Alp marul yapraklarını ince ince keserken gözleri Defne’nin bu kadar küçük balıkları nasıl da ustalıkla temizlediğine ilişti. Defne bunu seri bir şekilde ve kusursuz yapıyordu. Ayıkladığı tüm balıklar fabrikadan çıkmışçasına düzgün bir haldeydiler ve sudan geçirilmiş, süzgecin üzerine bir tabur asker gibi dizilmişlerdi. Ela’nın ne kadar dağınık ve pasaklı olduğunu düşünen Alp birden gerçekte bundan çok rahatsızlık duyduğunu fark etti. Dönüp Ela’nın ayıkladığı ıspanaklara, dilimlediği havuçlara baktı. Önünde sebze kabuklarından ve saplarından bir çöp yığını oluşmuştu bile ve ayıkladığı sebzeleri neredeyse bu yığının içinde ince ince kıyıyordu. Sonra kendi evindeki, Ela’yla birlikte uyudukları ve yaklaşık kırk beş gündür değişmeyen yatak çarşaflarını düşündü. Yatak odasında, yere atılan ve giderek daha büyük yığınlara dönüşen giysileri, çorapları, dağınık elbise dolabını, giderek daha çok kirlenen buzdolabını düşündü… Görünmez el bu kez başka, boğazının içinde, kestiremediği bir yeri tutup kavradı ve sıkmaya başladı. Bunun etkisi büyük olmuştu. Boğulacak gibi hissetti Alp ve iniltiye benzer bir sesle, “Ben kapının önünde bir sigara içip geleceğim,” dedi.
Ela ve Defne, sessizce başlarını sallayıp hiç konuşmadan işlerini yapmaya devam ettiler. Alp bir süre bahçede oturdu. İçine düştüğü bu boğucu durumdan kurtulacağına dair kendisine bir söz verdi. Sonra Ela’ya haksızlık ettiğini düşündü. İşini yapabilmek için gün boyunca koşuşturuyordu ve Defne gibi eviyle ilgilenebilecek geniş zamanı bulamıyordu.
Alp sigarasını içerken bunları düşünüyordu. Bitişik binadaki balkonların birinden Alp’i izleyen Hümeyra sigarasından derin bir nefes çekti ve üflerken, hmm, çok hoş. Anlaşılan konakta eğlence var ve bu adam da sık sık konağa gelip gidiyor. Sevgilisi mi acaba, diye aklından geçirdi. Hemen ardından kendine cevap verdi. Yok yahu, kesin akrabasıdır. Kim sevgili olur ki o manyakla!
Sonra aceleyle sigarasını balkondan aşağıya atıp içeri girdi, mutfağa gidip çöp kutusunu açtı, çöp dolu poşeti aldı, “Arif, ben çöpü atıp geliyorum,” diyerek hızla evden çıktı.
Arif duymamıştı bile, dalıp gittiği Avrupa Kupası maç özetlerini izlerken.
Hümeyra, Alp içeri girmeden önce yakınından geçebilmek umuduyla merdivenleri ikişer ikişer iniyordu ve naylon tabanlı terliğiyle yerdeki su damlasına basıp kaydı. Hümeyra sendeledi, görünmez bir futbol topuna röveşata atarmışçasına savruldu… Sarsıcı düşüş ve boylu boyunca yere patlayış sırasında kolunu merdiven tırabzanına, alnını da apartman duvarına vurdu.
Arif, kaç yıllık sevgili eşinin böylesi bir röveşata atacağını bilseydi maç özetleri yerine evin kapısında durur ve karısının bu muhteşem performansını izlerdi. Hümeyra’yı bu ağır darbe de durdurmadı, hatta hiç etkilemedi, gözünü kararttı ve hızını kesmeden sokağa fırladı.
Alp sigarasını içmeye devam ediyordu çünkü ikincisini yakmıştı. Bu sırada bitişik apartmanın kapısı açıldı ve Hümeyra hızla çıkarak konağa doğru yürüdü. Alp’in yanından geçerken dikkatle baktı ve onun bu evde hangi sıfatla bulunabileceğini bir kez daha düşündü. Eğer sevgilisiyse çok şanslı bir kız! Acaba evde baş başalar mı? Gece mutlu sonla mı bitecek?
Bunları düşünmek Hümeyra’yı heyecanlandırıyordu ve bu nedenle günlerini, çevresinde yaşayanların hayatlarını gözetleyerek geçiriyordu. Kendi hayatında en son ne zaman heyecanlandığı bir şey olduğunu hatırlamıyordu bile. Sürekli ev kirasının yaklaştığından, ödenmesi gereken faturaların çokluğundan dem vurarak fazla para harcamasını engellemeye çalışan Arif’ten fazlasını beklemek kendi zekâsına hakaret olurdu.
Alp’le göz göze geldiklerinde, heyecanını gizlemeye çalışarak konuştu.
“İyi akşamlar. Sizi daha önce de bu bahçede görmüştüm. Bitişik apartmandaki komşunuzum. Adım Hümeyra,” dedi ve yaşadığı daireyi gösterdi.
“Memnun oldum Hümeyra Hanım. Ben de Alp,” diye cevap verdi Alp, kadın başını çevirdikten sonra, işaret ettiği evin balkonunda beliren beyaz atletli adama kaçamak bir bakış atarak.
Hümeyra bir an için durdu, ne diyeceğini bilemedi ve elindeki çöp poşetini hatırladı.
“Ben de çöp atmaya çıkmıştım da sizi görünce bir selam vereyim dedim.”
“İyi ettiniz. İyi akşamlar dilerim size.”
“İyi akşamlar.”
Hümeyra çöpü atarken aynı zamanda kalbinin tuhaf bir kederle çarptığını fark etti. Alp’in ses tonu, bakışları ve uzun boyundan çok etkilenmişti; öyle sıradan bir etkileniş değildi bu. Ergenlik çağına girdiğinden beri her yerde, herkesten işittiği ve asla tatmadığı, hatta gerçek olduğuna inanmadığı o duyguyu, gecenin karanlığında, çöp atmaya giderken tanıyıvermişti. Şimdiden sonra hayatının değişeceğini ve bunun, bu karşılaşmanın bir kapının kilidini açan ve kendisini yaşamının başka bir bölümüne ya da farklı bir boyutuna geçiren tuhaf ama çok önemli bir an olduğunu hissetti. Farkındalığının kapalı kapılarından bir tanesi açılmıştı ve bunun getirilerine hazırlıklı olmak önemli bir işti.
Alp sigarasını söndürürken Hümeyra da evine geri dönüyordu ve böylece bir kez daha geçti konağın yakınından. Ne diyeceğini bilemez halde saçmaladı.
“Yıldızlara baktım da yeryüzüne inecek gibi duruyorlar. Hava da bir tuhaf bu gece! Aman deprem falan olmasın da…”
Alp bu bakışı ve saçmalamanın anlamını çok iyi biliyordu. Önce Hümeyra’ya sonra da balkondan kendisini izleyen kocasına baktığında, ah üzgünüm, hiç işim olmaz, diye düşünerek kollarını iki yana açtı, “bilemedim ki” mesajını veren bir hareket yaptı ve aralık duran kapıdan içeriye girdi.
Hümeyra o anda gördü balkondan kendilerini izleyen, birdenbire fazlalık olarak algıladığı kocasını. Tam da kendisini müthiş bir heyecanın içinde bulmuşken iki saniyede durumu berbat eden Arif’e bakarak, iki dakika oturamadın yerinde uğursuz herif! Şansıma kesin maç özetleri arasında reklamlar başlamıştır, diye düşündü.
Basamakları tırmanıp eve vardığında Arif’in kendisini kapının eşiğinde beklediğini gördü. Oldukça sinirli görünüyordu ve tam ağzını açacakken gözlerini kısıp dikkatle bakarak sustu. Kendisinden, böyle bir anda hiç de beklenmeyecek kadar şefkat dolu bir sesle sordu.
“Ne oldu sana be kadın? Alnın mosmor olmuş, üstün başın kan içinde.”
Hümeyra tam da durumu nasıl açıklayacağını düşünürken röveşatayı hatırladı birden. Yaşadığı heyecanla canının ne kadar yandığını bile unutmuştu. Birden içi ferahladı ve daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yaparak Arif’e yalan söyledi.
“Tam konağın önünden geçerken ayağım kaydı ve çok kötü düştüm. Kafamı bahçe duvarına vurdum sanırım, öyle ani oldu ki fark edemedim. Canımın yandığını bile hissetmedim taze taze. İki adımlık yolda başıma neler geldi?”
Arif’in şefkatli hali hızlı bir geçişle yerini hırçınlığa bırakmıştı.
“Gece gece ne gidersin perili gibi çöp atmaya! Ben de dedim elâlemin adamıyla ne yapıyor orada? Yerlerde