Uzay ve Zaman Hikayeleri. H.G. Wells. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: H.G. Wells
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9786057605573
Скачать книгу
ne olduğu hakkında hiçbir fikrinin olmadığını söyledi (kendisinin de ne kadar şaşırdığını açıkça belirtti). Sonunda o da önce eşini sonra da üvey oğlunu, kristali satıp parayı da kendine saklamak için çalmakla suçladı. Böylece Bay Cave’i sinir krizi ve etrafa zarar verme isteği arasında tuhaf bir çizgiye getiren hırçın ve duygusal bir tartışma başlamış oldu. Yine bu yüzden üvey oğul öğleden sonra mobilyacıdaki işine yarım saat geç kalmıştı. Bay Cave de içeriye giden eşinin duygusal bunalımlarından dükkânda durarak kaçıyordu.

      Akşam olduğunda tartışma, daha az hırçın bir biçimde ve üvey kızın denetimi altında olsa da hâlâ devam ediyordu. Akşam yemeği çok mutsuz geçti ve acı verici bir şekilde sonuçlandı. Bay Cave sonunda olağanüstü öfkesini dışavurdu ve ön kapıyı şiddetle açarak dışarı çıktı. Bay Cave’in yokluğunun verdiği özgürlükle durumu değerlendiren üçlü, kristali bulma umuduyla evin her köşesini aradı.

      Ertesi gün iki müşteri tekrar uğradı. Bayan Cave tarafından neredeyse gözyaşlarıyla karşılandılar. Görünüşe göre hiç kimse onun bu evlilikte çektiklerini hayal bile edemezdi. Hatta kristalin kayboluşunun kendi bakış açısından bir açıklamasını bile yaptı. Rahip ve genç adam sessizce birbirlerine bakıp güldüler ve durumun gerçekten olağandışı olduğunu söylediler. Ancak Bayan Cave iki müşteriye bütün hayat hikâyesini anlatmaya hazır göründüğünden bir an önce gitmek istediler. Bunun üzerine hâlâ küçük bir umudu olan Bayan Cave, daha sonra Bay Cave’den bir şeyler öğrenebilirse iletişime geçmek için rahibin adresini aldı. Ne var ki aldığı adresi kaybetti. Kendisi de adrese dair hiçbir şey hatırlayamadı.

      Aynı günün akşamında Cave ailesi, yaşananlardan ötürü çok yorulmuş haldeydi ve tüm öğleden sonra dışarıda olan Bay Cave de önceki günlerin ateşli tartışmalarına tam zıt, kasvetli bir yalnızlıkla yemeğini yiyordu. Cave evinde bir süreliğine gergin bir hava hüküm sürdü ama ne bu gerginliğe sebep olan kristal ne de müşteriler tekrar göründü.

      Olayları incelemeye başlamadan önce Bay Cave’in bir yalancı olduğunu kabul etmeliyiz. Cave, kristalin nerede olduğunu gayet iyi biliyordu. St. Catherine Hastanesi’nde asistan olan Bay Jacoby Wace’in Westbourne Sokağı’ndaki odasındaydı. Bir sürahi Amerikan viskisinin yanında, üzerine yarım yamalak örtülmüş siyah kadife bir kumaşla komodinde öylece duruyordu. Kristali köpekbalıklarının torbasına saklayarak buraya getirmişti Bay Cave, sonra da kendisi gelip alana kadar saklaması için sıkıştırmıştı genç araştırmacıyı. Bay Wace başta biraz kararsızdı. Bay Cave’le tuhaf bir ilişkisi vardı. Bay Wace, tuhaf insanları severdi ve ihtiyar adamı birkaç kez sigara ve içki içmeye çağırmıştı. Genel olarak hayat ve bazen de eşi hakkındaki komik fikirlerini paylaşmıştı. Bay Cave’in evde olmadığı birkaç sefer Bayan Cave’i de görmüştü Bay Wace. Bay Cave’in sürekli karşılaştığı sorunları biliyordu ve durumu biraz değerlendirdikten sonra kristali saklamayı kabul etti. Bay Cave de kristale olan bu büyük sevgisinin sebebini daha geniş bir zamanda ayrıntılarıyla açıklayacağına söz verdi. Şimdilik sadece içinde birtakım görüntüler olduğundan bahsetmişti. Aynı günün akşamı tekrar Bay Wace’i ziyarete gitti.

      Karmakarışık bir hikâye anlattı. Başka bir antikacının haciz satışında görmüştü kristali. Ne kadar değerli olabileceğini bilmeden on şilin vermişti. Yine on şilin fiyat biçerek satışa sundu kendisi de. Kristal birkaç ay vitrinde bekledi. Bay Cave tam da kristalin fiyatını düşürmeye karar vermişken hayret verici bir şey keşfetti.

      O sıralarda sağlığı pek yerinde değildi (bütün bu olaylar esnasında da sağlığının pek iyi olmadığını akılda bulundurmak gerekiyor). Eşinden ve üvey çocuklarından gördüğü kötü muamele ve umursamazlık da onu iyice strese sokmuştu. Eşi kibirli, duygusuz ve müsrif bir insandı. Ayrıca son zamanlarda tek başına içki içmeyi çok sever olmuştu. Üvey kızı kaba ve ukalaydı, üvey oğlu ona karşı beslediği nefreti her fırsatta gösteriyordu. İşinin gerektirdikleri de ağır bir yük oluyordu üzerinde. Ayrıca anlattıklarının ara sıra tutarsızlaştığını da fark etmişti Bay Wace. Bay Cave, hayata gayet rahat başlamıştı, iyi eğitim almış bir adamdı ve bazen haftalarca melankoli ve uykusuzlukla mücadele etmek zorunda kalıyordu. Düşünceleri dayanılmaz bir noktaya gelince, ailesini rahatsız etmekten korkarak sessizce karısının yanından kalkar ve evin civarında dolaşırdı. Ağustos ayının sonlarında gece saat üç sularında yine böyle dolaşırken şans onu dükkâna sokmuştu.

      Küçük ve kirli dükkân, ilginç bir ışığın saçıldığı bir yer haricinde kapkaranlıktı. Yaklaştığında ışığın kaynağının pencereye karşı duran tezgâhın köşesindeki kristal yumurta olduğunu gördü. Kepenklerdeki çatlaktan ince bir ışık huzmesi içeriye, kristalin üstüne vuruyordu ve görünüşe göre içini tamamen dolduruyordu.

      Gördüklerinin gençliğinde öğrendiği fizik kurallarına uymadığını düşündü Bay Cave. Işık dalgalarının kırılıp kristalin içinde toplanmasını anlayabiliyordu ama bu kadar yayılması, bildiği fizik kurallarına uymuyordu. Kristale iyice yaklaştı, içini ve etrafını, gençken daha etkili olan bilimsel merakının geçici olarak yeniden canlanmasıyla dikkatlice inceledi. Kristaldeki ışığın sabit durmak yerine sanki parlak bir çeşit buhardan oluşmuş içi boş bir cisim gibi gözüken yumurtanın içinde burularak hareket etmesi onu iyice şaşırtmıştı. Farklı açılar elde etmek için kristalin etrafında dolaşırken kristalle ışık kaynağının arasına girmiş olmasına rağmen hâlâ ışık saçıldığını fark etti. Fazlasıyla afallamış bir şekilde kristali ışığın vurduğu yerden alıp dükkânın en karanlık köşesine götürdü. Dört ya da beş dakika daha parladıktan sonra yavaş yavaş zayıflayarak söndü. Tekrar zayıf gün ışığının vurduğu noktaya koyduğunda ise parlaklığı, neredeyse anında tamamen geri gelmişti.

      En azından şimdilik Bay Wace, Bay Cave’in olağanüstü hikâyesinin doğruluğunu test edebilmişti. Kendisi de kristali birçok kez ışığa tutmuş, daha sonra kadifeyle üstünü örtüp ışığı kestiğinde fosforluymuş gibi ışıldadığını görmüştü. Ama görünüşe göre bu parlaklık özel bir tür parlaklıktı ve her göze aynı görünmüyordu; Bay Harbinger (Pasteur Enstitüsü’yle bağlantılı her bilim okuru bu ismi tanıyacaktır) herhangi bir ışık göremiyordu. Bay Wace’in bu durumdan çıkarabileceği anlam Bay Cave’inkiyle kıyaslanamazdı. Bay Cave’de bile güç her an aynı değildi; görüşünün en çok canlandığı zamanlar, aşırı derecede zayıf hissettiği ya da yorgun olduğu anlara denk geliyordu.

      Kristaldeki bu ışık Bay Cave’de ilginç bir hayranlık uyandırmıştı. Ruhunun yalnızlığını aptal bir yazının yapabileceğinden çok daha fazla etkiledi. O kadar ufak ve zevksiz bir dünyada yaşıyordu ki zevk alınabilecek bir şeylerin varlığını kabul etmek, onları kaybetme riskini göze almak gibi olurdu. Şafak vakti geldiğinde ve etraftaki ışık miktarı arttığında kristalin parlaklığını kaybetmeye başladığını fark etti. Bir süre kristalin içinde hiçbir şey göremedi. Sadece geceleri, dükkânın karanlık köşelerindeyken görebiliyordu.

      Daha sonra sergilediği birkaç mineral için arka plan olarak kullandığı kadife kumaş geldi aklına. Kristalle birlikte bu örtünün altına girerek gündüz vakti bile kristalin parlak hareketlerini görebiliyordu artık. Karısı tarafından fark edilmemek için çok dikkatli hareket ediyordu, sadece öğleden sonra, kadın üst katta uyuyorken kasanın altındaki boşluğa girerek izliyordu kristalini. Ve bir gün yine kristali incelerken bir şey gördü. Sadece anlık bir görüntüydü ama yine de Bay Cave, kristalin ona geniş, ferah ve garip bir ülkenin görüntüsünü gösterdiğini düşündü. Kristali aynı şekilde döndürdü ve ışık kesildiğinde yine aynı görüntüyü gördü.

      Bay