Bu farklılığı kavramanın diğer yolu, Aristo’nun ilineksel değişiklik ve özsel değişiklik arasında yaptığı ayrımdan geçer. İlineksel değişikliğin bir örneği, Sokrates’in soluk olmaktan, güneşte biraz zaman geçirdikten sonra bronz rengine dönüşmesidir. Sokrates, yani öz, devam eder ve değişen sadece Sokrates’in ilinekleridir; solukluğu ve teni. Özsel değişme verilebilecek örnek ise Sokrates’in ölümüdür. Bu durumda, saf bir öz olan Sokrates varlığın dışına çıkar.
Bu özsel değişim fikri, Aristo’nun madde/form kuramına götürür. Sokrates ölse bile, cesedi var olmaya devam eder. Bir şeyler sürüp gider. Aristo, maddeyi ‘özsel değişim yoluyla sürüp giden’ olarak tanımlar. Ancak, bir zamanlar çeşitli girift biyolojik süreçler muhteva eden Sokrates’in maddesi, o süreçleri durdurmuştur. Şimdi ölüdür, maddesi geride kalır ama maddenin formu değişmiştir. Form, Sokrates’in pek çok parçasının birbiriyle nasıl etkileşeceğini belirleyen organizasyonun ve faaliyetin ilkesi olarak tanımlanır.
Aristo, bireysel özlerin madde ve formun birleşimleri olduğu sonucuna vardı. Doğa felsefesi üzerine olan eserlerinde, doğal olayların geniş çeşitliliğini açıklamak için madde/form kuramını kullandı.
1. Aristo’nun madde ve form kuramı, hilomorfizm olarak adlandırılır.
2. Aristo’nun hilomorfizminin, onu metafiziğinin dayanaklarından biri yapan St. Thomas Aquinas yoluyla Batı Hıristiyanlığı üzerinde muazzam bir etkisi olmuştur.
3. Rene Descartes (1596-1650), on yedinci yüzyıl fiziğinde Aristocu özsel formların kullanımını sert bir şekilde eleştirdi.
Musa
Musa, genelde Yahudi tarihinde en önemli kutsal kitap şahsiyetlerinden biri olarak bilinir. Musa’nın hikâyesinin ana kısmı, Çıkış (Exodus) kitabında anlatılır.
İbrahim’in torunları olan İbranîler, bir kıtlık sırasında İsrail’i terk ederek Yakup’un oğullarından biri olan ve firavundan iltifat gören Yusuf’un yaşadığı yer olan Mısır’a yerleştiler. Zaman geçtikçe ve firavunun Yusuf ile olan dostluğu unutuldukça, İbranîler Mısırlılar’ın kölesi haline geldiler.
Musa, İbranî kölelerin çocuklarının öldürülmesini emreden acımasız bir firavun olan II. Ramses’in hükümdarlığı sırasında Mısır’da, İmran ve Yoşaved’in oğlu olarak doğdu. Yoşaved ilk başlarda Musa’yı saklamayı başarabildiyse de, bunu yapmak sonraları çok zorlaştı. Musa üç aylık olunca, annesi onu bir sepetin içine koydu ve merhametli birinin bulmasını umarak Nil Nehri’ne bıraktı. Musa’yı bir süre sonra firavunun kızı buldu ve ona kendi oğlu gibi baktı.
Musa büyüdü ve sonunda gerçek kökenlerini öğrendi. Bundan kısa bir süre sonra, bir Mısırlı’nın bir İsrailli’yi dövdüğüne şahit olduğunda, tepkisi Mısırlı’yı öldürmek oldu. Böylesi utanç verici bir suçu işlemiş olarak Musa, Mısır’dan kaçmaya ve kırk yıl Sina Yarımadası’nda yaşamaya zorlandı. Bir gün Musa, ateşler içinde olmasına rağmen yanmayan bir çalılık gördü. Yakından bakmak için çalılığa yaklaşınca, Tanrı ona Mısır’a geri dönmesini ve İsrailliler’i Mısır’dan dışarı çıkarmasını emretti.
Musa bunun üzerine Mısır’a döndü ve İbranîler’i serbest bırakması için firavunu ikna etmeye çalıştı. Firavun onu reddetti, bu da Tanrı’nın Mısırlılar’a on felaket göndermesine neden oldu. Onuncu felaket –tüm Mısırlı ailelerin ilk doğan oğlunun ölümü– kırılma noktası oldu ve firavun İsrailoğulları’nı serbest bıraktı. Ancak gitmelerine izin verdikten sonra, onları takip etti. İsrailoğulları Kızıl Deniz’in kıyısına geldiğinde, arkadan firavunun ordusu yetişti ve onları kıstırdı. Tanrı, İsrailoğulları’nı kurtarmak için Kızıl Deniz’i ortadan ikiye ayırarak bir yo açtı. Onların geçmesinin ardından hemen geri kapayarak Mısırlılar’ı suda boğdu. Denizi geçtikten sonra Musa İbranîler’i, zirvesine tek başına çıkıp Tanrı’dan doğrudan On Emir’i alacağı Sina Dağı’na giden çöl yolundan götürdü.
Gerçekten var olup olmadığı tarihsel açıdan tartışmalıysa da, lider ve kanun koyucu olarak Musa, Yahudi tarihinin en başta gelen sembolüdür.
1. Bazı kuramlar, Musa’nın aslında İbranî olmadığını, daha ziyade kaçak ve fedakâr bir Mısırlı rahip olduğunu iddia ederler.
2. Yahudiler’in boynuzları olduğu nevinden Yahudi aleyhtârı klişeler, büyük ihtimalle Musa’nın Sina Dağı’ndan indikten sonraki hâline dair bir tasvirin yanlış bir çevirisinden kaynaklanmaktadır. Tanrı’ya bu kadar yakın olmak, iddialara göre, Musa’nın fizikî görüntüsünü değiştirmişti. Ama söylenen, “yüzünden ışıkların fışkırdığı”dır, bazılarının hatalı şekilde inandığı gibi “kafasından boynuzların fışkırdığı” değil.
Şarlman
Roma İmparatorluğu’nun 476 yılında çökmesiyle Avrupa, daha sonraları tarihçilerin Karanlık Çağ olarak adlandırdığı bir savaş ve anarşi dönemine girdi. Rakip kavimler, imparatorluğun geride bıraktığı kalıntıları için sürekli olarak savaşıyordu. Sanat ve bilimlerdeki ilerlemeler durdu. Roma tarafından sağlanan birliğin yokluğunda, kıtayı bir arada tutan çok az şey vardı.
Bugünkü Almanya’da kurulmuş bir krallığın lideri olan Şarlman (742-814), bir zamanlar Batı Roma İmparatorluğu’na ait olan toprakların çoğunu yeniden bir araya toplayabilen ilk kişi olarak, sekizinci yüzyılda büyük bir Avrupa imparatorluğu yarattı. 800 yılının Noel gününde Papa ona, tekrar dirilen Hıristiyanlık’ın lideri ve ilk Kutsal Roma İmparatoru olarak taç giydirdi.
Taç giyme töreni zamanında Şarlman’ın imparatorluğu bugünkü Fransa, Belçika, Hollanda, İsviçre’yi ve Almanya’nın büyük kısmını içine alıyordu. Şarlman, Franklar’ın ve komşularının çoğunu hakimiyeti altına alan bir Alman kavminin kralıydı.
800’de ilan edilen Kutsal Roma İmparatorluğu, gerçekte Avrupa’yı hiç birleştirmedi. On sekizinci yüzyılda Voltaire’in alaya aldığı gibi, ne “kutsal”dı ne “Romalı”ydı ne de bir “imparatorluk”tu. Sadece, içlerinden bazıları birkaç kilometrekareden büyük olmayan üç yüzden fazla yarı-bağımsız prensliğin bir aradalığından müteşekkildi. Yine de, gelecek yüzyıllar için Orta Avrupa’daki en büyük güçtü. Şarlman’ın kuvvetleri Hıristiyanlık’ı yaydı ve İspanya’da Müslüman halifenin elinde olan bölgeyi geri alabilmek için (başarısızlıkla) savaştı.
Şarlman’ın mirası, (kelimenin tam anlamıyla)Avrupa genelinde halen görülür. Genetik alanındaki son çalışmalar, Avrupalılar’ın büyük bir kısmının Frank kralından gelme olduğunu göstermektedir. Fransa ve Almanya’nın kurucu babalarından biri olarak dikkate alınır. Küçülmüş haliyle imparatorluğu, son Kutsal Roma İmparatoru’nun 1806’da yönetimden çekilmesine dek sürmüştür.
1. Şarlman’ın savaşlarda taşıdığı kılıç, Joyeuse ismindeydi. Bu ünlü kılıç olduğu düşünülen bir silah şu anda Paris’teki Louvre Müzesi’nde bulunmaktadır.
2. Popüler ortaçağ efsanesinde Şarlman, tarihin en önemli şövalyeleri olan “dokuz kıymetliler”den biriydi. Diğer kıymetliler arasında Kral Arthur ve Büyük İskender bulunmaktadır.
3.