SEMBOL AVCILARI. ALPER KARAAGAÇ. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: ALPER KARAAGAÇ
Издательство: Автор
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9789752129368
Скачать книгу
sordu. Çıt yok. Bir terslik olmalıydı bu işte… Memo ve Aslı da bu tersliğin farkına varmışlar ve sığabildikleri kadarıyla kafalarını deponun penceresinden içeri uzatmışlardı. Şimdi üçü birden nefeslerini tutmuş, durumu anlayamamanın getirdiği merakla deponun en dibindeki Ali’ye bakıyorlardı. Ali de dizlerinin üstüne çökmüş, kılını bile kıpırdatmadan yerde duran bir şeye bakıyordu.

      “Ali! Çık artık!”

      “Hipnotize olmuş gibi duruyor…”

      “Ali! Ne yapıyorsun?”

      Ali ona seslenen arkadaşlarına dönüp bakmadı bile. Endişelenmeye başlamışlardı artık. Ne yapabilecekleriyle ilgili fısır fısır konuşuyorlardı. En sonunda Aslı dayanamadı, cesaretini toplayıp Memo ile Nisa’nın arasından sıyrılarak pencereden içeri girdi. Dışarıda kalanlar Aslı’nın bu kararlılığı ve becerisi karşısında şaşkınlıkla onu izliyorlardı. Aslı, parmak uçlarında ve sağa sola değmeden, çok zarif hareketlerle Ali’nin yanına kadar gitti. Memo ve Nisa biraz olsun rahatlamıştı. Aslı’nın Ali’yi kapıp dışarı çıkarması an meselesiydi artık.

      Bu arada çocuklar hâlâ farkında değillerdi ama Şahin onları göz takibinden çıkarmış değildi. Onları daha iyi görebilmek için biraz daha yaklaşmıştı ama şimdilik bahçenin dışındaydı hâlâ. Çocukların onu göremeyeceği bir yere saklanmıştı ve kuşkulu bakışlarla ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordu.

      Memo ve Nisa, Aslı’dan bir haber gelir sandılar ama içeri tekrar bakınca bir de ne görsünler: Aslı da Ali’nin yanına çömelmiş, dakikalardır hiç kıpırdamadan Ali’nin baktığı şeye bakıyordu. Aslı dışarıdakileri fark etmiş olacaktı ki gözlerini o odaklandığı şeyden hiç ayırmadan, “Gelin gelin…” anlamında bir el işaretiyle abisi ve Nisa’yı yanına çağırdı.

      İstop veya herhangi bir oyununun kıymeti kalmamıştı artık.

      Ne olur ne olmaz diye Ali’nin dışarıda bıraktığı çantasını da yanlarına alıp birer birer içeri süzüldüler. Memo ve Nisa içeri adım atar atmaz tanımlayamadıkları ama baş döndürücü hoşlukta bir koku geldi burunlarına. Nisa bu kokuyu kendi anneannesinin kıyafet dolabından tanıyordu ama ismini bilmiyordu. Koku onun için öylesine huzur vericiydi ki bu kadar tozlu bir yerde olmasına rağmen derin bir nefes aldı. Kokudan biraz başı dönmüştü. Memo da o sırada Ali ve Aslı’ya doğru yürürken etraftaki ilgi çekici eşyaları inceliyordu. Fakat Ali ve Aslı’nın yanına yaklaşınca ikisinin de dikkatleri dağıldı, çevreye yayılan kokuyu ve etraflarındaki ilgi çekici eşyaları bir süreliğine unuttular.

      Topu almak için girdikleri bu eski yerde ilgilerini çekebilecek bir sürü eşya vardı ama şu an karşılaştıkları en büyük sürpriz çocukların tam karşısında duruyordu.

      4

      Semboller

      Burada böyle bir şeyle karşılaşacaklarını hayal bile edemezlerdi. Bu şeyin adını duymuşlardı elbette ama daha önce hiç görmemişlerdi. Günümüzde kullanılıp kullanılmadığını bile bilmiyorlardı. Bir süre sessizce inceledikten sonra, “Aaa! Bu ne böyle?” diye sordu Nisa. Memo da, “Ne olacak? Bu bir para kasası.” diye cevapladı.

      Üstünde örtü varken Ali’nin sehpa sandığı şey aslında siyah renkli, sağı solu biraz paslanmış, küp şeklinde, çok da büyük olmayan eski bir para kasasıydı. Ali’nin az önce üstünden kaldırdığı kalın örtüye rağmen kasa biraz tozluydu. “Çok uzun zamandır burada olmalı.” dedi Aslı. Haklıydı da. Deponun en derinlerinde, bir çalışma masasının tam yanındaydı bu para kasası. Ali, çocuklar gelmeden önce kasayı yerinden kımıldatmaya çalışmıştı ama kasa çok da büyük olmamasına rağmen olduğu yerden hareket etmiyordu.

      Arkadaşlarının yanında olmasını fırsat bilerek yine denemek istedi Ali. Sessizliğini bozdu ve “Haydi bakalım!” diyerek bir kez daha kasayı hareket ettirmeye çalıştı. Çekti, çekti… Ama küçük kasa bir türlü hareket etmiyordu. İçinde ağır bir şey olmalı, diye düşündüler. Altın mıydı acaba?

      “Yardım etmeyi düşünüyor musunuz arkadaşlar?”

      Nisa Ali’ye şüpheyle baktı. “İyi de bizim değil ki bu!”

      “Bizim bahçenin sınırları içinde olduğuna göre benim sayılır.”

      “Anneannene sorman gerekmez mi önce?”

      “Sorduğum zaman hepimizin evlere dağılacağını biliyorsun değil mi Aslıcığım?”

      Üçü de Ali’ye hak vermiş olmalıydı ki hep bir ağızdan, “Haydi! 3 deyince!” dediler ve kasanın dört bir tarafından tutup 3’e kadar saydıktan sonra çekiştirmeye başladılar. Çekiştirdiler ama bir faydası yoktu. Kasayı biraz daha aydınlık bir yere almak içindi bunca çaba ama kasa bir türlü yerinden oynamıyordu maalesef.

      Biraz olsun soluklanmak için yere oturdular ve arkalarına yaslandılar. Yorgunluklarını atmak için bir süre sessizce etrafı izlediler. Çevrelerine göz gezdirirken şaşkınlıkları daha da fazla artıyordu. Buldukları kasanın heyecanıyla etrafta ne olduğuna hiç dikkat etmemişlerdi ama iyice incelediklerinde duvarları çevreleyen kitaplığı gördüler. Bu kitaplığın raflarında çeşit çeşit, büyüklü küçüklü yüzlerce kitap vardı. Üşenmeyip saysalar belki binin üstünde bile çıkabilirdi kitapların sayısı. Ama raflarda sadece kitaplar yoktu; kitapların arasında çeşitli resimler, ufak heykelcikler ve hatta hayvan maketleri bile vardı.

      Memo sırtını dayadığı masaya tutunarak ayağa kalktı ve raflarla çevrili odanın ortasındaki masayı incelemeye başladı. Sağında ve solunda ikişer çekmecesi olan sade, ahşap bir çalışma masasıydı bu. Uzun zamandır kullanılmadığı anlaşılıyordu çünkü tozla kaplıydı. Masanın üstünde pek bir şey yoktu ama yine de bir göz gezdirmek istedi.

      Onun meraklı bakışlarını fark etmiş olacaktı ki masanın etrafında dört dönen Memo’ya Nisa da katıldı. Herhangi bir şeye dokunmadan bunun kime ait olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Bu sırada Ali ve Aslı da ayaklanmış, rafların önünde dolaşıyorlardı. Raflarda kitapların haricinde o kadar çok şey vardı ki… Bir müzik kutusundan tutun da rengârenk cetvel takımına, eski siyah bir telefondan tutun da koca bir deniz kabuğuna kadar her şey vardı. Nisa arkadaşlarının onunla aynı fikirde olup olmadığını merak ederek, “Burası fazla mı gizemli yoksa bana mı öyle geliyor?” diye sordu.

      “Ben buranın depo olduğunu sanıyordum ama meğerse kütüphaneymiş.”

      “Çok fazla eşya var, depoyla kütüphane karışık galiba.”

      Aslı, “Çalışma odası desek daha doğru olur sanırım.” diyerek Nisa’yı düzeltti.

      “Onu nasıl anladın?”

      “E odanın tam ortasında bir çalışma masası var Nisa.”

      “Ben en çok, nasıl oluyor da daha önce burayı merak edip girmediğimizi düşünüyorum şu anda.” dedi Memo.

      Gerçekten de daha önce, kedi köpeklerin birbirleriyle neden anlaşamadıklarından tutun da aslında etçil olan martıların simit yemeye neden bu kadar düşkün olduklarına kadar bir sürü şeyi merak etmişlerdi ama şu anda bulundukları yerin içinde ne olduğunu hiç merak etmemişlerdi. Merak güzel bir duyguydu, ama her şeyde olduğu gibi fazlası bazen zarar verebilirdi. Bu merak duygusunun onlara zarar mı yoksa yarar mı getireceğinden habersiz bir şekilde gizemli kasanın etrafına yeniden toplandılar. Artık kasayı hareket ettiremeyeceklerini kabul etmeleri gerekiyordu.

      Şimdi