Paris’in Notre Dame Katedrali
Notre Dame Gotik Katedrali, Paris’in ortasındaki Sen Nehri üzerinde bulunan Ile de la Cite adlı adacığın doğu kısmında konumlanmıştır.
Katedral, 528’de bir Hıristiyan kilisesinin yerini aldığı, Jüpiter’e adanan antik bir Roma tapınağı alanına inşa edilmiştir. Yakın zamanda (1144) restore edilmiş Saint Denis Abbey Kilisesi’nin azametinden ilham alan Piskopos Maurice de Sully, Paris’in eski kilisesini yıkmaya ve yerine daha büyüğünü inşa ettirmeye karar verdi. Yeni katedralin inşaatı 1163’te başladı ve on dördüncü yüzyılın başlarına kadar devam etti.
Çoğu Gotik katedralde olduğu gibi, Notre Dame’ın dış cephesi de üç katlıdır. Bunların üzerinde, yaratık şeklinde heykelciklerle –şeytani ruhları kiliseden uzakta tuttuğuna inanılan çirkin ve ürkütücü canavarların heykelleri– bezeli bir kemerle bağlanan iki kule yükselir. Kemerin altında, yüzlerce boyalı cam parçasının bir araya getirilmesiyle yapılan ve çapı dokuz metreden fazla olan gül şeklinde bir pencere vardır.
Daha aşağısında, başlangıçta Yahuda ve İsrail’in yirmi dokuz kralının heykellerini içeren Kral Kemeri vardı. Fransız Devrimi sırasında, figürlerin Fransız krallarının portreleri olduğunu sanan kızgın yağmacılar tarafından hepsinin başı koparıldı. Heykeller, 1845’te ünlü Fransız mimar Viollet-le-Duc tarafından yapılan yenileriyle değiştirildi.
Dış cephede, kiliseye üç ana giriş bulunur. Merkezî ve en geniş giriş kapısı, kıyamet günü gelecek olan İsa’ya adanmıştır. Solundaki kapı Meryem’in, sağındaki ise Meryem’in annesi Azize Anne’nin giriş kapısıdır.
Katedralin zengin bir geçmişi vardır. Burası, 1185’te Caesarealı (Kayseri) Heraklius’un Üçüncü Haçlı Seferi’ni ilan ettiği yerdi. 1431’de, VI. Henry’nin ve 1804’te de Napoleon Bonaparte’ın taç giyme törenine sahne oldu. Kilise, Fransız Devrimi sırasında ilk olarak “Akıl Tapınağı”, sonrasında da “Yüce Varlık Tapınağı” (Temple of the Supreme Being) adını aldı. 1970’te Charles de Gaulle’ün cenaze töreni için kullanıldı.
1. Victor Hugo Notre Dame’ın Kamburu’nu (1831) yapının yıkılma tehlikesi altında olduğu sıralarda, Notre Dame’ın tarihine dair halkın bilincini ve hassasiyetini arttırmak için yazdı.
2. Fransız otoyollarında ölçülen tüm mesafeler için başlangıç noktası olarak işaretlenen sıfır kilometresi, katedralin önündeki meydanda konumlanmıştır.
Plasebo Etkisi
Plasebo etkisi, hiçbir tıbbî değeri olmayan bir tedavinin faydalı tesiridir. Kendisine tuzlu su enjekte edilen veya bir şeker hapı verilen hasta biri, çoğunlukla kendisini daha iyi hisseder. Bu sonuç, migren, sırt ağrısı ve depresyon gibi öznel olarak değerlendirilen bozukluklar için özellikle geçerlidir. Plasebo etkisi, ilaçla tedaviye yüklediğimiz iyileştirici değerin önemli bir kısmına tekabül eder.
Acının ilaçla tedavisinde plasebo etkisi, kısmen beyin kimyası ile açıklandı. Beyin acıyı yaşadığı zaman, endorfin –acıyı hafifletmek için doğal morfin gibi davranan kimyasallar– salgılar. Beyin görüntüleme çalışmaları, ilaç olduğu düşünülerek plasebo alındığında, endorfin salgılanmasının tetiklendiğini göstermiştir. Nörolojik olarak bakıldığında, kişi gerçekten de ilaç almış gibidir.
Bir de, daha az anlaşılmış, ama eşit derecede güçlü nosebo etkisi vardır. İnsanlara bir ilacın olumsuz yan etkilerini deneyimleyecekleri söylendiğinde bu, herhangi tıbbî bir neden olmamasına rağmen sıklıkla gerçekleşir. Bu etkiyi gözlemlemek üzere yapılan bir deneyde, insanlara birer şeker hapı verilir ve kusmaya sebep olacağı söylenir. Deney, grubun % 80’inin kusmasıyla sonuçlanır. Diğer bir deney de, kalp krizinden öleceklerine inanan kadınların, tamamen aynı tıbbî profile sahip ama risk altında olmadıklarını düşünen kadınlara kıyasla kalp krizinden ölme risklerinin dört kat daha fazla olduğunu göstermiştir. Hasta olduğunuzu düşünmek, sizi hasta eder.
Tıbbî tedavinin bazı alanlarında, plasebo etkisinin gittikçe daha büyük yer tuttuğu görünmektedir. Antidepresan deneylerinde, plasebolara verilen tepki oranı her on yılda % 7 artmaktadır. 1980’de plasebo verilen depresif insanların % 30’u, herhangi başka bir tedavi olmaksızın iyileşti. 2000 yılında bu oran % 44 oldu. Bu değişiklik, yaygınlaşan ilaç reklamlarına ve yükselen beklentilere bağlanabilir. İnsanların geneli psikiyatrik ilaçlara yirmi yıl öncesinde olduğundan daha fazla inanmaktadır, bu da plaseboları daha etkili kılmaktadır.
1. Hapların renkleri de bazı hastalar üzerinde etkili olabilir. İtalyanlar’ın bir deneyinde, mavi plasebolar kadınlar için mükemmel uyku hapı etkisi yaptı, ama erkekler için sonuç aksi yöndeydi.
2. Acı veren enjeksiyonlar, daha az acıtanlara oranla daha fazla iyileştirici değere sahip olabilir.
Form
Klasik müzikte kullanıldığında form terimi, bir parçanın bestesine kılavuzluk eden yapıları, çok sayıda eserde ortak olan birtakım özellikleri ifade eder. Bestelerin hareketlere ve tematik bölümlere nasıl ayrıldığını belirleyen birçok önemli form vardır. Bunlar, her parça için bir taslak olarak iş görür.
İKİLİ FORM (A-B): Parçanın ilk kısmı (A) tonikten, yani parçanın tonal merkezinden başlar ve sonra modülasyonla dominant tona geçer. İkinci kısım (B) ise dominant tondan başlar ve yeni bir modülasyonla toniğe geri döner. Yani eğer parça La majörde yazılmışsa, A kısmı La majörden başlar, sonra Mi tonalitesine geçer. B kısmı Mi tonalitesinden başlar ve sonra La majöre geri döner. Eğer parça La minörde yazılmışsa, A kısmı o La minörden başlar ve Do majöre geçer ve B kısmı bu süreci tersine döndürür.
ÜÇLÜ FORM (A-B-A): A kısmı tonik, B kısmı dominant tondadır ve sonrasında ilk kısım tekrarlanarak parça nerede başladıysa orada, yani tonikte sonlandırılır.
BİRLEŞİK İKİLİ FORM: Aynı zamanda “sonat formu” da denir. Üçlü bir yapısı vardır. “Serim” denen ilk kısım, ana gamı kurar; ana temayı ve ekleri, sıklıkla birbiriyle zıtlaşan temaları sunar ve ana gamdan uzaklaşarak gerilim yaratır. “Gelişme” denen ikinci kısımda besteci, sıklıkla yaygın şekilde geçişler yaparak kombinasyonların ve biçimlerin çeşidi içinde tematik malzemeyi sunar. “Sonuç” denen üçüncü kısımsa başlangıç temalarını geri getirir ve başladığı aynı gamda parçayı bitirir.
RONDO FORMU: Üçlü formda bir değişkendir ve her bir harfin bir tematik kısmı temsil ettiği, A-B-A-C-A-D-A formunu alır. B-C-D parçalarının her biri, bir epizot (dilim) olarak adlandırılır ve başlangıç A temasının armonik ve melodik tamamlayıcıları olarak hareket eder.
TEMA VE ÇEŞİTLİLİK: Besteci, bir melodiyi sunar ve sonra o melodiyi süslemeyle, harmonide değişikliklerle, yapıda değişikliklerle, majörden minöre değişikliklerle ve diğer tekniklerle çeşitlendirir. Bu form, A-A’-A’’-A’’’ ve devamı harflerle temsil edilebilir.
1. Sonat formunun belirtileri ilk kez Johann Sebastian Bach’ın (1685-1750) geç dönem barok parçalarında görüldü, ama formun kabulü, barok dönem ile klasik dönem arasında geçişi belirten en büyük biçimsel değişimlerden biridir. Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791), sonat formunun ustalarından biriydi.
2. Hem Bach (Goldberg Çeşitlemeleri) hem de Mozart (“Parla, Parla, Küçük Yıldız”