyancün’e şikâyet etmesi mümkün. Durum o dereceye geldiğinde, kısmen gönül kırgınlıkları doğmayacak denemez. Hal böyle olduğunda ne yapmak gerek? Bu yönleri de düşünmeden olmaz.
Sözleriniz çok doğru. Böyle olacağı açık ama biz ne zamana kadar başımızı içimize çekip kirpi gibi büzülüp yatacağız! Armut piş, ağzıma düş demekle olmaz, bunun için…
–Bunun için biz yapacağımız işleri önceden dikkatlice düşünmeliyiz, dedi Hesamidin Zuper şairin sözünü keserek. “-Bilerek iş yapanın beli bükülmez” denildiği gibi, nasıl, okul açmanın zaruri olduğunu düşünüyorsak, buna karşı yapılacak itirazları da tamamen düşünmemiz gerek. Biliyorsunuz, Mehsutbay şimdi yok, Semey’e gitti. Zaten burada olsa da öne düşmezdi. Çünkü ona bu tür hareketleri kesinlikle yasakladım. Eğer o öne düşse, zarar görebilir. Yan Zenşin boş bir adam değil, eli kana boyanmış, dikkat etmezsen olmaz. Ben de böyle ihtiyatlı davranıyorum. Lakin size kesinlikle yardımcı olurum. Bunun için bu işi çok gürültü çıkarmadan, kendi içimizde bilip sekiz –on çocuk toplayıp okutalım. Eğer bir itiraz olmazsa yavaş yavaş genişletiriz. Kazara fitne fesat çıkarsa icabına bakalım. Sonra da hiç bir şey olmamış gidi davranalım. Ne dersiniz?
Şehir içindeki koruda19 birkaç yıldan beri pamuk deposu olarak kullanılan büyük evin duvarlarını, tavanını kalın toz toprak bastığından onu temizlemek öyle kolay olmayacaktı. Böyle olduğu halde Abdülhaluk Uygur’la Ayimhan’ın bugünlerdeki heyecanı karşısında bu iş hiç de zor değildi. Onlar evi göz açıp kapayıncaya kadar temizleyip, güzel bir hale koydular.
–Temizlik yapmak ne kadar güzel değil mi? İşte bak, saçını yıkayıp tarayan bir kıza benzeyen dershanemiz ne kadar güzel oldu, dedi şair hoşnutluğunu belirterek.
–Şöyle saç sakalını kestiren yiğitlere benzetsek de olur, dedi Ayimhan gülümseyip.
İkisi bir vakit gülüştükten sonra, eve sıra dizdi. Bu ev peyderpey dershaneye benzemeye başladı. Şimdi tahta boyama ve tebeşir yapma bekliyordu onları. İkisi konuşup kilerdeki soba borularını çıkartıp, onlardan bir leğen kurum döktü. Bu esnada şairin yüzüne is sürülmüştü, Ayimhan buna istihza ile güldü. Ama şair bundan habersiz kaynatılan tutkalla kurumu karıştırdıktan sonra, donup kalmasın diye aceleyle tahtayı boyamaya girişti.
Ayimhan tebeşir hazırlamak için yakılan kireçtaşını elekten geçirdiği sırada yüzüne bulaştırdı, bunu gören şair alay edip gülmeye başladı:
–Bundan sonra sana pudra almasak da olur!
–Benim