Çocuk özne dürbünüyle Issık-Göl’ün masmavi suları ortasında yüzen Beyaz Gemi’yi ilk kez görünce çok heyecanlanmıştır. Oldukça mutsuz ve umutsuz olan çocuk, Issık-Göl’de gemicilik yaptığını duyduğu babasının bu Beyaz Gemi’de çalışıyor olması ihtimali üzerinde durur, kendisini buna inandırmaya çalışır; “babasının beyaz gemide olabileceği düşüncesi onun hayata tutunmasını sağlar”.72 Onu mutsuz, huzursuz ortamdan kurtarabilecek tek varlık babasıdır, ona kavuşmasının yolu da önce Beyaz Gemi’ye ulaşmaktır. Dedesinden babasının iş dönüşü yeni eşi ve çocukları tarafından iskelede karşılandığını duyan çocuk özne, babasının Beyaz Gemi’de çalışmasının olası, hatta kesin olduğuna inanmak ister. Babasına ya da Beyaz Gemi’ye ulaşmasının tek yolu da onun balık olup yüzmesidir. Anlatıcı, onun tasarladığı planları/hayalleri şu şekilde ifade eder:
“Tam bir balığa dönüşmek, balık olmak istiyordu çocuk. Vücudu da, kuyruğu da, yüzgeçleri de, pulları da olsundu. Yalnız ince boynunun üzerindeki kafası, sarkık kulakları, sıyrıklarla dolu burnu değişmesindi. Gözleri de değişmesindi ama pek de oldukları gibi kalmasındı, biraz balık gözünü andırsındı.”73
Dedesinin yaptığı gölcükte hemen balığa dönüşmeyi hedefleyen çocuk, dedesine ve komşularına veda edip balık şeklinde yüzerek Issık-Göl’e ulaşmayı hayal eder. Isık-Göl çocuğun yitik cenneti olan babasına, mahrum kaldığı aile saadeti ya da yuvaya kavuşturacak araç olduğu kadar, ilk ve en güvenilir yuvası ana rahmiyle de özdeşleşir. Beyaz Gemi de kurtuluş gemisi ya da huzura açılacak yelkendir. Beyaz Gemi’ye vardığında ona “Merhaba beyaz gemi, ben geldim, ben!”, “Her zaman yolunu gözleyen, sana dürbünle bakan ben idim!” şeklinde hitap etmeyi umut/hayal eden çocuk özne, babasıyla karşılaşma anında aralarında geçmesi olası diyaloglara ilişkin de tahminler yürütür, hayaller kurar:
“Selam baba! Ben senin oğlunum, seni görmeye geldim!” -“Sen nasıl benim oğlum olursun, yarı insan, yarı balıksın!” -“Sen beni gemiye çıkar, senin oğlun oluveririm!” –“Çok tuhaf! Pekala, gel de görelim!”.74
Babası ağ atarak kendisini sudan çıkartıp güverteye aldıktan sonra, kendisinin tekrar insana dönüşüp yeniden doğacağına inanır. Böylece yitik cennetine kavuşup ıstıraplarının sonlanmasını umut eder. Çocuk özne her ne kadar hayal âleminde güzel umutlarla yaşasa da hayal ile hakikatin çatışması olasılıkları üzerinde de durur. Örneğin babasıyla birlikte gemiden inip iskeleye yürüdüğünde babasının yeni eşi ve çocuklarının kendisini kabul etmemesi durumunda bütün umutlarının yıkılması ihtimalini düşünür. Çocuk özne tam bu endişesini gözünde canlandırırken Beyaz Gemi de görünmez olur, o gün için Beyaz Gemi masalı da son bulur. O günden sonra çocuk özne, Beyaz Gemi’yi ne yazık ki hiç göremeyecektir.
Kendisine Boynuzlu Maral Ana’nın kutsallığını anlatan dedesinin -baskı sonucu da olsa- Boynuzlu Maral Ana’yı elleriyle vurması sonrasında çocuk öznenin gözünde Maral Ana efsanesinin büyüsü bozulur. “Mümin Dede, kendisinin inandığı ve çocuğu da inandırdığı simgesel bir olguyu öldürmüştür;”75 Maral Ana’nın öldürülmesi “kutsal olanın katledilmesidir”.76 Çocuk özne için tek umut, balığa dönüşüp Beyaz Gemi’ye ulaşmaktır. Tüm değerleri ve umutları alt üst olan çocuk özne, yaşadığı dağların tamamen huzursuzluk mekânına dönüşmesi üzerine “Balık olarak kalsam daha iyi! Gideceğim buradan… Balık olmak istiyorum!”77 diyerek dedesinin evinden uzaklaşır. İnandığı değer, kendisinin en büyük kılavuzu tarafından yok edilen çocuk öznenin hayal/masal dünyasının büyüsü bozulur. Çocuk özne, olumlu niteliklerle donatılan, insancıl bir kişiliğe sahip, değerlerine bağlı Kulubeg’in gelmesine umut bağlasa da -tekrar hayal kırıklığı yaşamak istemediğinden olsa gerek- balık olup oradan uzaklaşmayı tercih eder. Olabildiğince hızla çaya yürüyen çocuk özne, çaya varır varmaz suya girer, akıntı onu alıp götürür. Romanın sondeyişi andıran kısmında anlatıcının şu ifadeleri oldukça çarpıcıdır:
“(…) Hiçbir zaman balık olamayacağını biliyor muydun? Isık-Göl’e kadar yüzemeyeceğini, beyaz gemini göremeyeceğini ve ona ‘Selam Beyaz Gemi, ben geldim, ben!’ diyemeyeceğini biliyor muydun?
Çay boyunca yüzüp gittin çocuğum.”78
Anlatıcının da dikkat çektiği üzere, balığa dönüşemeyeceğinin, yitik cenneti babasına kavuşamayacağının çocuk özne de farkındadır. Dedesinin inşa ettiği gölcüğe girerek tanık olduğu olumsuzluklardan/kötücül eylemlerden kısa süreli uzaklaşma yaşayan çocuk özne, kendisini suya bırakıp ölerek dünyanın kirinden tamamen arınmış olur. O daha önce çevresinde olup biten olumsuzluklardan ve huzursuzluklardan kaçmak için hayal âlemine sığındığı gibi, Boynuzlu Maral Ana’nın vahşice katledilmesini kabullenemeyince, çocuk vicdanıyla tepkisini göstermiştir. Bu durumu anlatıcı şu şekilde ifade eder:
“Çocuk kalbinin, çocuk ruhunun bağdaşamadığı her şeyi reddettin. (…) İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez.”79
Mümin Dede torununa Maral Ana efsanesini anlatarak ve onu etraftaki kötülüklerden koruyarak gelenekle gelecek arasında bağ kurmaya çalışır. Ama romanın sonunda çocuğun suda boğulması da gösterecektir ki çocuğun temsil ettiği neslin gelenekle (koparılan) bağları (yeniden) kurulmak istense de bu çok zordur. Çocuk öznenin hayal ettiği gibi önce bedensel olarak balığa dönüşüp sonra yine tüm uzuvlarıyla insan olma şeklinde bir yeniden doğuş yaşaması mümkün olmaz. Süreç “doğanın isteği” yönünde “ölüm ve yeniden doğuş”80 şeklinde olur.
Mitolojik anlatılarda ve psikanalitik yorumlarda her ne kadar su, anneyle ya da ana rahmiyle özdeşleştirilse de bu eserde çay ve Issık-Göl babaya götürmesi hedeflenen araç olarak dikkati çeker. Çocuğun suyun içinde boğularak ölmesi yitik cenneti olan ana rahmine kavuşma şeklinde de yorumlanmaya müsait olmakla birlikte, çocuk özne hep babayı arzulamakta,