Bizim Alonzo oldukça Arapça bilirdi. Zerno “Haydi bakalım Alonzo nöbet senindir. Efendinin hâlini, hatırını sor, sonradan bize tercümanlık edeceksin!” dedi. Gerçi Alonzo gayet yumuşak bir çehre ile yaklaştıysa da daha ağzını açmadan, Arap gayet pürüzsüz bir İspanyolca ile şu suretle söze başladı.
Arap: “Efendiler, ettiğiniz kardeşliğe nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.”
Arap’ın konuştuğu İspanyolca o kadar pürüzsüz ve özellikle de şivesi o kadar güzel idi ki hırsızların hepsi şaşıp kaldılar. Bu aralık Alonzo, Pietro’ya sokulup:
Alonzo: “Bu herif galiba Arap değil, İspanyol.”
Pietro: “Bah! De bakalım, bir cevahir daha yumurtla.”
Alonzo: “Yumurtlaması filan yok, âdeta İspanyol. Bu kadar pürüzsüz lakırtıyı Madrid kardinali bile söyleyemez. Şimdi anlarız ya!”
Sonra Alonzo, Pietro ve Zerno Arap’ın yanına sokulup, söze en evvel yine Alonzo başlar:
Alonzo: “Arkadaş ben senin için Arap değilsin, İspanyol’sun diyorum da Pietro inanmıyor.”
Arap: “Herkes istediği şeye inanmakta, istemediğine inanmamakta serbesttir.”
Pietro: (hakaretli bir tavırla) “Sanki kendini bize İspanyol mu satmak istiyorsun?”
Arap: “Şu saat alışveriş saati ise uyuşmak kolaydır.”
Alonzo: (gülerek) “Öyle ya, alışveriş saatidir. Hem biz pek kolay uyuşur adamlarız. Zaten alacağımızı aldık, bir ayaklarındaki çizmeler kaldı. Eğer vereceğimiz varsa onu da vermekten çekinmeyeceğiz.”
Pietro ile Alonzo ve Zerno baş başa vererek biraz konuştuktan sonra Zerno söze başladı.
Zerno: “Gerçi lisanın pek güzel ama yüzünde hiç İspanyol siması yok.”
Arap: “Siz necisiniz?”
Alonzo: “Efendim, biz sizin gibi müşterilerin malını rızasıyla da rızası olmayınca da alır, satar, öyle bir nevi tüccarız.”
Pietro: (Alonzo’ya) “Zevzekliği bırak!” (Arap’a) “Biz korsanız korsan.”
Arap: “Öyleyse ben Arap mıyım yoksa İspanyol muyum diye ne sorup yatıyorsunuz?”
Zerno: “Sanki Arap isen ve muteber bir ailedensen seni ailenin yanına götürüp beş on para bahşiş isteyeceğiz. İşte, muradımız budur.”
Arap: “Öyleyse emin olunuz ki bu muradınıza nail olamayacaksınız. Ben Arap değilim, İspanyol’um.”
Arap bu lakırtıları söyleyip silkindi, kalktı. Fakat gerek söz söyleyişinde ve gerek kalktığı zaman gösterdiği tavır ve vaziyette o kadar yiğitçe hâller görünüyordu ki hırsızlar hayran kaldılar. Üç hırsız baş başa verip biraz daha aralarında görüştükten sonra:
Pietro: “Senin adın nedir?”
Arap: “Hangisini soruyorsunuz? Şimdiki adımı mı yoksa evvelki adımı mı? Yoksa daha evvelki, yani asıl adımı mı?”
Alonzo: (gülerek) “Tuhaf, bir adamın birkaç gömleği olduğunu bilirdim ama birkaç adı olduğunu bilmezdim. Hem birkaç gömleği olan adam bile nadircedir.”
Arap: “Evet, benim birkaç adım vardı. Lüzumuna göre birkaç isim daha alabilirim.”
Pietro: “Öyleyse şu isimleri birer birer söyle bakalım.”
Arap: “Şimdiki ismim Hasan’dır. Bu isimden evvel adım Safatino idi. Daha evvelki adım, yani asıl ismim Turgo’dur.”
Pietro: “Alonzo’nun dediği gibi gerçekten tuhaf. Nasıl oldu da bu kadar ismi aldın?”
Arap: “Onu da mı söyleyeyim? Ben asıl Cadiz şehrindenim. Denizcilik mektebine girdim. Beş sene orada okudum. Tam son imtihanı verip zabit çıkacak iken hocalarımdan birisi bana hıyanet ederek zabit çıkartmadı. Beni iki sınıf daha aşağıya attı.”
Alonzo: (telaşla) “Ha, anladım! Vay, sen misin o?”
Arap: “Dursana! Ben de sabah hocamın odasına girip, belimdeki meçi yüreği üzerine sokup herifi öldürdüm.”
Alonzo: (gülerek) “Turgo, Turgo! Öyleyse ben seni bilirim be. Şu katil Turgo. Biz bu vakayı hep işitmiştik.”
Arap: “Evet, işte o adam benim. Derken firar ettim, beni tutamadılar.”
Alonzo: “Ama hapishaneden firar ettin. Önce seni tutmuşlardı. Öyle değil mi?”
Arap: “Öyle ya! Mektep içinde nereye kaçarım? Fakat hapishaneden kaçabilmek pek kolaydır. Ondan sonra ismimi değiştirdim ve Safatino namını alarak Portekiz’e gittim.”
Pietro: “İyi ya, hocanı niçin öldürdün?”
Arap: “Söyledim işte.”
Pietro: “Belki senin zabit olmaya gerçekten liyakatin yoktu.”
Arap: “Yok muydu? Yalnız armacılığı yahut yalnız güverte zabitliğini bilenleri zabit ediyorlardı. Bense bunların ikisini de bildikten sonra topçulukta dahi maharet peyda etmiştim. Vallahi öyle obüs atarım ki, tanesi düşman gemisini delip tam içine girince patlayarak darmadağınık eder. En büyük bir gemiyi iki topta parça parça ederim.”
Zerno: “Ee, sonra?”
Arap: “Sonrası beni her tarafta aramaya başladılar. Portekiz’e kâğıt yazıp beni hükûmetten istedikleri kulağıma değdi. Ben de kalktım Tanca’ya geldim. Biraz Arapça biliyordum. İsmimi Hasan koydum. Ben Türk’üm, o kadar iyi Arapça bilmem dedim. Hasılı, kendimi Müslüman tanıttım. Beni bir aktar yanına aldı. İki sene kadar ona hizmet ettim. Sonra Fas’ta bana bir dükkân açtı. Bu aralık kızını da verecekti. Nikâh filan ettiler. Hâlâ üstümde olan sırmalı elbiseler güvey elbiseleriydi. Sonra kim söylemiş, nereden işitmişler bilmem, benim Hristiyan ve İspanyol olduğumu öğrenmişler. Kızın hısmı, akrabası ve sair birtakım Müslümanlar beni öldürmeye yürüdüler. Ben de kayınpederimin atına binip firar ettim. Kaça kaça sizin gemiyi bulup can atmaya geliyordum. Nihayet atımla beraber düşüp kendimi kaybettim, işte şimdi gözlerimi açtım.”
Pietro: “Demek oluyor ki sen gerçekten İspanyol’sun.”Arap: “Hayır, o kadar da gerçekten İspanyol değilim. Anam İspanyol, babam Arap dönmesi imiş.”
Alonzo: “Ha, demek oluyor ki, sende onun için Arap çehresi var.”
Arap: “Onu bilmem. Fakat bildiğim kadar Arapçayı babamdan öğrendim.”
Üç hırsız yine baş başa verip yine bir hayli vakit konuştular. Arap ise etrafına bakıp kendisinin nasıl bir bela girdabı içine düşmüş olduğunu hesap ediyordu. Hırsızlar bir yanda müzakere etmekte olsunlar, bir taraftan da kimi tayfa gelip kendisini nasıl kurtarmış olduklarını hikâye ederek ondan sonra sekiz on kadar atlının daha geldiklerini, filanı anlatıyorlardı. Hırsızlar müzakereden sonra:
Zerno: “Ee, şimdi senin kararın nedir bakalım?”
Arap: “Ee, şimdi benim kararım…”
Pietro: “Elbette bir şey düşünüyorsun ya? Ne olabilir?”
Arap: “Ne düşüneyim? Üstümde başımda olan eşyayı aldınız.”
Alonzo: “Evet onları aldık, onlar bize helal olsun, değil mi?”
Arap: (tebessümle) “Öyle ya, fakat siz benim canımı düşmanlardan kurtardınız. Eğer beni şimdi öldürmeyip yaşatacaksanız elbette bir akıl da öğretirsiniz. Ben şimdi ne İspanya’ya gidebilirim ne Fas’a.”
Alonzo: