Silahlarin Teslimi . Морган Райс. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Серия: Felsefe Yüzüğü
Жанр произведения: Героическая фантастика
Год издания: 0
isbn: 9781632915085
Скачать книгу
alınan hiç bir taht yerinde durmaz,” diye karşılık verdi Kendrick. “Bizi öldürebilirsin, hatta Andronicus’u sana bir taht bahşetmesi için ikna bile edebilirsin. Ama sen ve ben biliyoruz ki uzun süre tahtta kalamazsın. Bizi terk ettiğin bu ihanet bir gün gelip seni de yakacak.”

      Tirus istifini bozmadan durdu.

      “O zaman şu kısacık taht günlerimin keyfini süreyim – sana ihanet etmek için kullandığım maharete haiz olan adamı bana ihanet edecek olsa kutlarım.”

      “Bu kadar konuşma yeter!” diye bağırdı İmparatorluk komutanları. “Şimdi teslim olun yoksa adamlarınız ölecek!”

      Kendrick dik dik baktı, öfkeliydi, istemediği halde teslim olması gerektiğini biliyordu.

      “Silahlarınızı indirin,” dedi Tirus yavaşça, sesi güven veriyordu, “ben de size bir savaşçının diğerine yapacağı gibi adil davranayım. Benim savaş tutsaklarım olacaksınız. Sizin yasalarınız beni bağlamasa da bir savaşçının savaş kuralını onurlandıracağım. Size söz veriyorum, benim gözetimimdeyken kılınıza zarar gelmeyecek.”

      Kendrick hepsi de muhteşem savaşçılar olan Bronson, Srog ve Erec’e baktı, altlarında hareketli atları, sessizliğe gömülmüşlerdi.

      Bronson Tirus’a “Neden sana güvenelim?” diye sordu. “Adaletinin yoksunluğunu tecelli ettin. Bana kalsa şu suratından o pis gülümsemeni silmek için burada savaşarak ölürüm.”

      Tirus dönüp küçümseyerek Bronson’a baktı.

      “Bir MacGil bile değilsin ama yine de konuşuyorsun. Sen bir McCloud’sun. MacGil işlerine burnunu sokma hakkın yok.”

      Kendrick arkadaşını savunmaya geçti: “Bronson en az bir çoğumuz kadar MacGil’dir. Söyledikleri, adamlarımızın sözleridir.”

      Tirus dişlerini gıcırdattı, belli ki sinirlenmişti.

      “Karar sizin. Etrafınıza baktığınızda hazır halde bekleyen binlerce okçumuzu görüyorsunuz. Kandırıldınız. Kılıçlarınıza davranırsanız, hemen oracıkta adamlarınızı öldürürüz. Bunu da gördüğünüze eminim. Savaşacak zamanlar vardır, teslim olunacak zamanlar vardır. Adamlarınızı korumak istiyorsanız, her iyi komutanın yapacağını yapmalı silahlarınızı indirmelisiniz.”

      Kendrick defalarca çenesini sıktı, içten içe yanıp kavruluyordu. Her ne kadar kabul etmekten nefret etse de Tirus haklıydı. Etrafına baktı, savaşa girişmeleri durumunda hepsi olmasa da adamlarının çoğunun oracıkta öleceğini biliyordu. Savaşmak istese de bu bencil bir karar olurdu ve her ne kadar Tirus’u küçümsese de doğruyu söylediğini ve adamlarına zarar vermeyeceğini hissediyordu. Onlar yaşadıkları sürece bir başka günde, bir başka yerde, bir başka alanda karşı karşıya gelebilirlerdi.

      Kendrick, sayısız defa birlikte savaştığı, Gümüş şampiyonu Erec’e baktı ve onun da aynı şeyi düşündüğünü biliyordu. Bir lider olmak, bir savaşçı olmaktan farklıydı. Bir savaşçı  hiç umursamadan savaşabilirdi ama bir lider önce diğerlerini düşünmeliydi.

      “Silahlar için olduğu kadar, teslim olmanın da bir zamanı var,” diye seslendi Erec. “Bir savaşçı olarak adamlarımıza zarar vermeyeceğin sözüne güveniyoruz, bu şartla silahlarımızı indiriyoruz. Fakat eğer sözünde durmazsan, Tanrı şahidimiz olsun, her bir adamımın intikamını almak için ta cehennemden kalkıp gelirim.”

      Tirus tatmin olmuş halde kafasını salladı ve Erec kılıcını ve kınını yere bıraktı.  Hepsi yere inerken şıngırdadı.

      Kendrick onu takip etti, sırasıyla Bronson ve Srog da aynını yaptı; hepsi gönülsüz olsa da yapılabilecek en akıllıca şey buydu.

      Arkalarından binlerce silahın yere inme sesi geldi hepsi havadan aşağıya kış zeminine iniyordu, tüm Gümüş, MacGil ve Silesia ordusu teslim oluyordu.

      Tirus sırıttı.

      “Şimdi atlarınızdan inin,” diye emretti.

      Sırayla hepsi atlarından inerek, hayvanların yanında durdular.

      Tirus daha geniş sırıttı, zaferinin keyfini sürüyordu.

      “Tüm bu zaman boyunca, Yukarı Adalar’a sürüldüm, Kraliyet Sarayı’nı, ağabeyimi ve sahip olduğu tüm gücü kıskandım. Ama şimdi hangi MacGil gücün sahibi oldu bakın!”

      “İhanete güç denemez,” diye cevap verdi Bronson.

      Tirus kaşlarını çatıp adamlarına kafasını salladı.

      Öne gelip her birinin bileklerini kalın iplerle bağladılar. Hepsi, binlerce tutsak sürüklenmeye başladı.

      Kendrick sürüklenirken birden kardeşi Godfrey’i hatırladı. Hepsi birlikte yola çıkmışlardı ama o zamandan beri onu veya adamlarını görmemişti. Bir şekilde kaçıp kaçmadığını merak etti.  Daha iyi bir kaderi bulması için dua etti. Bir şekilde iyimserdi.

      Konu Godfrey’se ne olacağı bilinmezdi.

      DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

      Godfrey, adamlarının önünde atını sürüyordu, etrafını Akorth, Fulton ve Silesialı generali çevrelemiş, onun yanında da yüklü ödeme yaptığı İmparatorluk kumandanı gidiyordu. Godfrey, davasında ona katılmış ve onunla birlikte ilerleyen binlerce İmparatorluk askeri kıtasına bakınca tatmin olmanın da ötesinde, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ilerliyordu.

      Onlara yüklü ödemeyi yaparken, sayısız altın kesesini verdiğinde yüzlerinin aldığı hali hatırlayınca duyduğu zevk yüzüne yansıyordu, planının işe yaramış olmasından dolayı sevinçten havalara uçuyordu. Son ana kadar planından emin olamamıştı ama ilk kez rahat nefes alabiliyordu. Bir savaşı kazanmanın bir çok farklı yolu vardı ve o bir damla kan akıtmadan savaşını kazanmıştı. Belki bu onu bir kahraman ya da şövalye veya diğer savaşçılar gibi cesur yapmazdı ama yine de başarılı olduğu kesindi. Sonuçta amaç neydi? Tüm adamlarının hiç düşünmeden atılmış cesur bir adımla ölmesindense, birazcık rüşvetle hayatta kalmış olmasını yeğlerdi. İşte bu Godfrey’di.

      Sahip oldukları için çok uğraş vermişti. Kimin kiminle birlikte olduğunu, İmparatorluk askerlerinin Halka’da hangi genelevleri ziyaret ettiğini ve hangi İmparatorluk kumandanlarının rüşvete açık olduğunu bulmak için genelevler, arka sokaklar ve tavernalar üzerinden tüm kirli bağlantılarını kullanmıştı.Godfrey’in çoğundan daha kirli bağlantısı vardı, aslında hayatı boyunca buralarda zamanını harcayarak biriktirdiği tüm ilişkiler yardımına koşmuştu. Bu kişilere yüklü ödemeler yapmak ona hiç koymamıştı ayrıca. Nihayetinde babacığının altınları iyi bir yere gitmişti.

      Yine de Godfrey bu insanlara güvenebileceğinden son ana kadar emin olamamıştı. Sizi bir hırsızdan başka kimse kolayca satmazdı ama bu riski almak zorundaydı. Bu insanlara güvenmek yazı tura atmaktı, yalnızca ödediği altınlar kadar güvenilirlerdi. Fakat Godfrey ödemesini çok kıymetli altınla yapınca düşündüğünden daha güvenilir olmuşlardı.

      Elbette İmparatorluk birliklerinin ne kadar süre sadık kalacakları hakkında bir fikri yoktu ama en azından savaş yoluna doğru kurtçuklar gibi kıvrılırken şu an için yanındalardı.

      “Senin hakkında yanılmışım,” dedi bir ses.

      Godfrey döndüğünde, Silesialı generalin yüzünde bir hayranlık ifadesiyle ona yaklaştığını gördü.

      “Kabul etmeliyim ki senden şüphe etmiştim,” diye devam etti. “Özür dilerim. Ördüğün kurguyu tahmin bile edemezdim. Dahiyaneydi. Seni bir daha sorgulamayacağım.”

      Godfrey