Velhasıl hava mükemmeldi. Yalnız gündüzleri saat on bir ile beş arasında biraz hararetten bahsedebiliyoruz. Fakat hararet hiç de ağırlaşmıyor.
Güneşin batmasıyla ortalık serinleşiyor. Rüzgâr, daima ve her istikamette esmekte. Hayatımda birkaç kere donduğum için hararetten zerre kadar şikâyetim yok.
Heyetimizin ilim erkânı arasında İsveçliler ekseriyeti teşkil ediyorlar. Jeoloji uzmanımız Doktor Norin, etrafımızı gösteren 1/150.000 ölçekli bir harita yapmakla meşgul.
Doktorumuz Hummel, yalnız heyet ile maiyetindeki hastaları tedaviyle meşgul olmayarak gelip geçen Çinlileri ve Moğolları da tedavi ediyor. Sağlık durumumuz gayet mükemmel. Onun için doktorumuz bitki ve hayvan araştırmaları için vakit buluyor. Doktorumuz bundan başka, antropolojik araştırmalarla da meşgul olarak birçok ölçüm yapıyor ve bunları kaydediyor.
Bergman, arkeolojik incelemelerle meşgul. O, bulduğu şeylerden iki tane bulursa Çin hükûmeti bize, bunların bir tanesini verecek. Ben de geçtiğimiz yolları gösteren bir harita çiziyor ve bir günlük tutarak memleketin coğrafi ve fotoğrafik vaziyetini tespit ediyorum.
Elli yedi senelik ömrünün otuz dört senesini Moğolistan’da geçiren Larson, bütün işlerimizi tanzim ediyor, her işimize bakıyor. Onun dikkatinden kaçan bir şey yok. Onu her yerde görür ve onun her şeyi gördüğüne emin olursunuz. Bu adam, canlı bir gazete gibidir. Günün bütün havadisini bilir ve hepsini bana haber verir. Bu adam, benim sağkolumdur ve ben onunla istişare etmeden bir şey yapmam. Develer ve Moğollar onun idaresindedir. Biz de bunlarsız bir adım atamayız.
Larson’un sağkolu Haslund’dur. Bu gayretli ve cevval genç, her engeli yıkan, aşan, yapılmayacak işleri yapan bir adamdır. Onun yirmi iki yaşındaki arkadaşı Söderbom da ondan farksızdır.
Alman arkadaşlarımızın birincisi Doktor Haude’dur. Meteoroloji uzmanı olan bu arkadaşımız, hakikaten uzmandır. Beyaz, sarı, hepimiz onu seviyoruz. Kendisi, rasathanesinde meşgul olmadığı zamanlar ya bir dağın tepesinde rüzgâr ve havayı tetkik ediyor yahut bir pilot balonu uçuruyordur. Başka zamanlarda da hesapları ve notlarıyla meşgul oluyor. Çinli ve Alman yardımcıları vardır.
Bay Dettmann, eskiden bir bahriye zabiti idi. Doktor Haude’un başlıca yardımcısı odur. Sonra kendisi çok iyi bir ressam ve nüktedandır. Bilhassa mandolini, herkesi memnun ediyor.
Bay Liebrenz, bizim sinemacımızdır. Onun enteresan bir şeyi kaybetmesine imkân yoktur.
Bay Heyder, benim kurmay subayımdır. Onun vazifesi, karargâhta inzibatı temin etmektir.
Bay Mühlenweg, para işleri ve hesaplarla meşguldür.
Bay Zimmermann, doktorumuzun muavinidir. Bay Walz de öyle. Baron Marschall, eşyamıza nezaret ediyor.
Bay Kaul, aşağı yukarı her şeye bakıyor.
Profesör Hsü, on Çinli âlim ve öğrencinin başkanıdır. Onun göbek adı, Ping Chang; aile adı, Hsing’dir. Sonra onun bir adı daha vardır; Tzu, yani “sabah kızıllığı” fakat bu adı yalnız dostları kullanabiliyor.
1888’de doğan Profesör Hsü, 17 yaşında Hupev vilayetinden ayrılarak Pekin’e ve 1913’te Paris’e gitmiş ve Sorbonne’da altı sene felsefe tahsil etmiş. Profesör daha sonra Çin’de felsefe okutmuş, sonra 1921’de Millî Üniversitede felsefe hocalığına tayin olunmuş. Maaşı 280 dolardan ibaretti. Fakat iki seneden beri bunun ancak yarısını alabiliyordu.
Profesör Hsü, kör bir milliyetperver veya yabancılara düşman değildir. Bilakis her milletin mukadderatına hâkim olmasını savunur. Sonra Moğolları ve Tibetlileri Çin lehine zorlamaya da taraftar değildir. Onun bütün emeli Çin arazisinde bulunan bütün sanat hazinelerinin Çin’de kalmasıdır. Onun için Profesör Hsü, biraz da bizi kontrol etmek için maiyetimize girmiştir. Ben, onun tayinini memnuniyetle kabul ettim.
Çünkü kendisi ılımlı, kibirsiz ve sevimli bir adamdır. Onun gibi bir seyahat arkadaşı kazandığımdan dolayı cidden memnunum. Çünkü Profesör Hsü, kendi memleketinin medeniyetine tamamıyla vâkıf olmasının yanı sıra Çin edebiyatı, felsefe ve tarihinde de çok bilgilidir. Sonra kendisi Avrupa’nın fikir ve hayatına derinden vâkıftır. Profesör Yuan ise Amerika’da jeoloji ve arkeoloji tahsil etmiştir. Onunla bir Avrupalı meslektaş arasında hiçbir fark yoktur. Onunla Bergman ve Norin arasında tam bir anlaşma hâkim. Hepsi de bu seyahatten azami derecede ilmî fayda sağlamaya çalışıyor.
Bu Çinli üstatlardan başka, bize refakat eden âlimlerden biri Arkeolog Huang Wengbi’dir. Dördüncü Çinli âlimimiz, Ting Taoheng’dir. Beşincisi, Chan Fan-hsun’dur.
Çin’in beş muhtelif vilâyetinden olan bu beş âlim, tabiat, iklim, nüfus, lisan noktai nazarından beş milleti temsil eder gibi idiler. Bunların hepsi ile mükemmel geçiniyor ve hepsinin refakatinden yararlanıyorduk.
Çin hükûmeti, bu kişilerden başka yanımıza beş öğrenci almamızı istemişti. Bu öğrenciler, Çinli profesörler tarafından birkaç kere imtihan edilerek seçilmişlerdir.
Bizim kervanımız, âdeta bir Babil Kulesi gibi idi. Çünkü İsveççe, Almanca, Fransızca, İngilizce, Çince ve Moğolca konuşuyorduk. Haslund, Danimarkalı olduğundan onunla da ara sıra Danca konuşmak icap ediyordu.
Ben, Rusçayı da unutmamak için Von Kaul ile Rusça konuşuyordum. Çünkü Kaul, St. Petersburg’da doğmuştu.
Velhasıl karargâhımızda sekiz lisan konuşuyorduk.
Hami ve Doğu Türkistan’da Doğu Türkçesi konuştuğumuzdan, onu da dokuzuncu lisan saymak icap ediyor. Bu seyyar Babil Kulesi’nde, Avrupa ve Asya lisanlarından istediğimizi öğrenmek imkânı vardı.
YAPTIĞIMIZ HAVAYLA İLGİLİ RASATLAR
Her medeni devlet, havayla ilgili rasatlar için mühimce paralar tahsis eder. Bu fedakârlık, boş yere yapılmıyor. Bu fedakârlığın sebebi, hava rasatlarının herkesin çıkarına hizmet etmesidir. Çiftçilik, ormancılık, su kuvvetinden istifade, deniz ve hava trafiği bu rasatlardan istifade ediyor; insanlar, kıymetli yükler felaketten kurtuluyor. Hava rasatlarının su kuvvetlerinden istifadeye ne kadar yardım ettiğini gösteren en kuvvetli delil, birçok kudret merkezinin kendilerine mahsus rasat merkezleri tesis etmeleridir. Bunları böyle hususi merkezler tesisine sevk eden sebep, umumi istasyonların kifayetsizliğidir.
Kuzey yarım kürede, uluslararası kabul olunan esaslar dairesinde hava rasatları yapan birçok merkez vardır. Bilhassa bunlar Avrupa’da çoktur. İsveç’te kırk bir, Almanya’da; birinci, ikinci, üçüncü derecede birkaç yüz merkez bulunur. Kuzey Amerika ve Afrika’da da merkezler bulunuyor. Bundan başka gemilerden de birçok rasat yapılmaktadır. Bütün bu rasatlar birkaç saat zarfında merkezî rasathanelere gönderilerek ona göre tebligat yapılmaktadır.
Fakat Asya’da bunlar ihmal olunuyor. Bilhassa dünyanın mühimce bir kısmını teşkil eden Orta Asya, dünyanın diğer kısımlarına göre bir boşluk gibidir.
Gerçi buranın birçok merkezinde tetkikat yapılmış, ben de birçok merkezde rasat yapmış idim. Fakat dayandığımız malumat birbirine bağlı değildir.
Onun için bizim seyahatimizin en esaslı planlarından biri, Orta Asya’nın bu boşluğunu doldurmaktır. Biz, bu suretle Çin Devleti’ne de çok büyük bir hizmet verecektik. Çünkü bu sayede, Çin’de ziraatı pek mühim hasarlara uğratan toz kasırgalarına dair önceden malumat alınabilecek ve halka ihtarlar yapılacaktır. Orta Asya’da tesis edeceğimiz daimî istasyonlar, Çin hükûmetinden destek görürse büyük bir fayda temin edecektir.
Uzmanımız