SEMBOL AVCILARI. ALPER KARAAGAÇ. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: ALPER KARAAGAÇ
Издательство: Автор
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9789752129368
Скачать книгу
diye bağırdı Aslı hınzır gülüşüyle. Bu rengi duyunca Memo’nun aklı karışmıştı. Eflatun rengini elbette duymuştu ama mordan ne farkı vardı ki eflatunun! “Yok artık Aslı! Bari fuşya deseydin!” dedi Nisa alaycı bir ses tonuyla. Aslı bilmiş bilmiş sırıtarak arkadaşlarının suratındaki şaşkın ifadeyi izliyordu. Nisa hemen toparlandı, çiçeklere doğru yürüdü. Ali de eflatun renginin neye benzediğinden tam emin değildi ama Nisa’nın kendinden emin yürüyüşüne bakılırsa eflatun rengini nerede bulabileceğini anlamıştı. Çaktırmadan Nisa’nın gittiği yere doğru yöneldi. Onun dokunduğu çiçeğin aynısını bulup iki parmağıyla nazikçe çiçeği tuttuktan sonra muzur muzur Aslı’ya baktı Ali.

      Aslı, çocukların yanlış rengi tutacağını düşündüğü için bu iki afacanın dokunduğu çiçeği kontrol etti. Bir yandan da sarı topu elinde döndürüyordu. “Menekşeler eflatun değil mor olurlar bir kere!” dedi ve topu onlara atmak için nişan aldı. Aslı tam topu atmak üzereydi ki Nisa, “Dur! Bu menekşelerin içinde eflatun da var. İnanmıyorsan gel bak.” diye açıklama yapmaya başladı. Ali de hemen yanlarında, sesini hiç çıkarmadan onların tartışmasını izliyordu.

      Onlar mordu, eflatundu diye tartışadursunlar, bu sırada Memo kendini unutturmuş, fırsattan istifade ederek deponun arkasına doğru usulca sıvışmaya çalışıyordu. Bunu fark eden Aslı, bu renk bilmişiyle uğraşmayı bıraktı ve ondan beklenmeyecek çevik bir hareketle abisine yöneldi. Memo kaçmaya fırsat bulamadan Aslı güçlü ama abisinin yüzüne gelmeyecek bir şekilde topu attı ve Memo’yu vurmayı başardı.

      Aslı topu öyle hızlı atmıştı ki top çok alakasız bir yere gitmiş, Memo’nun dizine çarptıktan sonra çınar ağacının koca gövdesine, sonra da zıplaya zıplaya içerisine daha önce adım bile atmadıkları deponun, hava alsın diye hafif aralık bırakılan penceresinden içeri girmişti.

      Şimdi çocukların üçü de biraz şaşkınlık biraz da kızgınlıkla Aslı’ya bakıyordu.

      “Yok artık Aslı! O kadar hızlı atılır mı hiç!”

      “Tamam da bilerek mi attım ben oraya!”

      “Haklı… İstesen de o pencereden sokamazsın ki ilk seferinde.”

      “Ne yapacağız şimdi, siz asıl onu söyleyin.”

      İstemeden de olsa oyunları bitmiş, şimdi sıra “topu depodan alma” meselesine gelmişti. Kısa bir süreliğine ne yapacakları hakkında en ufak bir fikirleri olmadan oturup sessizce düşündüler.

      Sarı topu unutup başka bir oyuna geçebilirlerdi! Bu seçenek işin en kolayıydı ama o sarı top ileride başka oyunlarda da lazım olacaktı.

      Yeni bir top alınabilirdi! Bu seçenek de çok kolay bir seçimdi ama ellerinde zaten bir top varken yenisini almak pek mantıklı bir iş değildi.

      Ne olursa olsun o sarı topun depodan alınması gerekiyordu…

      İyi ama nasıl?

      Depoya girmeye daha önce hiç yeltenmemişlerdi. Ev Ali’nin ailesinin eviydi, depo da Ali’nin ailesine aitti ama Ali en fazla diğer üç arkadaşı kadar bilgi sahibiydi bu depo hakkında. Çocukların tek bildiğiyse oranın adının depo olduğuydu. Bu kadar.

      “En son kime değdiyse o alsın.” dedi Aslı. Abisi Memo’dan bahsediyordu. Bunu duyan Memo, “Atan alır spor!” dedi. Sokak oyunları kurallarına göre Memo haklıydı aslında. Herkes Aslı’ya bakıyordu topu alması için ama Aslı hiç oralı değildi. “Ben oraya girmem.” dedi umursamazca. “İçeride ne olduğunu bile bilmiyoruz hem.” Yaptığı haksızlıktı aslında, kendisinin alması gerekirdi ama iş uzayacağa benzediği için Ali dayanamadı ve çömeldiği yerden kalkarak, “Tamam tamam, ben hallederim.” dedi.

      3

      Depo gibi Bir Yer

      Ali usulca kafasını deponun aralık penceresinden içeri uzattı. Meraklı ve biraz ürkek bakışlarla etrafı kolaçan ediyor, küçük bir yer de olsa bu deponun derinliklerine gitme mecburiyeti olmadan sarı topu hemen bulup oyuna geri dönmeyi hayal ediyordu. Dışarısı oldukça aydınlık, sıcak mı sıcak ve hatta çok da nemliydi ama henüz içeri girmemesine rağmen çınar ağacının gölgesinde kalan deponun içindeki serin havayı hissedebiliyordu Ali.

      “Görebildin mi?” diye seslendi Memo arkadan. Ali kafasını dışarı çıkarmadan, “Henüz değil…” diye cevap verdi arkadaşına. Vay canına… Burada bir sürü eski püskü şey var, diye geçirdi içinden. Gerçekten de deponun içi öte beri ile tıka basa doluydu ama aynı zamanda şaşırtıcı derecede düzenli ve temizdi de. Top tam da bu arayı bulup içeri nasıl girebilmişti ki! Arkadaşlarının merak dolu sorularının ardından Ali bir cesaretle kendini biraz daha içeri sarkıttı ve en sonunda pencere aralığından sıyrılarak içeri girdi.

      Arkasından onu izleyen arkadaşları, Ali’nin yaptığı bu hareketin, cesaret mi yoksa saçmalık mı olduğunu düşünmeden edemediler. Açıkçası, bir büyüğe haber vermeden bilmediğin bir yere gitmek pek de mantıklı bir hareket sayılmazdı. Ali bunu hiç düşünmemiş değildi doğrusu ama bu depo neticede kendi evinin sınırları içindeydi. Ayrıca daha önce oraya girmemesiyle ilgili kimseden bir uyarı da almamıştı.

      Deponun içinde, Ali’nin haricinde hareket eden tek şey ufak tefek toz tanecikleriydi. Ali, gözlerini kısıp çevresine baktığında bunların sanki kış mevsiminde yağan kar taneleri gibi havada uçuştuklarını gördü. Etrafında uçuşan toz tanecikleri âdeta büyülü gibiydi. Sanki etrafta ilgi çekici başka bir şey yokmuş gibi içeri süzülen güneş ışığının üstünde dans eden bu toz taneciklerine hayranlıkla bakakaldı Ali.

      Bir süre sonra az ileride, tamamı gözükmese de sarı, yuvarlak bir şey takıldı gözüne. Bu peşinden gittiği sarı toptan başka bir şey değildi. Ali topu bulmuştu bulmasına ama aksi gibi top deponun en diplerine kaçmıştı. Dahası, üstünde kalınca bir örtü olan sehpa gibi bir şeyin altına girmişti. Arkadaşlarını daha fazla merakta bırakmamak için dışarı doğru, “Buldum!” diye bağırdı.

      İlk soru Memo’dan geldi. “Patlamış mı?” İkincisi de Nisa’dan. “E bulduysan çık artık dışarı.” Bu peşi sıra gelen sabırsız soruların ardından, “Biraz sabırlı olsanız mı acaba?” diyen Aslı’yı duyunca arkadaşlarına cevap verme ihtiyacı hissetmemişti Ali.

      Deponun içi düzenliydi ama çok uzun süredir kimsenin buraya girip en ufak bir şeyin bile yerini değiştirmediği açıkça anlaşılıyordu. Ali dikkatli bir şekilde, etrafındaki örümcek ağlarına takılmadan ve eşyaları devirmemeye çalışarak deponun içinde usul usul ilerlemeye çalıştı. Vakit öğlen olmasına rağmen içerisi gayet loştu. Ayağı bir şeye takılacak olsa her şey üstüne devrilebilir, bu da yaralanmasına sebep olabilirdi. Elektriklerin çalışıp çalışmadığını bilmiyordu ama ışıkları açmak için bile olsa elektrikle oynamak istemedi. Ali genelde sabırsız ve çok hareketli bir çocuktu ama burası bilmediği bir yerdi, şakaya gelmezdi. Düşünerek hareket etmesi gerekiyordu. Pencereden rahatça geçebilmek için sırt çantasını, dolayısıyla içindeki el fenerini de dışarıda bırakmıştı. Bastığı yerleri daha iyi görebilmek için arkadaşlarından çantasının içindeki el fenerini isteyecek oldu ama nasıl olsa az sonra dışarı çıkacaktı.

      Bu sırada dışarıda bekleyen Memo ve Nisa da meraktan patlıyor; Aslı’nın, “Bak görürsünüz, şimdi çıkar.” diye onları rahatlatmaya çalışmasına rağmen yerlerinde zor duruyorlardı.

      Ali pencerenin önünden birkaç adım uzaklaştı ve topun bulunduğu odaya geçmeye hazırlandı. Bu iş gerçekten de bir dağa tırmanmak veya mahalledeki parkta parkur