ERICA'NIN AYNALARI. AMELLIA RITA. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: AMELLIA RITA
Издательство: Автор
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9789752128569
Скачать книгу
gördü. Mendiliyle yavaşça ve özenle sildi. Bebeğin burnuna dokunarak, “Ne tatlı bir kızsın sen böyle,” dedi.

      Bebek muhteşem bir gülücükle kendisine teşekkür ediverdi. Defne kalbinin sevgiyle dolduğunu ve bu küçük bebeğe kısa zamanda bağlandığını hissetti. Bebeğin altını değiştirmemişti henüz fakat onun bir kız olduğundan emin gibiydi.

      “Sana bir isim vermek gerek,” diye mırıldandı. Bu sırada gözü, bebeğin boynundaki madalyon kolyeye ilişti. Daha önce görmüştüm bu madalyonu, diye düşündü. Madalyonu açtı. Bir tarafında bir rahibenin, diğer tarafında da bebeğin fotoğrafları vardı. İki fotoğrafın altında da “Erica” yazıyordu. Defne birden gerçeği anladı ve mırıldandı. “Tamam, öğrendim işte, senin adın Erica.”

      Aynı anda gözlerini kapadı ve bir görüntü belirdi karanlığın içinde. Yüksek tavanlı bir şapeldeydi ve önden ikinci sıranın başına oturmuş, ayine katılmıştı. Beyazlar giyinmiş çocuklar ilahiler söylüyorlardı. Üç genç kız bir köşede gitar çalıyor, korodaki çocuklarla muhteşem bir uyum sergiliyorlardı. Koronun yanında, en ön sıranın en başında oturan yaşlı bir kadın hiç durmadan, “Erica! Erica! Pedere bak!” diyerek koroyu yöneten pedere odaklanmasını fısıldıyordu.

      Erica yaramaz bir kız olmalıydı ki korodaki yerinden ayrılıp gizlice bahçeye çıkıyor, yaşlı kadını peşinden koşturuyordu.

      Defne irkilerek gözlerini açtı, “Ayakta uyudum galiba ama bu rüyayı sanki bir filmde izlemiştim. Ya da bir dizi filmde miydi?” dedi ve hemen ardından bomboş kalmış muhallebi kâsesine bir kez daha baktı.

      “Ne zaman yedirdim ki ben bu muhallebiyi sana? Ah, neler oluyor böyle? Bir an önce alt kata dönmeliyim çünkü burada güvende hissetmiyorum. Sen şimdi iki dakika beni bu koltukta bekle, kâseyi ve muhallebi kabını yıkayıp hemen döneceğim. Kirli kapları burada bırakmam uğursuzluk getirir hepimize,” dedi kendi kendine, o an uydurduğu batıl inancı açıklayarak.

      Defne şimdiye kadar hiçbir bulaşığı bu kadar hızlı yıkamamıştı, zira bir dakikadan fazla sürmemişti. Elleri titreyerek korkuyla yapmıştı işini. Telaş içinde bebeği bıraktığı yere döndüğünde artık onun orada olmadığını gördü.

      Gözleriyle taradı ve küçük dairenin hiçbir yerinde yoktu. Yok olmuştu. Bir düş müydü bütün bu yaşananlar, aklını kaçıracak gibi oldu. Yıkadığı kabı ve kâseyi almak için yeniden mutfağa gitti, az önce bulaşık süzgecinin üzerine ters çevrilmiş halde bıraktığı kap da kâse de yoktu. Dolu bıraktığı iki muhallebi kâsesi de uçup gitmişti sanki. Korku tüm kasvetiyle onu ele geçirmişti ve boşlukta kaybolduğunu hissederek dehşete kapıldı. Elektriğe tutulmuşçasına titreyen dizlerinin üzerinde ayakta kalabilmek için büyük mücadele veriyordu… Bu sırada alt katlardan gelen kedi miyavlamasını işitti.

      Pencereden içeri yine kedi girmiş, diye düşündü.

      Hemen ardından opera öğrencisinin nakaratını duydu.

      “La la la la la la la la laaaaaa!”

      Kedi bir kez daha miyavladı yüksek sesle…

      “Ne ev ama!” diye bağırdı abartılı bir şekilde, kendisini korkutmak isteyen hayallere, gizemlere ya da evine saklanmış kötü niyetli kişilere meydan okurcasına.

      Korkmaktan bıkmış usanmıştı, karışmış aklını toparlamaya çalışıyordu. Bebek, birdenbire ortaya çıktığı gibi yok olmuştu.

      Daha fazla dayanamadı ve hızlı adımlarla basamakları inmeye başladı. Bir taraftan da, “Ela haklı, tedaviye ihtiyacım var,” diye inliyordu, az önce kucağında tutup sevdiği bebeğin varlığından şüphe ederek. Sonra hemen ardından, “Bu son! Bu son! Bir daha asla üst katlara çıkmayacağım!” dedi korkudan çenesi titrerken.

      Hızla giriş kata, bu koca konaktaki biricik dairesine, sığınağına vardı. Derin bir oh çekti içinden.

      Kedi sesini duydu bir kez daha, mutfaktan geliyor ses, diye düşündü. Gidip baktı, kedi falan yoktu. Yine aynı şey oldu birden. Beynindeki görüntüler sanki emrediyor ve Defne’den gözünü kapatmasını istiyordu.

      Defne gözlerini sımsıkı kapattı ve koyu karanlığa gömüldü. Hemen ardından yepyeni görüntüler belirdi zihninin içinde. Uzun bıyıklı, iri bir kediyi iple oynatıyordu ve kahkahalarla gülüyordu. Kedi de Defne de çok mutlu görünüyorlardı. Bir yandan da yaşlı bir adamla, yaşlı bir kadının kahkahaları duyuluyordu.

      Defne ürktü ve gözlerini açtı. Koruyucu bir meleği ve geleceğe dair umutlarını kaybetmiş gibi hissetti. Güvende ve odasındaydı ama kendi varlığında büyütmek ve mutlu etmek istediği bebek Erica’yı bir daha asla göremeyeceğinden habersizdi.

      7. BÖLÜM

      Bir Opera Melodisi, Ritüel ve Gölge

      Böyle çekip çekip nereye gidiyorsun Defne?

      Bulamıyorum artık hiç seni evde!

      Neredeydin kahrolası, en azından haber ver!

      Endişe içinde gelip geçti günler.

      “Defne! Defne, evde misin?”

      Cevap gelmedi. Ela gözlerini devirerek Alp’e baktı.

      “Yok. Sanki yer yarıldı içine girdi. Tam bir baş belası bu! Kim bilir ne halde!”

      “Bence artık onunla yollarını ayırsan diyorum Ela,” dedi Alp canı sıkkın bir tavırla. “Artık iyi bir işin ve maaşın var. Benim evimde birlikte yaşamaya devam edebiliriz. Bu evde değil kalmak kapısından içeri bile girmek istemiyorum. Öyle kasvetli ki…”

      Ela içini çekti. Tıslar gibi konuştu.

      “Biliyoruuuum, ben de istemiyorum burada kalmayı. Sadece haftada iki gün işte. O da hayatta kalması için. Onu bu halde tek başına bırakamam.”

      Alp umutsuzdu.

      “Peki ne kadar devam edecek bu böyle? Biz ona ne kadar yardımcı olabiliriz ki? Eve her gelişimizde onu farklı bir tuhaflık içinde, bambaşka şeyler yaparken buluyoruz. Bir dediği bir dediğini tutmuyor, her şeyi unutuyor. Hayaller, sanrılar görüyor… Durumu her geçen gün daha da kötüye gidiyor. En sonunda bir gün gelip ölüsünü bulmaktan o kadar korkuyorum ki…”

      “Allah korusun, de yahu! Bakma öyle, tuhaftır, hırçındır ama onun çok güzel bir kalbi vardır. Bu dünyada hiç kimsesi yok. Egosu tavan, kibri bir dünya, bencil mi bencil bir annesi var. Onun da şeytan görsün yüzünü. Defne’yi bu halde görse başına kalacak sanarak yüzüne bile bakmaz. Geçenlerde aradım ve yardım istedim kendisinden. ‘Hiç kimseyle ilgilenecek durumda değilim. Gel benim evime taşın, dediğimde gelmedi, burun kıvırdı, şimdi de ben hiç müsait değilim. Yaşamımı onun kaprislerine göre şekillendiremem, çocuk olan o, o bana uyacak, kusura bakmayın, otuzlarındaki şımarık kızı da pışpışlayamam. Koca konak, uçsuz bucaksız miras ona kaldı, bir eli yağda bir eli balda, hayat ona güzel. Ben öyle miyim? Hâlâ çalışıp didiniyor, hayata tutunuyorum. Şımarıklık yapmasın,’ diyerek kapattı ağzımı. Bir söyledim bin işittim resmen. Ağzımı bile açamadan kapattı telefonu. Böyle söyledi ama işin gerçeği öyle değil. Defne kendisine kalan en güzel evi ona verdi. Avukatı aracılığıyla düzenli olarak her ay annesine yüklü miktarda para gönderiyor.”

      Alp içini çekti yeniden.

      “Neyse ne artık, şu anda bunları konuşup tartışmamızın bir yararı olmayacak. Bir de anneyi dinlemek gerek enine boyuna. Fakat şunu bilmeni isterim ki seninle ancak birkaç kez daha kalırım bu evde. Sonrasında artık hastaneye mi yatar, annesinin yanına mı gider, eve yardımcı