Açıkta, çeşitli yüksekliklerde ısı ölçekleri bulunuyordu. Sonra yerde de izolasyon termometreleri ile diğer hassas aletler vardı.
Doktor Haude’un teşkilatı, çadır şehrinin civarında bir köy gibiydi. Onun çadırı, alet ve edevat kutuları ile dolu. Ona, kurulacak her istasyon için gerekli aletler sağlanmıştı.
Doktor Haude’un tesisatı hakkında malumat sahibi olmadan, geceleyin onun çadırına gitmek çok müşkül bir işti. Doktor Haude, bir telsiz istasyonu da kurmuştu. Fakat kuraklık ve sıcaklık, bataryaların ve bizim en müthiş düşmanımızdı.
Doktor Haude, bütün gün meşguldü. Dünyanın en sevimli adamlarından olan bu üstat, ilmini saklayan adamlardan değildi. Bilakis kendisi tetkiklerini başkalarına anlatmaktan zevk alırdı. Ve o kadar güzel anlatırdı ki dinleyenler, onun gibi heyetşinas olmayı temenni ediyorlardı.
Doktor Haude, her gün saat 07.00, 14.00 ve 21.00’de rasatlar yapıyordu. Bundan başka, her sabit kampta iki saatte bir rasat yapılmakta idi. Bunun neticesi olarak bir sene müddetle Udi, Kalgan, Urga, Uliastay ve Urumçi’de rasatlar yapılmıştır.
Doktor Haude’un teşkilatı son derece mükemmeldi. Onun, üstlendiği işi en mükemmel şekilde yapmak için gösterdiği gayret hakikaten takdire değerdi.
Doktor Haude, çalışmaları neticesinde bu arazinin yeniden ihya edilip edilemeyeceğini, buralarda orman yetiştirilip yetiştirilemeyeceğini de anlayabilecekti.
Onun halledeceği diğer bir mesele, bu toprakların neden kuruduğunu bulmaktır. Çünkü Orta Asya, bir kuraklık devri geçirmektedir. Bütün göllerin suları azalmakta ve kurumaktadır.
Bu meseleleri halletmek için Gashun Gölü’nde bir hayli çalışmak lazım. Kati neticeler, hiç şüphesiz epeyce zaman sonra elde edilecek. Fakat bizim de birçok şeyi anlamamıza imkân bulunuyor.
Doktor Haude, güneş ışınlarını, yerin ikiye ayrılmasını, hava katmanlarını da inceliyor.
Avrupa’da bile cemiyeti incelemekle bu kadar meşgul olan rasathane azdır. Doktor Haude, pilot balonları da uçurtarak incelemelerini tamamlıyordu. Onun için heyetimiz, ilim âlemine gezdiğimiz yerlerin yalnız yüzeyini anlatmakla kalmayacak, bundan başka 15 bin metreye kadar hava olaylarını da anlatacaktır.
Çin hükûmeti, bir aralık bizim bu işlerimize itiraz etmiş fakat çok geçmeden maksadımızı anlayarak bize kolaylık göstermek istemiş ve nihayet daimî rasat merkezlerinin kurulmasına karar vermiştir.
Birinci istasyon Etsin-Gol’da, ikinci istasyon Hami’de kurulacaktı. Daha sonra üçüncü istasyon Urumçi’de kuruldu. Daha sonra asıl kervanımız, Lop Nor (Nur) Çölü’nden çoraklık tarafına giderek dördüncü istasyonu orada tesis etti.
Çin hükûmeti bizim işimizle o kadar alakadar olmaya başladı ki Pekin’den hareketimiz üzerine, bizim ikinci ve üçüncü istasyonlarımızdan her gün telgrafla hava raporu verilmesini istedi.
Ben daha Pekin’de bulunduğum sırada, Hotan Nehri’nde de beşinci bir istasyon kurulmasını düşünmüştüm. Doktor Haude bunun çok mühim olacağını çünkü onun sayesinde çöl civarının hava durumuna, bütün kum kasırgalarına dair malumat alacağımızı söylemişti. Sonra Hotan Nehri’nin suları hakkında ayrıntılı bilgi almak lazımdı. Ben 1895 Mayıs’ında orayı ziyaret ettiğim zaman, nehir yatağını kurumuş görmüş ancak uzun mesafeler katettikten sonra ötede beride su birikintileri görmüştüm. O zaman az kalsın hayatımdan olacaktım. Fakat bir su birikintisi benim hayatımı kurtardı.
On bir sene sonra burayı ziyaret eden İngiliz eski eser uzmanı Sör Aurel Stein, bana hizmetçilik eden Kasım’la birlikte buraları dolaşmış ve buradaki çobanlardan, Hotan Nehri’nin haziran başlarında dolduğunu fakat bir buçuk ay geçmeden suların çekilmeye başladığını, sonbaharda tamamen yok olduğunu dinlemişti. Bununla beraber, buralarda birtakım donmuş sular bütün kış müddetince kalmakta, bilahare mayıs ayında bunlardan da eser görülmemektedir. Bu nehri, her devrinde tetkik etmek çok mühimdi. Bu ise ancak bütün sene devam eden ciddi tetkikat sayesinde mümkün olurdu.
Onun için beşinci istasyonu kurmak için son derece istekliyiz.
İstasyonları kurdukça adamlarımızı burada bırakıyoruz. Fakat bizim kervanımızın şen ve renkli hayatından ayrılmak kolay değildi. Bizden ayrılanlar, bizi hüzün içinde uğurluyorlardı. Çünkü bunlar, bütün seneyi aşağı yukarı yeknesak bir esaret içinde geçireceklerdi.
Hâlbuki biz daha şimdiden, heyetimizi muhtelif istasyonlara dağıtma meselesini görüşüyorduk. Bizden ilk ve daha sonra da Etsin-Gol’da ayrılacak olanlar herkesten fazla mahzundular.
Benim de istasyonların birinde bir sene kalmam icap ederse hiç şüphesiz Gashun Gölü’nü yahut Hotan Nehri’ni tercih ederdim.
Profesör Anderson, bana antropolojik tetkikleri ihmal etmemeyi tavsiye etmişti. Biz de onun bu tavsiyesini ihmal etmiyor ve fırsat elverdikçe bu işlerle de meşgul oluyoruz. Zaten Pekin’den ayrılmadan evvel antropoloji tetkikatının nasıl yapılacağını anlamak için bir kursa devam etmiştik. Heyetimizden Söderbom ile Haslund, bilhassa bu işle meşguldüler. Bunların ikisi de Doktor Hummel’e yardım ettikten sonra, ileride bağımsız olarak çalışabileceklerdi.
KOLLARA AYRILIYORUZ
Moğol toprakları bizi yolumuzdan alıkoyuyordu. Huchertu-Gol’a konduğumuz günden beri bir ay geçti. Hepimiz çalışıyor, uğraşıyor, hazırlanıyor fakat sıkıntıdan da çatlıyorduk. Bütün bu bekleyişimizin sebebi, deve satın almakla meşgul oluşumuzdu.
Bizim namımıza deve satın alacaklar her tarafta, bilhassa Dış Moğolistan’da zengin deve satıcıları ile temas ediyor ve bunların binlerce deveye varan sürülerinden ihtiyacımızı temin etmek istiyorlar fakat muvaffak olamıyorlar. Nihayet bizim deve satın almak için gönderdiğimiz Moğollar, birkaç gün evvel dönerek, yüz tane birinci sınıf deveyi, yüzer dolar fiyatla tedarik ettiklerini söylediler. Yalnız deve sahipleri gümüş paraları peşin istiyorlardı. Zaman kötü idi. Deve sahipleri de develeri emniyet edemiyorlardı. Onun için evvela parayı göstermek gerekti.
O hâlde biz bu yüz deveye sahip olabilmek için evvela on bin gümüş dolar saymak mecburiyetinde idik. Tereddüt etmedik ve paralarımızı adamlarımıza saydık. Fakat bu kadar parayı vermek de kolay değildi. Gümüşler sayıldığı zaman, gözümüze paradan birer dağ gibi görünmüştü. Moğollar ile Çinliler mütemadiyen paraları sayarak keselere atıyor ve keseler tahtadan sandıklara yerleştiriliyordu. Ertesi gün bunlar, Massenbach ile Mühlenweg’in muhafazası altında naklolunacaktı.
16 Haziran günü yeni develerden bir kısmı ulaştı. Bunların hepsi semiz, iri ve güzel develerdi. Bunların yirmi dördünü birer birer muayene ettim. Hepsinin hörgüçleri iri, sağlam, konik ve dimdikti. Hayvanlar kış yünlerini henüz döktüklerinden çıplak gibi görünmekteydiler. Tepemizde Doktor Haude’un balonu, bir elmas parçası gibi masmavi semaya yükseliyordu. Develerle birlikte gelen yeni Moğollar, Cengiz Han’ın devrinden beri meşhur olan yakışıklı, sert suratlı insanlardı. Bunlar, uçan balonu, hayretle temaşa ediyorlardı.
Bize ait olan develerin sayısı iki yüze varmıştı. Fakat bunların yalnız 104’ü karargâhta idi. Biz ise 294 deveye muhtaçtık. Eşyamızı ancak bu kadar deve taşıyabilirdi. Fakat biz tasarruf yaparak bu sayıyı 270’e indirdik. Bunların 73’ü binek develeri olacaktı.
Seyahatimizde her üç günde bir deve serbest kalacak ve onun için Hami’ye vardığımız zaman develerimizin mühim bir kısmı yüksüz gidecekti. Fakat develer, bazen kazanç bazen zararla tekrar paraya çevrilebilir bir sermayedir.
26 Haziran