Sözgelimi, dünyada en beğenilen Austen romanı olan Gurur ve Önyargı’yı ele alalım. Jane, First Impressions’ın10 (İlk İzlenimler) taslağını yirmi iki yaşında bitirdi. O zamanlar ne düşündüğü bilinmiyor; mutlaka kendine güveniyordu ama bu bize fazla bir şey anlatmıyor. On beş yıl kadar sonra, Thomas Egerton tarafından 1813’te yayımlandığında, Austen’ın bu kitapla ilgili karışık duyguları vardı. Bütün Jane hayranları gibi, kahramanı Elizabeth Bennet’ı seviyordu kuşkusuz. Romanın basıldığı ay kardeşi Cassandra’ya yazdığı bir mektupta, “Onun şimdiye dek basılmış romanların içindeki en tatlı karakter olduğunu düşünüyorum,” diye yazmıştı, “ondan hoşlanmayanlara nasıl tahammül edeceğimi bilemiyorum,” diye de eklemişti. Fakat kitabın bütününe dair bu kadar iyimser değildi. Bu romanın capcanlı oluşunu ve büyüleyici etkisini kabul etmekle birlikte ciddi olmadığını ve zıtlıklar içermediğini düşünüyordu. “Eser çok hafif, çok parlak ve pırıltılı,” diye yazmıştı kardeşine. Yine de yayımlanmaya değer olduğunu düşünüyordu. Adını kullanmamış (yazarı “Bir Hanım”dı) dahi olsa, eser sevabıyla günahıyla kendisinindi.
Yirmili yaşlarında mürekkebi henüz kurumamış bir esere sahip acemi bir yazar olarak Austen’ın bilmediği şey, Gurur ve Önyargı’nın İngiliz dilindeki en popüler romanlardan biri olacağıydı. UNESCO’nun Dünya Kitap Günü’nde, “olmazsa yaşayamayacağınız kitaplar” anketinde bir numaraydı ve halen de pek çok yayınevinin sürekli kazanç elde ettiği bir kitaptır (Austen, 2002’de John Grisham’dan fazla sattı). Amerikalı yazar William Dean Howells’ın 1901’de Harper’s Bazaar dergisinde yazdıkları bugün de geçerliliğini korumaktadır. “Gurur ve Önyargı’nın hikâyesi, giderek artan sayıda bir insan kitlesi tarafından biliniyor.” Yazar sözlerine şöyle devam ediyor, “Jane Austen okurları (kendisini de onların arasına dahil ediyor) ona hayranlık derecesinde bağlıdır: O bir tutku, din olmasa da bir mezheptir.” (Belki de Richard Dawkins yakında, Austen Yanılgısı11 diye bir kitap yazar.)
Bu kitabın süregelen cazibesinin birçok sebebi var: kadın kahramanın cezbeden zekâsı, betimlemelerin ısırgan mizahı, nesir yazıdaki zarafet, Lizzy Bennet ile Fitzwilliam Darcy arasındaki baskılanan tutkulu ilişki gibi. Melon şapkalar, uzun favoriler ve yüksek belli elbiseler de günümüzde ayrıca ilgi çekmektedir. Gurur ve Önyargı’da psikolojik nüanslar eksiktir ama bir hiciv, bir aşk hikâyesi olarak, yer yer de zamanın görgü kurallarının yoğun bir portresi olarak muhteşem bir romandır.
Gurur ve Önyargı’yı muhteşem kılan unsurlardan bir tanesi, hikâyenin dramatik dönüm noktalarını oluşturan titizlikle kurgulanmış sahnelerdir: Meryton’daki balo, Bay Darcy’nin ilk evlenme teklifi, Lizzy’nin Lady Catherine de Bourgh ile yüzleşmesi gibi. En çarpıcı sahnelerden bir tanesi Elizabeth Bennet’ın, Bay Darcy’nin evi Pemberley’ye ziyaretidir (modern dünyada Colin Firth’ün ıslak gömlekle göründüğü sahne olarak bilinir). Özellikle de malikânenin, Lizzy’nin teyzesi Bayan Gardiner’ın “hayranlık verici” olarak tanımladığı bahçeleri, Lizzy’nin derin düşüncelere dalmasına olanak sağlar.
Austen hayranları hikâyeyi bilirler, yine de ayrıntıların üzerinden gitmeye değer. Derbyshire’da güzel bir öğleden sonra, Elizabeth Bennet heyecanlı ama endişelidir. Taşralı genç hanım, teyzesi ve eniştesiyle birlikte faytonla, Darcy ailesinin malikânesi Pemberley’ye gitmekte ve bu ziyarete kayıtsız gibi görünmektedir. Henüz hiç kimse Bay Darcy’nin beceriksiz evlilik teklifinden haberdar olmadığı için Bay ve Bayan Gardiner, Lizzy’nin “pür telaş içinde” olduğunun farkına varmaz. Lizzy sükûnetini korumaya çalışır. Darcy zengin, zeki, yakışıklı ve asildir; ama gururu ve ailesine duyduğu küçümseme Lizzy’yi çileden çıkarmıştır. Darcy üstü kapalı evlenme teklifiyle Lizzy’nin görünüşüyle dalga geçmiş, onu aşağılamıştır. “Senin bayağı aile bağların karşısında mutluluktan havalara uçmamı bekleyemezsin herhalde?” Daha da kötüsü, Lizzy’nin kız kardeşinin mutluluğuna mani olma konusunda tehdit oluşturmuştur. Lizzy ile ailesi için, muhteşem Bay Darcy tam bir baş belasıdır.
Ne var ki, Elizabeth’in hükmü yavaş yavaş değişmektedir. Darcy’nin “gurur ve küstahlığına” kızarken bile, ona yavaş yavaş yakınlaşmaktadır. Darcy dürüst, açıksözlü ve Lizzy’nin çok geçmeden anlayacağı gibi nazik biridir. Her ikisi de ince bir zekâya ve kendini güzel ifade etme yeteneğine sahiptir ve ikisi de kabalıktan hoşlanmaz. Kuşkularına rağmen Lizzy’nin kafası karışmıştır. Lizzy, Darcy’nin malikânesinde bir turist gibi dolaşırken onunla karşılaşmak istemez (“bunun fikri bile yüzünün kızarmasına sebep olur”). Ama Darcy iş seyahatindedir, Lizzy de utandığını keşfetmenin korkusunu yaşamadan rahat rahat gezinebilir; ya da o öyle olacağını sanmıştır. Pemberley’ye yaklaşırken Bayan Bennet soluğunu tutar ve fayton yavaş yavaş koruya girer.
Bir süre tepeyi tırmanırlar, meşe ağaçları ve karaağaçlar faytonun üzerinde bir kemer oluşturur. Bunların yüzlerce yıllık ağaçlar olduğunu hayal ediyorum; kalın dallı sık yapraklı yüksek ağaçlar. (“Geniş bir alana yayılmış güzel bir koru.”) Yaprakların arasından sızan gün ışığına rağmen korunun içi serindir. Ağaçlar yer yer açılarak bir sahne dekoruna yol verir; suyla çimenin kavuştuğu bir alan ya da neoklasik döneme ait bir tapınak gibi. Uzun bir yolculuktan sonra ağaçlıklı tepenin üstüne ulaşırlar ve bir açıklıkta dururlar. Nefes kesen bir manzaradır ve Elizabeth de (teyzesi gibi) “hayran olmuştur”. Pemberley Malikânesi ormanlık arazilerin önünden akan uzun bir ırmağın karşısındaki yüksek bir tepedeydi. Göl balık kaynıyordu, kuğular suyun yüzeyinde süzülüyordu. Dalgalı arazi vahşi doğa izlenimi yaratmakla birlikte çok daha güzeldi: ustalıklı, asil ve huzurlu. “Doğanın bu kadar güzel olduğu ya da doğal güzelliğin çirkin zevklerle bozulmadığı bir yeri daha önce hiç görmemişti,” diye yazar Austen. Darcy hakkındaki fikirlerinin değişmesine kısmen sebep olan şey de budur. Bahçelerde Darcy’nin ruhunun bir yansımasını görür: geniş, çok katmanlı ama huzurlu. Bu güzellik karşısında heyecanlanmış ve bir duygu seline kapılmış olsa da kadın kahramanın zihni sakin ve nettir. Gözlerinin önündeki perde kalkmıştır. “O anda, Pemberley’nin hanımı olmanın büyük bir şey olduğunu hissetti!” diye yazar Austen.
Güzel anlatılmış bir hikâyedir ve Austen dramatik gerilimi çok güzel taşır. Daha da önemlisi, yazarın bu sahnede ne yapmadığıdır. Lizzy’nin lafını sakınmayan, düşüncelerini güzel ifade eden bir karakter olduğu düşünülürse kahramandan bir monolog bekleyebilirdik: Pemberley’nin büyüsüne kapılarak düzülmüş bir methiye. Elbette Elizabeth, tıpkı Austen gibi bir romantik değildi. Bir miktar coşku olabilirdi belki ama Elizabeth Bennet’ın Pemberley ile ilgili hissettiklerinin dışavurumu bu kadardı.
Kendisini tamamen açığa çıkarmamıştı. Austen’ın yazdığı gibi, “pür telaş içinde” olmasına rağmen, Lizzy dilini tuttu. Bu sessizlik yazar için keyfi değildi; romanda rasgele ortaya çıkmış bir ayrıntı değildi. Gurur ve Önyargı’daki süzme salak Bay Collins karakterinde bunun tesadüfi olmadığını açıkça görüyoruz. Elizabeth’in kaypak kuzeni de bir bahçe aşığıdır. Yeni evli rahip kendisine tahsis edilen evle gurur duyar; derli toplu oluşunu, patronunun evine yakınlığını ve bakımlı arazilerini anlatır durur. Fakat bunların sessizce keyfini sürmek yerine, yüksek sesle lafı uzattıkça uzatır, bilgiçlik taslar. Bir türlü susmaz. Ağaçları sayar, yürüyüş mesafelerini ölçer ve bahçedeki her güzelliği uzun uzun anlatır. Austen, “Her manzaraya en ince ayrıntısına kadar dikkat çekilmesi manzaranın güzelliğini geri