Bunlarla beraber, Kösem Sultan başta olmak üzere Hatice Sultan, Şivekâr Kadın, Telli Haseki, Hubiyar Kadın, Şekerpare, Şekerbolu, Saçbağı gibi sarayda önemli roller oynayan kadınlar da vardı.
Sarayda bu kadar kadın olmasına karşın hâlâ Padişahın gözdesi Turhan Sultan’dı ve Turhan Sultan, Sümbül Ağa’dan sonra kafayı Sadrazam Kara Mustafa Paşa’ya takmıştı. Aslında çok da haksız sayılmazdı. Çünkü Mustafa Paşa, bir gün Turhan Sultan’dan bahsederken “Bu kafiri saraydan uzaklaştırmanın çaresine bakmalı!” demişti.
Bu söz Turhan Sultan’ın kulağına gitti ve genç kadın bu düşünceleri yüzünden Mustafa Paşa’ya düşman oldu. Onun yaptıklarını daima eleştirmeye başladı.
Turhan Sultan, bir gece Mustafa Paşa’nın buna benzer sözlerini işitince içinden”Bu adama daha fazla tahammül edemeyeceğim, artık sarayda ya o ya da ben kalacağım!” diye geçirdi. Turhan Sultan, sadrazamdan kurtulmanın yollarını düşünmeye başladı. Bir sabah Kösem Sultan bahçede dolaşırken yanına giderek “Bu sarayda beni sizden fazla himaye eden kimse yok, size derdimi açmaya geldim,” dedi.
Kösem Sultan, oğlunun başka kadınlarla meşgul olduğunu bildiği için Turhan Sultan’ı kıskanmaz hatta bazen ona merhamet ederek kendi dairesine götürür ve birlikte yemek yerlerdi.
Valide Sultan, Turhan Sultan’ın derdini dinlemek istedi:
“Söyle bakalım bugünlerde bu kadar sararıp solmana sebep olan derdin ne imiş?” deyince Turhan Sultan derdini anlatmaya başladı:
“Sarayda çok yalnız kaldım, Sultanım! Dün sabah saraydaki geleceğimle ilgili çok kötü bir haber aldım. Kara Mustafa Paşa beni Rusya’ya sürmek için Padişahı teşvik ediyormuş. Bu adam benden ne istiyor?”
Kösem Sultan, bu sözleri büyük bir merakla ve dikkatle dinledikten sonra, genç kızın pembe yanaklarını okşayarak “Sen Rusya’ya gitmek istiyor musun ya da kimseye bu yönde bir şey söylemiş miydin?” dedi
“Hayır. Ben çıldırmadım, Sultanım! Rusya’da ne işim var benim!”
“O halde bu laf nereden çıktı?”
“Kara Mustafa Paşa’dan!”
“Seni Rusya’ya gitmende onun kârı ne olabilir?”
“Orasını ancak ben bilirim Sultanım!”
“Sana faydalı olabilmem için bütün bildiklerini bana anlatman lazım. Söyle bakayım, bu adam niçin seninle bu kadar çok uğraşıyor?”
Turhan Sultan gözlerinin yaşını silerek,
“Kara Mustafa Paşa çok küstah ve nankör bir adamdır, o kadar küstahtır ki ara sıra beni kendi dairesine davet edecek kadar ileriye gidiyor, Sultanım!” dedi.
Kösem Sultan bu sözler karşısında gülümsedi:
“Davetine gittin mi?”
“Benden bunu bekler misiniz?”
“Gençlik bu, yavrum! Belki zorlarlar da gidersin. Eğer gitmişsen, eğer seni zorla götürmüşlerse bana açıkça bunu söylemelisin.”
Turhan Sultan, böyle bir şeyi aklından bile geçirmemişti. Valide Sultan’ın bu sorusuna çok üzülmüş, gözlerinin yaşı elindeki mendili sırıl sıklam etmişti.
“Ben o alçaklığı yapacak kadar düşük ve düşüncesiz cariyelerden değilim Sultanım! Sadrazamla bir saniye bile halvet olduğum kanıtlanırsa, kendi arzu ve irademle Bostancı’nın kılıcına boynumu uzatmaya hazırım!”
Bu sözleri duyan Kösem Sultan:
“O halde Mustafa Paşa, senden bu suretle intikam almak istemiş. Merak etme! Ben bu işin önüne geçerim.” dedi.
Turhan Sultan’ın derdini dinleyen Kösem Sultan, hemen harekete geçti ve Kara Mustafa Paşa’yı gizlice odasına davet etti.
Aslında Kösem Sultan, Kara Mustafa Paşa’nın Rus dilberinde gözü olduğuna inanmıyordu. Sadrazam o kadar akılsız bir adam değildi. Sarayda padişaha yaranmak ve halkın gözünü boyamak için her gün binbir fırıldak çeviren Sadrazamın Padişahın gözdesiyle ne işi olabilirdi?
Günler geçtikçe saray kadınlarının gizli oyunları da artıyordu. Belki de Kara Mustafa Paşa da, diğer saray müntesipleri gibi bu kadınlardan birinin tesiri altındaydı. Tüm bu ihtimalleri değerlendiren Kösem Sultan, olayı bir de Kara Mustafa Paşa’dan dinlemek istedi:
“Turhan Rusya’ya gönderilecekmiş, öyle mi?”
Sadrazam böyle bir soruyu hiç beklemiyordu, şaşkınlıkla:
“Böyle bir şeyden haberim yok, bunu da kim uydurmuş Sultanım” dedi.
“Benden saklama, Paşa! Her şeyi öğrendim. Turhan Sultan’ın dairenize bir cariye gibi ara sıra uğramasını emretmişsiniz! Bu hareketinizin Padişaha hıyanetten başka bir manası var mı?”
Birden Kara Mustafa Paşa’nın rengi attı. Demek ki Turhan Sultan’ı o kadar tehdit ettiği halde, o gidip her şeyi Valide Sultan’a anlatmıştı.
Sadrazam mahcubiyetinden kızardıkça kızarıyor, Kösem Sultan’ı tatmin etmeye çalışırken anlamsız bahaneler üretiyordu:
“Ben ona başın sıkıldığı zaman bana gel, derdini anlat demiştim, Sultanım! O benim sözlerimi yanlış anlamış. Ben Turhan Sultan’a göz koyacak kadar delirmiş birisi değilim!”
Kösem Sultan, Sadrazamın bu itirafı ve itirazı karşısında fazla bir şey söylememekle beraber, Kara Mustafa Paşa’ya içten içe kızdı ve o günden itibaren Mustafa Paşa’yla arası açılmaya başladı.
İşin aslı ise göz koyma olayından çok farklıydı. Mustafa Paşa, bütün icraatine rağmen bir türlü Padişahın gözüne giremiyordu. Padişahın gözünde bir değeri olmadığı için, düşmanlarının sayısını arttırıp, konumunu tehlike düşürmek istemiyordu. Bu yüzden saray müntesiplerinin ve diğer paşaların gittikçe artan hüküm ve haksızlıklarına göz yumuyordu. Bu durumdan kurtulmanın yolunu da padişahın gözdesi olan Turhan Sultan’ı saraydan uzaklaştırmada görüyordu. Çünkü eğer, Padişahın her istediğini yapması için izin verdiği Turhan Sultan saraydan uzaklaşırsa, diğer hasekiler ve cariyeler Padişahın yeni gözdesi olmak için yarışacak, kendisi de bu müddet boyunca biraz rahatlayacak ve işlerini istediği gibi görmeye fırsat bulacaktı.
Ancak sadrazamın hesabı tutmamıştı. Kara Mustafa Paşa’nın tüm tahminleri yanlış çıktı. Padişah, Turhan Sultan’ın üstüne birkaç kadınla daha birlikte olduğu halde, onun herhangi bir isteğini reddetmiyordu, o ne isterse yapıyordu.
Hatta bir akşam Rus dilberinin Sultan İbrahim’den isim gününün kutlanmasını istediği Sadrazama iletilmişti:
Kara Mustafa Paşa’ya malum ola ki, Frenk adeti üzere doğduğu günü kutlayacak olan Turhan’a bu mesut gününde on iki cariye emrine tahsis edilmiş ve Üsküdar çengilerinin görevini yerine getirmesine müsaade olunmuştur.
Turhan Sultan, Padişahın bu izninden yalnızca Kösem Sultan’a bahsetmişti.
Turhan Sultan, üç gün sonra yapılacak olan isim günü kutlamaları için kendi dairesinde yapılacak olan muhteşem bir eğlencenin hazırlığıyla meşgul olmaya başladı.
Rus dilberi, bir sene evvel de isim gecesini bir fermanı hümayunla kutlayabilmişti. Genç kadının zevk ve eğlencesine ve bilhassa böyle yılbaşı ve isim günleri kutlama merasiminin gerçekleşmesine