Gelen atlı o süratini bozmayarak sahile kadar geldi. Geldi ama tam sahilde dalga çarpıntısından hasıl olma bir adam boyu kadar setten atladığı gibi atın bir daha yerinden kalkamaması bir yana, atlı dahi kalkamadı.
Hırsızlar bu gelen adam kim olursa olsun elbette üzerinde çalmaya yarar eşya bulunacağından soymaya karar verdiler. Ve icabına göre derhâl hareket edebilmek hazırlığında bir yandan devam ediledursun diğer taraftan dahi sahile bir sandal içinde iki üç adam gönderdiler.
Giden adamlar tam atlının yanına varmışlardı. Bir de yine bahsi geçen atlının geldiği yerden, birer ikişer, sekiz on atlı daha peyda olduğunu görünce artık soymaya meydan kalmayarak ya vefat etmiş veyahut çarpmanın şiddeti ile kendisinden geçip gitmiş olan atlıyı kucaklayarak, birisi dahi ayakları kırılmış bulunan hayvanın kolanlarını kesip takımlarını alarak sandala geldiler.
Gemiye binip derhâl demir alarak henüz gidecekleri yeri kararlaştırmaksızın denize açıldılar.
Yakaladıkları adam, üstü başı temiz, genç bir Arap idi. Sahilden gereği gibi uzaklaşıncaya kadar hırsızlar gemi idaresiyle meşgul olarak esirlerini soymaya vakit bulamadılar. Zira bahsi geçen koydan çıktıktan sonra şiddetlice bir doğu rüzgârı kendilerini daima Melile tarafına atmakta olduğundan elde mevcut mahareti dümene sarf ederek ipleri sımsıkı gererek Melile’den mümkün mertebe uzakça geçmek lazımdı.
Gerçekten bu hususta icra edilen manevralar sayesinde hırsızlar Melile Kalesi’ni üç dört mil kadar solda bırakıp Forcas Burnu’nu yakaladılar. Biraz daha zahmet çekerek Forcas dahi geçildikten sonra artık esir ile meşgul olmaya vakit bulabildiler.
O geminin reisi Pietro isminde bir haydut olup Zerno isminde bir de arkadaşı vardı. İkisi beraber olarak Arap’ın yanına geldiler ve üstünü başını aramaya başladılar. Ceplerinde ve koynunda bir hayli para ve saat gibi şeyler çıktı. Bunları aldılar. Birtakım da kâğıtlar çıktı ki bu kâğıtlar İspanyolca yazılmış idiyse de hırsızlar içinde okuryazar adam bulunmadığından ne oldukları anlaşılamadı. Dolayısıyla kâğıtları şöylece bir tarafa koydular.
Arap’ın arkasından güzel sırmalı maşlahı ve sırmalı fermeneyi,10 yeleği ve ayağından yine sırmalı çuha şalvarı çıkardılar. Derken sıra çizmeye geldi. Fakat ölü gibi baygın yatan Arap’ın ayaklarından çizmeyi çıkarmak mümkün olamadı. Dolayısıyla Pietro şöyle bir görüşte bulundu:
Pietro: “Et baltasıyla Arap’ın ayağını dizinden kesmeli. Sonra çizmeyi ayağından çıkaramazsak ayağını çizmesinden çıkarmaya çalışırız.”
Zerno: “Fena akıl değil.”
Alonzo: (bir tayfa) “Amma fena akıl değil ha! Diri adamın ayağını kesmek…”
Zerno: “Diri mi?”
Alonzo: “Ya nedir? Sanki bu herif ölü müdür?”
Pietro: (sert bir çehre ile) “Diri olsun, ölü olsun! Mundarı benim anam doğurmadı ya? Zaten kaldırıp denize atmayacak mıyız?”
Alonzo: “Varsın öyle olsun. Biraz daha sabredelim de herifin aklı başına gelince çizmelerini kolayca çıkarıp öyle atalım. Sonra, yok ayağını çizmeden, yok çizmeyi ayağından çıkarmaya çalışmaktansa bu daha kolaydır.”
Zerno: “Doğru söylersin be, öyle edelim.”
Alonzo: “Ben daima doğru söylerim ama dinleyen kim? Hem ben olsam bu herifi denize de atmam.”
Pietro: (melunca bir tavırla) “Ya ne yaparsınız efendim? Kendin yiyecek ekmek buldun da birazını da buna verirsin, öyle mi?”
Zerno: (Pietro’ya) “Dur bakalım a canım! Belki herifin aklına faydalı bir şey daha geldi.”
Alonzo: “Hem de ne kadar faydalı ya? Fakat size lakırtı söylenmez ki…”
Pietro: (alaycı) “Ee, söyle bakalım.”
Alonzo: (kinaye yollu) “Yok yok, atınız atınız, denize atınız. Ayaklarını dizlerinden kesiniz de öyle atınız. Sonra da ya çizmeyi ayaktan veyahut ayağı çizmeden çıkarmaya çalışırsınız.”
Pietro: (meluncasına) “Söyle diyorum!”
Alonzo: “Söylemeyeceğim. Siz benden daha akıllı değil misiniz ya? Bakınız şu aklınıza ki herifi denize atacaksınız da arkasındaki güzel gömlek ile ayağındaki donu çıkarmayı bile akıl etmiyorsunuz. Denize atacağınız adamın avret yeri açılırsa utanır diye mi düşünürsünüz?”
Zerno: (Alonzo’nun omzunu okşayarak) “Söyle Alonzo, söyle!”
Alonzo: (başlarına kakarak) “Size korsanlık ne kadar uzak! Fakat ne çare mal sahibi bulunuyorsunuz.”
Pietro: “Şu herifi denize atmadığıma ne kadar teessüf ediyorum. Başımıza filozof kesildi gitti be!”
Alonzo: “O zaman atmadınsa şimdi bu Arap ile beraber at! Zaten denize attıklarından ben daha kıymetli bir mal değilim ya!”
Zerno: “Sen ona bakma Alonzo, bana söyle, bakalım şimdi şu Arap’ı ne yapmalı?”
Alonzo: “Bu Arap’ı mı?”
Zerno: “Evet.”
Alonzo: “Şimdi bu Arap’ı soyduk, bitirdik değil mi?”
Zerno: “Evet, sonra?”
Alonzo: “Sonrası bu Arap’ı uyanıncaya kadar bekleriz, uyandı mı hürmet ederiz, izzet ederiz.”
Pietro: (lakırtıyı keserek) “Oh! Vay gidi akıl vay! Bir de ziyafet çekersiniz desene!”
Zerno: “Sen sus a canım!”
Alonzo: “Evet, onu da söyleyecektim. Mümkün mertebe bir de ziyafet çekeriz. Sonra herifin kim olduğunu sorarız. Eğer zengin, kibar, filan bir şey ise ailesine haber göndeririz.”
Pietro: (sabredemeyerek) “Gördün mü akıllı filozofu? Demek oluyor ki yanımızda insaniyetçe ruhbanlar halt etsin. Arap’ı izzetüikramla ailesine götürelim imiş!”
Zerno: “Sen sus diyorum be kardeş! Bakalım, şu herifin lakırtısını dinleyelim.”
Alonzo: “Söyleyeyim mi? Dinleyecek misiniz?”
Zerno: “Sen söyle Alonzo, söyle. Ben dinlerim. Arap’ın ailesini öğrenip haber göndeririz, sonra?..”
Alonzo: “Sonra deriz ki, işte adamınız burada. Eğer filan yere şu kadar altın gönderirseniz alırsınız, göndermezseniz denize atarız. Onlar da herifi kurtarmak için mutlaka gönderirler. İtalya haydutları işte böyle hareket ederler de binlerce altın biriktirip zengin olurlar.”
Zerno: (Pietro’ya) “Nasıl, aklı beğendin mi?”
Pietro: (bir müddet düşündükten sonra gülerek) “Habis herif gerçekten filozof be! Vallahi iyi söyledi, öyle yapalım.”
Alonzo: (yine başına kakarak) “Yok, öyle yapma. İşte dört buçuk paralık eşyasını aldık ya, kaldır, denize at! Ayaklarını da dizlerinden kes. Sonra ya ayağı çizmeden ya çizmeyi ayağından…”
Pietro: “Elverir, elverir! İşte kabul ettik ya.”
Üç kişi bu müzakere üzerindeyken yalnız bir dümenciden başka geminin sekiz on tayfası dahi gelip