Panzehir: Nasıl yardım edebileceğinizi anlamak için kendi bilgisizlik ve korku alanlarınıza tüm gücünüzle dalın.
Frank ve eşiyle ilk tanıştığımda, kızları Jamie ortaokulda pek fena bir ortama girmişti. Çeşitli uyuşturucuları etkin biçimde kullanıyor, kendini kesiyor ve yirmi yaşında birisiyle aktif bir cinsellik yaşıyordu. Tüm bunlar, her şeyden habersiz Frank için tam bir sürpriz olmuştu. Ama bunun sebebi büyük oranda Frank’in bilmek istememesiydi. Jamie’nin davranışları konusunda yoğun bir inkâr halindeydi.
Frank’in eşinin önceki evliliğinden bir oğluyla bir kızı vardı ve evliliklerinin üstünden iki yıl geçtikten sonra Jamie’yi dünyaya getirmişti. Başlarda baba olmak Frank’in hoşuna gitmişti. Bebekler ona kolay geliyordu, bal yanaklı, uysal kızı gibi. Ama ergenler? Pek o kadar değil. Sosyal dinamikler, tavırlar, kafa karıştırıcı duygular matrisi. Ergenler çok fazla emek gerektiriyordu, bu yüzden Frank ilişkisini kesmeye başladı. Eve gelip televizyon karşısındaki yatar koltuğuna çöküyordu. Frank aileyle birlikte masada yemek bile yemiyordu. Tabağını alıp oturma odasında, televizyonun karşısında yiyordu. İşyerinde daha fazla zaman geçirmeye, eve gittikçe daha geç gelmeye başladı.
Frank, Jamie’nin yaşamına girmek için çaba göstermeye isteksizdi. Kızıyla sıkı bağlar kurmak için hangi adımları atabileceğini sorduğumda omuz silkiyordu. Ben ısrar ettiğimde Frank, bu sorunu düşünmek ona fazla geliyormuş gibi konuyu değiştiriyordu. Ayrıca Frank, Jamie’yi sevdiğini söylese de (ve ona inanıyordum), kızının yaşamının her yönüyle ilişkisini koparmak için kasten yaptığı şeyler bariz biçimde bunun aksini gösteriyordu.
Jamie profesyonel yardım almayı seçti. Annesi de kızını destekleyip ona duygusal destek ve sevgi göstererek tam bir kahraman oldu. Frank böyle yapmadı. Kendini daha bile fazla geri çekti.
Sonuç olarak Frank’in üç çocukla da işlevsiz bir ilişkisi var. Jamie’ye babasının onu sevip sevmediğini sorduğumda, “Belki. Ama ben bunu hiç hissetmedim,” dedi. Diğer iki çocuğa (artık yetişkindiler) üvey babalarını sorduğumda, Frank’in hayatlarındaki rolünü tarif edecek en iyi ifadenin “işe yaramaz” olduğunu söylediler.
Michael’ın biyolojik anne babasının her ikisi de kristal meth (metamfetamin) bağımlısıydı. Bazen o kadar fena kafayı bulurlardı ki ağlayan bebeklerinin sesi bile onları uyandıramazdı.
Sorgu müfettişleri, Michael’ın nasıl hayatta kalabildiğini hâlâ anlayamıyor. Kesinlikle gerçek olan şu: Michael bir bebek olarak asla kucağa alınmadı. Bebekliğinin büyük kısmını yapayalnız ve haftalarca tek başına geçirdi. Ağlamaları hep kulak ardı edildi. Bunun Michael’ın gelişiminde yıkıcı bir etkisi oldu.
Michael sekiz yaşındayken anne babasının evinde bir misafirin cinsel istismarına uğradı. Bu istismar devam etti ve sonunda Michael’ın ebeveynleri onu uyuşturucu parası için satmaya başladı. Olup bitenler polise bildirilince, onu arka odada vahşi bir hayvan gibi saklanmış buldular. Michael bağırsak hareketlerini kontrol etmeyi öğrenmişti ve eğer birisi çok yaklaşacak olursa, onları iğrendirmek için kokarca gibi dışkısını püskürtüyordu.
Bölge psikologları Michael’a tepkisel bağlanma bozukluğu teşhisi koydu; bu bir çocuğun ebeveynlerle ya da bakıcılarla sağlıklı bağlar kurmaması anlamına gelir.
California eyaleti Michael’ın yaşayan en yakın akrabasının izini sürdü – küçük kardeşiyle neredeyse on yıldır hiçbir bağlantısı olmayan amcası Steven’ın. Steven Joy’la evliydi, hiç kendi çocukları olmamıştı ve hayatlarındaki düzeni, rahatlığı seviyorlardı. Ama Michael’a yapılanları duyduklarında gözyaşlarına boğuldular.
Michael’ı yanlarına almaya karar verdiler.
Steven’la, o ve Joy bu kararı sindirmeye çalışırlarken tanıştım. Bu Steven’ın biyolojik çocuğu değildi ve hayatında daha önce hiç baba olmamıştı. Kaldı ki zaman zaman klinik psikologları bile şaşkına çeviren ciddi duygusal sorunları olan bir çocuğun ebeveyni olmak… Bu hayatını ve günlerinin dengesini tamamen altüst edecekti. Ama Steven’la Joy bu işe dört elle sarıldı.
Michael’la ilerleme kaydetmek Steven’la Joy’un yedi yılını aldı – Michael’ın dehşet verici hayatının ilk on yılından kalma hasarları tamir etmeye başlamak… Ama yaptılar. Yedi yıl boyunca, haftada dört kez danışmanla görüştüler. İki kez aile olarak Michael için, bir kez çift olarak ve bir kez de tek başlarına. Bu Herkül kuvveti isteyen bir çabaydı. Ama şimdi on yedi yaşında olan Michael çok daha iyi. Beyzbol seviyor ve lise takımının ikinci kalecisi. İyi bir mizah duygusu ve iyi arkadaşları var. Anne baba dediği kişiler de Steven ile Joy.
Michael’ın hayatının denkleminde ne değişti? Her ne kadar korksalar, tamamen boylarını aşan bir işe kalkışsalar ve fena halde ilişkileri olmasın isteseler de ilerleme yönünde kendilerini zorlamaya karar veren Steven’la Joy. Onlar nasıl yardım edebileceklerini çözdüler.
Herkes tarafından sevilme ihtiyacı.
Yanlış İfade: “Eğer biri bana kızıyorsa demek ki bende bir terslik var.”
Hareket Tarzı: Yüzleşmekten kaçınma. Sınır koymama.
Ergenlere İstenmeden Verilen Mesaj: “Kuralları ben koymuyorum. Ne istersen yap.”
Panzehir: Sevginin net sınırlar koymak olduğunu anlamak ve sonuçlarıyla birlikte takip etmek.
Ergen oğlu Aaron’ı kapüşonlu bordo eşofmanından tutmuş yanında resmen sürükleyerek kapıdan girerken, Bob’un bana söylediği ilk kelimeleri asla unutmayacağım. “Şuna beni dinlemesini söyler misin?!”
Öğrendiğime göre, Aaron babasına çok ağır laflar ediyordu. Bağırıyor, çığlık atıyor, kapıları çarpıyor, evdeki eşyalara zarar veriyor ve çok büyük öfke nöbetleri geçiriyordu; genellikle de sebebi kendi istediğini yaptıramamasıydı.
Bu benim için şaşırtıcı değildi: Ergenler duygusal varlıklardır ve patlamaya meyillidirler. Onlardan sadece bulaşık makinesini boşaltmayı istemek bazen öyle güçlü bir dirençle karşılanır ki sanki Grand Central İstasyonu’ndaki tüm tuvaletleri temizlemelerini istemişsinizdir… hem de dilleriyle.
Şaşırtıcı olan Bob’un tepkisiydi. Bob teslim oluyordu. Aaron istediği bir şey konusunda öfke nöbeti geçirecek olursa, Bob o şeyi ona ânında alıyordu. Eğer Aaron bir partiye gitmek istemiş de Bob hayır demişse, babası gitmesine izin verene dek Aaron bağırıp çağırıyordu.
Mesele şu ki Bob gerçekten harika bir adamdı. Çok eğlenceliydi, etrafına neşe saçan biriydi, harika bir hikâyeciydi ve neredeyse herkes onu seviyordu. Sorun da buydu işte. Bob çok fazla seviliyordu. Sevilmeyi o kadar çok istiyordu ki istemeden kolay lokmaya dönmüştü.
Bob’a sınırların, ergenlerin otorite kavramını anlamasına yardım etmek ve onlardan açık seçik hangi davranışların beklendiğini, hangi davranışların düpedüz yanlış olduğunu öğrenmelerini sağlamak için olduğunu açıkladım. Eğer Bob sınırlar koymayı reddetmeye devam ederse, Aaron’ın bunları zor yoldan öğrenmesi gerekecekti.
Bob ve ben birlikte, evin kurallarını ihlal edecek olursa Aaron’ın karşılaşacağı net ve ayrıntılı sonuçları içeren davranış sözleşmelerini oluşturmak için beyin fırtınası yaptık. Ama biz meseleyi toparlarken Bob şöyle dedi: “Bu kurallara uymazsa ne yapacağım?”
“Konuştuğumuz