“Nasıl olur da beni beklemeden gidersin?” dedi hayal kırıklığıyla.
“Çok gitmedim ki… Bak bekliyorum işte.” dedi Kara.
“Senin kadar hızlı değilim ben.” dedi Kar. “Bir daha beni beklemeden böyle koşup gitme!”
“Bir daha seni arkamda bırakmayacağım, özür dilerim.” dedi Kara.
Kar, iyice dinlendikten sonra, “İnsanların şu ana kadar arkamızdan gelmemeleri tuhaf değil mi sence?” diye sordu.
“Bu insanlar sadece kendilerini akıllı sanıyor Kar. O yüzden bizim onların izni olmadan ahırdan çıkıp gidebileceğimizi düşünmüyorlar. Düşünmesinler, daha iyi… Hem onların şu an tek derdi boğa bana kalırsa.”
Kar, kardeşine hak verdi. Onun bu kadar çok şeyi ne zaman öğrendiğine şaşırdı. “Anne ve babamızı bulalım Kara.” dedi ardından da.
“Onların nerede olduğunu bilmiyoruz ki…”
“Olsun, her yere bakalım.”
Kara, hemen karşılarında dikilen dağın zirvesini işaret ederek, “Aslında niyetim oraya tırmanmak, karın içinde dilediğimce oynamak ama oraya gitmek çok zamanımızı alır.” dedi. “O yüzden de önce eşeklerin sözünü ettiği Sihirli Göl’e gidelim, derim. Anne ve babamızı nasılsa buluruz. Baktık ki onları bulamıyoruz, ahıra geri döneriz.”
“Peki.” dedi Kar. “Belki bahçeler de o taraftadır. Annemiz, bir seferinde kocaman ağaçların olduğu bahçelere götürüldüklerinden söz etmişti.”
İki kardeş, tepeden aşağıya inerken çiçeğe durmuş ağaçların görüntüsüne hayranlıkla bakıyor, onlardan yayılan kokuyu içlerine çekiyorlardı. Kara, Sihirli Göl’ü göreceği için çok mutluydu. Lakin gölün nerede olduğunu kardeşi gibi o da bilmiyordu. Kuşların gittiği yolu takip etmek ona göre en doğrusuydu. Ayrıca göl yüksekte olamazdı. Aşağıda ormanın içinde bir yerde olmalıydı. Sezgileriyle hareket ederek insanlardan olabildiğince uzak yolları tercih ediyordu. Arada bir istemsiz bir şekilde duruyorlardı öylece. Durup ağaçlara, kuşlara, kelebeklere ve böceklere bakıyorlardı hayranlıkla. Böyle böyle giderken zamanın nasıl geçtiğini anlamadılar tabii. Birden karşılarına küçük bir şelale çıkınca Kar sevinç naraları attı ve hemen koşarak suyun altına girdi. Sanki korkak biri değil de oldukça cesur bir eşek gibi göründü kardeşine. Kara, suyun böyle yukarıdan aşağıya gürül gürül ve tok bir sesle akmasına hayran kaldı. O da Kar gibi hemen şelalenin altına girmek için dayanılmaz bir arzu hissetti ama öyle yapmadı. Biraz uzakta durup kardeşinin sevincine gülümseyerek baktı. Bir yandan da temkinli olması gerektiğini düşündü. Doğalı daha birkaç ay olmuşken babası, canlılar içinde en az güvenebileceği kişilerin insanlar olduğunu söylemişti. O zamanlar babasının bu sözünü sık sık düşünmüş, tam olarak neyi kastettiğini anlayamamıştı. Ta ki bahar geldiğinde anlamıştı babasının ne demek istediğini.
O gün iri yarı iki insan ahırda Kar’ı emziren annesini ite kaka, zorla çekip almış, dışarıya çıkarmıştı. Annesinin giderkenki o bakışı uzun bir zaman gözünün önünden gitmemişti. İnsan denilen canlının bir gününün bir gününe uymadığına karar vermişti o gün Kara. Hatta, insanın kendi çıkarı için diğer bütün canlılara zarar verebileceğini birdenbire kavramıştı. Bunu bildiğinden temkinli olmayı elden bırakmaması gerektiğini söyleyip durdu kendine. Şelalenin yan tarafındaki büyük bir ceviz ağacının gövdesine sırtını verdi. Kardeşinin sevinç çığlıkları ortalığı inletiyordu. Bir ara kardeşine sessiz olması gerektiğini söyleyecekti ama sonra bundan vazgeçti. Böyle bir günü bir daha yaşarlar mıydı, bilmiyordu. İyi ki boğa birdenbire ortaya çıkıp bize yolu açtı diye düşündü. Yoksa ne kardeşinin bu kadar sevindiğini görecekti ne de kendisi şu anki kadar mutlu olacaktı bir daha.
Bu düşüncelerle kardeşini izlerken garip bir ses kulağına çarptı. Ses, belli ki oldukça uzaktan geliyordu. Sesin onları özgürlüklerine kavuşturan boğaya ait olup olmadığını anlamaya çalıştı. Belki de insanlar, onu yakalamıştı ve o da böyle tuhaf bir şekilde bağırıyordu. Yine de ne olursa olsun insanların bir şekilde faydalandıkları hayvanlara zarar vermeyeceklerine inanıyordu. O yüzden boğayı yakalamışlarsa bile ona zarar vermeyeceklerdi. Sonra katırlardan birinin anlattığı avcı hikâyelerini hatırlayınca bu seslerin av peşinde koşan insanlardan da gelmiş olabileceğini düşündü. Bir an önce buradan ayrılmaları gerektiğini biliyordu. Kar, hâlâ şelalenin altında, vücuduna değen suyun uyandırdığı hisle garip sesler çıkarıyordu. Kara, kardeşine doğru birkaç adım atıp onu uyaracaktı ki o sesi şimdi çok daha yakından duydu. Kar da bu kez sesi işittiğinden şelalenin altında kaskatı kesilmişti. Derken üst üste aynı sesi birkaç kez daha duydular. Kar hemen sudan çıktı. Sevimli kulakları yana düşmüş, gözleri korkuyla büyümüştü. Kara, hızlıca etrafı kolaçan etti. Ceviz ağacının yan tarafından uzun otların neredeyse görünmez kıldığı daracık bir yolu fark eder etmez, kardeşini oraya doğru sürükledi. Yolun iki tarafında da yan yana çok sayıda ağaç olduğundan sırtlarına, göbeklerine ve ayaklarına dallar batıyordu. Onlara temas eden her daldan sonra sanki yakalanmış gibi kalpleri daha bir hızla çarpıyordu. Özellikle Kar, neredeyse her iki adımda bir, bundan dolayı çığlık atıyordu. Onun bu hâlinin çok geçmeden yakalanmalarına neden olacağını biliyordu Kara. Bu yüzden her çığlık attığında ağzını sımsıkı kapatmaya çalışıyordu.
Duydukları sese yeni sesler karışmıştı. Sanki birbirinden farklı çok sayıda canlı aynı anda bağırıyordu. Her an yakalanacaklarmış gibi bir hisse kapıldı Kara. Yine de korku, onu tamamen ele geçirecek kadar güçlenmemişti daha. Kar’ın önden gitmesini istedi. Onu böyle korumak daha kolay olacaktı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного