• Öğrenmenin, başarısızlık ile hayatın bir parçası olduğuna ve bunun da normalliğine vurgu yapar. Bu hem sağlıklı hem de geçerlidir.
• Dikkati, az önce yaşanan şeyden ötürü hemen hissedilen başarısızlık hissinden (geçmiş) daha sonra başarılı olmak için gereken gelişmeye (gelecek) kaydırır. Bu daha yararlıdır çünkü zamanda (henüz!) geri gidip geçmişi değiştiremeyiz.
• Sizin ve ergen çocuğunuzun, neyin iyi gittiğini ve neden iyi gittiğini anlamanıza yardım eder. Bunları anlamak ergeninize özgü güçlü yanlarla ilgili ikinize de fikir verir.
• Sizin ve ergen çocuğunuzun neyin kötü gittiğini ve neden kötü gittiğini anlamanıza yardım eder. Bunları anlamak ergeninize özgü zayıf yanlarla ilgili ikinize de fikir verir.
• Planladığınız kadar iyi gitmeyen sonuçları iyileştirmek için gereken simülasyonları ve alıştırmaları artık daha kolay tespit etmenize yardım eder.
Eğer bir koçsanız kayıplarla başa çıkmanız gerekecek. Ama harika bir koç olmak demek bu kayıpları ele alma biçiminizin önem taşıdığı anlamına gelir. Ayrıca kaybı ele alma biçiminiz sadece size bağlı değildir – ergen çocuğunuza bu kayıplara nasıl yaklaşması gerektiğini öğretmeye de bağlıdır. Yetişkin olarak sizin, ergeninizin erişemediği çok önemli iki şeye erişiminiz var:
1. Bakış açısı: Ergeniniz bir sorunun ne kadar büyük ya da küçük olduğunu bilmez, bu yüzden aşırı tepkiler vermeyin. Kelimelerinizi çok dikkatle seçin ve başarısızlığın neden yaşandığına –ve bunun büyük resimde ne anlama geldiğine– dair teşhisiniz konusunda net ve düşünceli olun.
2. Cesaretlendirme: Bir koçun sporcularına verebileceği en önemli hediyeler, motivasyon ve cesaretlendirmedir. Bu onlar için hava gibidir – böyle zamanlarda onların oksijene ihtiyacı olacaktır. Dr. Martin Luther King’in söylediği gibi: “Bir insanın gerçek değerini, rahatlık ve güven anlarında nasıl davrandığı değil, çatışma ve zorluğun yaşandığı zamanlarda nasıl bir duruş sergilediği gösterir.”
Kayıplarla karşılaştığında ergen çocuğunuzun bunları aklında bulundurmasına yardım ederseniz, hayat maçında harika bir koç olarak görevinizi yerine getirmiş olursunuz.
Ya kontrolü ya gelişmeyi sağlayabilirsiniz. Ama ikisi birden olmaz.
DÜŞÜNCE YAPISI 3
Yardım İsteyeceksiniz ve Buna İhtiyacınız Olacak
Oyunu ilk kez televizyonda ESPN kanalında izledim ve büyülendim. Bu sadece basit bir şans oyunu değildi. Psikolojik hilelerle rakibinizi dımdızlak bırakabileceğiniz zihinsel bir oyundu. Bir de oyuncular: Bunlar on binlerce doları riske atarak rekabet eden, göz alıcı sporculardı.
Texas Hold’em’den24 bahsediyorum elbette.
Bu aksiyonun bir parçası olmak istiyordum, bu yüzden internetten oynamaya karar verdim. Jargonunu öğrenmiştim: Final table. Bad beat. River. Flux capacitor. Nifty banjo.
Peki peki, son ikisi uydurmaydı.
Pokerde gayet iyi olduğum ortaya çıktı. Para kazanmaya başladım. Aşırı rekabetçi olmakla kalmıyordum, ayrıca poker gibi stratejik oyunlar beni cezbediyordu. Adrenalini seviyordum.
Gel gör ki, başka herhangi bir bağımlılık gibi bu da sinsi yıkıcılığını gösterdi. İnternetten oynanan poker beni yavaş yavaş tüketmeye başladı. Uykuya dalarken elimdeki kartları nasıl farklı biçimde oynayabileceğimi düşünüyordum. Nasıl kazanabileceğimi.
Bu, düşüncelerimin ve yaşamımın en hararetli merkezi haline geldi ve beni yalnızlaştırmaya başladı. Kendimi çalışma odama kilitliyor, çalışıyormuş gibi yaparak günde dört-beş saat oynuyordum. Aileye ya da arkadaşlara zaman ayırmıyordum, ayırdığım zamanlardaysa dönüp birkaç el oynamanın hayalini kuruyordum.
Bir gün yakın dostum Jason benimle bir haberi paylaşmak için evimize geldi. Aylarca denedikten sonra karısı nihayet ilk çocuklarına hamile kalmıştı.
İşte Jason çalışma odamın kapısında durmuş bana bu harika haberi anlatıyordu, ben dizüstü bilgisayarımın arkasında oturuyordum … bir poker oyununun tam ortasında. Ayağa kalkmadım. Elini sıkmadım. Uzun uzadıya bir göz teması kurmadım. Ona sarılmadım. Onu tebrik etmedim.
Hiçbir şey yapmadım.
Alt katta evin kapısının kapanma sesi beni olduğum yerde sarsıp zihnimin bulanıklığından çıkmamı sağladı. Az önce yaptığım şeyi fark ettim ve internet kumarına olan bu bağımlılığımın hayatımı nasıl etkilediği tüm ağırlığı ve gerçekliğiyle üstüme çöktü.
Ama fazlası vardı. Küçük bir evlatlık çocuk olduğumdan beri hayatımın pek çok alanında hiçbir kontrolümün olmayışından hep nefret etmiştim. Bir şeylerin asla kalıcı biçimde benim olmayışından, sürekli evden eve dolaşmaktan, insanların hayatıma girip çıkmasından nefret ediyordum. Bu yüzden hayatımda kontrol edebileceğim bir şey olursa, onu gerçekten kontrol ettiğimden emin olmak için durmaksızın çabaladım. Hayatı kontrol etmek istiyordum, böylece zarar görmezdim ya da hayal kırıklığına uğramazdım (imkânsız ama buraya nasıl geldiğimi anlayabilirsiniz). Bu internet kumarının beni nasıl ele geçirdiğini fark ettiğimde neredeyse yere çökecek gibi olduğumu hatırlıyorum. Kontrolü elinde tutan oydu, ben değil. Hepsinden de kötüsü, onun örümcek ağından kurtulup kurtulamayacağımı bilmiyordum.
Farklı duygulardan oluşan bir dalga her yanımı sardı. Korku. İğrenti. Utanç.
Eşim, diz çökmüş ağlar halde buldu beni.
Her ne kadar kendime çekidüzen vermiş gibi görünsem de derinlerde bir yerde ben de çoğumuz gibi kusurlu bir insandım.
Texas Hold’em’le ilgili aydınlanmamı yaşadığım gün, bir tuzağa düşmüş olduğumu fark ettim. Kamufle olmuş ve fark edilemez hale gelmişti. Onu ayırt edebilmem mümkün değildi. Ne de olsa kimse, “Bugün ne yapacağım biliyor musun? Ağır ağır internet kumarına bağımlı hale geleceğim, hayatımdaki en önemli ilişkilerimden kopup yalnızlaşacağım ve hem kendimi hem de pek çok başka insanı üzeceğim” demez. Kimse bunu yapmak istemez. Ama tuzak dediğiniz böyle bir şeydir.
Gözlerimizi açık tutup yürüdüğümüz yere bakmaz ve neye dikkat etmemiz (hasır matlar!) gerektiğini bilip maksatlı hareket etmezsek, her birimiz bir tuzağa düşebiliriz.
Ama beni en çok rahatsız eden şey, o tuzağın harici bir şey gibi görünmemesiydi. Dışarıda beni hain niyetlerle ele geçirmeye çalışan kimse yoktu. Bu tuzak –ve buna benzer diğerleri– benim içimden kaynaklanıyor gibiydi.
Bu tuzağın karakterimle, şeyler hakkında nasıl düşündüğümle, bir şeylere yaklaşma biçimimle ilgisi vardı. Bu tuzağın geçmişimle ve yetiştirilme biçimimle ilgisi vardı. Bu tuzak tam da… İçimden kabarıp açığa çıkıyor gibiydi. Ve bir kör noktaydı. Kendimi çukurun en dibinde bulana dek onu gerçekten görmemiştim.
İnternet kumarı olayından sonra şunları düşünmekten kendimi