Ama kadınların huysuzlukları gibi bereketli bir konuyu ele alan farklı hikâyelerden bölümler vermek yerine, bunlardan birkaçını tamamen buraya alacağız. Birincisi, uzun bir aile ağacına sahip olan ve dalları dünyanın pek çok ülkesine yayılmış bir hikâyenin Rus versiyonudur. Dr. Benfey, Pançatantra’nın giriş bölümünde bu konuya on altı sayfa ayırmış, hikâyenin Hindistan’daki yuvasından başlayarak Pers ülkesi ve ardından diğer bütün Avrupa ülkelerine giden yolculuğunu izlemiştir.
Kötü Hanım
Bir zamanlar çok kötü bir kadın yaşardı, kocasına hayatı zindan ederdi. Adamcağızın söylediklerine hiç kulak asmazdı. Kocası erken kalkmasını istediyse, o üç gün yataktan çıkmaz; uyumasını istediyse, kadını uyku tutmazdı. Kocası, gözleme yapmasını istese kadın şöyle derdi: “Pis hırsız seni, sen gözleme yemeyi hak etmiyorsun!”
Adam, “Peki, hanım. Hak etmiyorsam, gözleme yapma,” dese, kadın iki tencere dolusu gözleme yapıp “Haydi, tıkanana kadar ye,” diye bağırırdı.
“Tamam, hanım,” derdi kocası. “Üzülüyorum hâline. Bütün gün çalışıp durma, saman kesmeye de gitme.”
“Sus be hırsız herif! Sana inat olsun diye gideceğim ve sen de peşimden geleceksin!” diye cevap verirdi.
Günün birinde yine karısıyla kavga edip üzülen adam, kederini dağıtmak için biraz çilek toplamak üzere ormana gitti. Kuşüzümlerinin bulunduğu bir çalılık gördü. Çalılığın tam ortasında ise dipsiz bir kuyu vardı. Bir süre kuyuya bakıp kendi kendine düşündü: “Ne diye kötü karımın işkencelerine katlanıyorum? Onu bu kuyuya atıp iyi bir ders veremez miyim?”
Bunun üzerine eve gidip karısına dedi ki:
“Hanım, sakın çilek toplamaya ormana gitme.”
“Seni hödük herif, bal gibi de gideceğim ormana.”
“Orada çalılıklar içinde kuşüzümleri buldum, onları elleme sakın.”
“Bak gör nasıl koparacağım bütün üzümleri. Sana da tek bir tane vermeyeceğim!”
Adam dışarı çıktı, kadın da ardından gitti. Çalılıklara geldiklerinde kadın otların içine atlayıp avazı çıktığı kadar bağırdı:
“Sakın buraya geleyim deme, hırsız herif, yoksa öldürürüm seni!”
Çalılığın ortasına doğru gidince birden dipsiz kuyuya düşüverdi.
Kocası neşe içinde eve döndü ve üç gün bekledi. Dördüncü gün, neler olduğunu görmek istedi. Eline uzun bir ip alıp kuyuya saldı. İpi yukarı çektiğinde küçük bir ifritle karşılaştı. Korkudan dili tutulan adam, ifriti hemen geri salacaktı ki, canavar bağırıp içtenlikle yalvardı:
“Beni kuyuya geri gönderme, ey mujik! Ne olur, bırak da dışarı çıkayım! Kötü bir kadın geldi. Hepimizi yedi bitirdi. Derman bırakmadı hiçbirimizde. Bana yardım edersen, güzel bir iyilik yaparım sana.”
Bunun üzerine adam onu serbest bıraktı. Artık kutsal Rusya’da dilediği yere gidebilirdi. Sonra İfrit dedi ki:
“Bak, beyim. İstersen benimle beraber Vologda kasabasına gel. Zalim insanlara götüreyim seni, sen de onları iyileştirirsin.”
İfrit, tüccar karıları ve kızlarının olduğu bir yere götürdü köylü adamı. İfritin etkisiyle çarpılınca hastalanıp kafayı üşüttüler. İşte tam bu noktada mujik devreye giriyordu. O içeri girdiği an İfrit ortadan kayboluyor ve eve huzur doluyordu. İşte bu sebeple herkes adamın sahiden doktor olduğuna inanıp ona para veriyor, pastalar ikram ediyordu. Bu sayede adam epey para biriktirdi. Sonunda İfrit dedi ki:
“Artık çok paran var. Mutlu değil misin? Şimdi gidip Boyar’ın kızını çarpacağım. Sakın onu da iyileştireyim deme. Yoksa yerim seni.”
Boyar’ın kızı hastalanıp aklını yitirdi. Öyle ki, insanları yemeye kalktı. Boyar, adamlarına köylü adamı bulmalarını emretti. Onu hekim sanıyorlardı. Mujik gelip eve girdi, Boyar ile bütün kasaba halkından dışarı çıkmalarını, arabacılardan onları arabalarına götürmelerini ve hep birlikte caddenin başında beklemelerini istedi. Ayrıca bütün arabacılara kırbaçlarını vurup avazları çıktığı kadar şöyle bağırmalarını emretti: “Kötü Hanım geldi! Kötü Hanım geldi!” Bunları söyledikten sonra içerideki odaya girdi. Onu gören İfrit, adamın üzerine atıldı: “Bu da ne demek, ey Rus? Ne işin var burada? Ama dur sen, yiyeceğim seni!” dedi.
“Asıl sen ne demek istiyorsun?” dedi köylü adam, “Buraya seni evden çıkarmaya gelmedim ki. Sana acıdığım için Kötü Hanım’ın burada olduğunu söylemeye geldim.”
Bunu duyan İfrit, hemen pencereye koşup etrafı kolaçan etti ve herkesin avazı çıktığı kadar “Kötü Hanım geldi!” diye bağırdığını duydu.
“Köylü,” diye yalvardı İfrit, “söyle, nereye saklanayım?”
“Kuyuya geri dön. Artık oraya gelmeyecektir.”
İfrit, kuyuya ve tabii böylece Kötü Hanım’ın yanına geri döndü.
Hizmetinin karşılığı olarak Boyar, köylüye büyük mükâfatlar bahşetti; onu kızıyla evlendirip malının yarısını ona verdi.
Kötü Hanım’a gelince, hâlâ Tartarus’taki kuyuda beklemektedir.
Kadınları hicveden skazkalara vereceğimiz son örnek, Golovikha adlı hikâye. Rusya’daki toplumsal kurumların işleyişine ışık tutan birkaç halk masalından biri olduğu için çok daha değerli. Golovikha kelimesi, Golova, yani bir Volost’un ya da köy toplulukları birliğinin başkanı (Golova=baş) anlamına geliyor. Ama burada “Kadın Golova” yani “Kadın Başkan” anlamında kullanılmış.
Golovikha
Evvel zaman içinde ziyadesiyle kendini beğenmiş bir kadın yaşardı. Bir gün köy meclisi toplantısından dönen kocasına sordu:
“Hangi konuyu görüştünüz mecliste?”
“Hangi konuyu mu görüştük? Golova seçimini tabii ki.”
“Kimi seçtiniz peki?”
“Daha kimseyi seçmedik.”
“Beni seç,” dedi kadın.
Bu kadın kötü bir karaktere sahipti ve kocası ona iyi bir ders vermek istiyordu. Bu yüzden meclise döner dönmez oradaki yaşlılara karısının söylediklerini anlattı. Onlar da kadını hemen golova seçtiler.
Kadın işe koyuldu, meseleleri halletti, rüşvet aldı ve köylülere verilecek ödeneklerle içkiler içti. Ama sonra herkesten vergi toplama zamanı geldi. Golova bu işi beceremedi, vergiyi vaktinde toplayamadı. Bir Kazak10 gelip Golova’yı görmek istedi; ancak kadın saklanmıştı. Kazak’ın ziyaretini duyar duymaz evine koştu.
“Ah,