Evvela, bu kadın sandığınız derecede günahkâr değildir. Sadece muhitinin kendisini sürüklediği tarafa gitmiş ve tesadüfen o taraf onca mucib-i bedbahti 42 olmuştur. Neticenin bu suretle zuhur edeceğini tahmin edebilse idi, elbette bu suretle hareket etmezdi. Zevci olmak itibarı ile siz, tabii benden daha iyi bilirsiniz. Bakınız ben nasıl düşünüyorum…
Bu kadın uzun müddet taşrada kalmış ve nihayet taşrada ölmüş bir memurun kızıdır. Siz de kendisine, memur bulunduğunuz o kasabada tesadüf ettiniz. Tesadüf ettiniz değil, orada böyle genç ve güzel bir kızın mevcudiyetinden haberdar oldunuz.
Tabii genç idiniz ve mesleğiniz size perhizkârlığı tavsiye etmekte, hem de maişet meselesi ile tehdit etmekte, mutaassıp olan muhit sizden, zâhidâne etvar ve harekâta intizar etmekte olduğunu izdivaç lüzumunu hissediyor idiniz. Belki buna, bir zengin adamın kızını alarak bir parça kesb-i servet fikri de karışıyordu. Sonra günün birinde orada kimsesiz kalmış böyle bir kızın bulunduğunu haber alınca, bir parça da şair oldunuz değil mi? Böyle bir zavallı, genç ve güzel bir doktorun karısı olacağını asla tahattur etmez, onun için her ümit boş, her şey karanlıktır. Onu kurtarmak ateşi gönlünüzü yaktı.
Yine muhitin sevk ve tesiri ile dindarâne ve mütevekkilâne hareket edebilecek kızın izdivacına talip oldunuz. Herkes münasip gördü, tahsin etti ve evlendiniz. Azizim itiraf ederim ki zevceniz güzel bir kadındır; elbette o zaman daha da dilber olsa gerekti.
Tahmin ederim ki böyle dindarâne izdivaçların ilk gecelerinin de kutsi bir hâli olmak gerekir. O gece acıdır ya da tatlıdır demiyorum ancak insanın bütün hayatınca süren bir letafeti ve tatlılığı vardır, sanıyorum.
Bu kadın ile yaşamaya başladınız. O, her ne kadar müstesna bir fıtrata malik bir kadın ise de taşrada büyümüş bulunuyor ve malumatı size pek nakıs geliyordu. Siz bu noksanı görür görmez âdeta sevindiniz ve hayırhahâne bir gayretle çalışmaya başladınız. İnsan, hiç tanımadığı adamlara bile bir şey öğretmiş olmaktan mütelezziz olup dururken sevdiği bir kadına hatayı öğretmekten zevkyâb olmaz olur mu?
Ancak onu siz olduğu gibi de kullanabilirdiniz. Şüphesiz güzel yemek pişirir, dikişini diker, evine bakardı. Böyle müstesna bir kadının her hizmeti de müstesna olur, kim bilir belki de böylesi daha rahat olurdu. Fakat ilim dururken cehil düşünülür mü?
Bilmemek, bilmeye müreccahtır diye iddia edenleri tımarhaneye sevk ederler. Binaenaleyh derhâl işe başladınız; ona din hakkında, insanlık hakkında, medeniyet ve kadınlık hakkında bütün bildiklerinizi bol bol vermeye başladınız. Hatta yazısını işlek hâle getirmeye, okumasını düzeltmeye çalıştınız. Yalnız tababetten bahsetmeye cesaret edemediniz çünkü biliyordunuz ki, bu pek güç ve derin bir ilimdir, hiçbir şey de öğrenmeyecektir.
Dersleriniz birdenbire feyiz vermedi ise de tesirden de hâli kalmadı. Kadın, ilkin kemal-i kuvvetle şuna kani oldu ki o zamana kadar sevdiği hayat boş ve mukassidir. 43 Bunun öte tarafında hayalî, leziz bir âlem mevcuttur. Buna kail olmuştu. Bunun için de bu âleme layık bir kadın olmak için çalışmaya başladı. İlkin musiki arzusu gösterdiğini müşahede ettiniz ve memurinden birinin hanımından ders almasını alkışladınız. Genç bir kadını ufak bir gurur pek ziyade okşar ve çalıştırabilir. Beğenilecek bir şey yapmış olmak gururu ile musikiye fevkalade meyl ü rağbet eyledi ve bir müddet sonra da hoşça bir istidat, pek az da muvaffakiyet gösterdiğini gördünüz. Vâkıâ bu meyl ü rağbet onun sair işlerini bir dereceye kadar engelledi ise de ne zararı var!.. Bu bir defa öğreninceye kadardır. Öğrenildikten sonra, evin içinde musiki gibi tükenmez bir hazine-i şetaret ve medeniyet bulunmuş olacak, bir taraftan da siz nasihatlerinize devam edeceksiniz… Başka memleketlerde kadınlar kendi haklarını kendileri bilir ve dava edebilirler; bizde ise müsavatı hukuku44 öğretmek iktiza etmektedir. Birçok zevat gibi bir defa da siz, onun bu mefhumu da bellemeye başladığını hissettiniz ve anladınız.
Bu hâl böyle devam ederken bir taraftan da kadında bir doğurma endişesi hasıl oldu. Hâlbuki tevlit 45 hususunda siz henüz karar vermemiş bulunuyordunuz. En muzdarip mahluk beşer olduğuna göre, kendi payınıza bu nesli idame etmekte bir faide acaba melhuz46 mudur? Doğru düşünüyordunuz doktor bey ben de sizin fikrinizdeyim.
Bize sorsa idiler, ağleb-i ihtimal 47 dünyaya bu suretle gelmezdik. Madem ki bizden sonrakilerle bugün istişare mümkün değildir; beşer denilen mahluka mukadder olan hayatı gördükten sonra, hiç olmaz ise bir murakabe, kendi kendimize bir muhasebe yapmak pek doğru bir şeydir. Bu hesabın neticesine taliken kadın gebe kalmalı idi.
Bir müddet sonra siz İstanbul’a tahvil ettiniz. Sıhhiye dairesinde bir memuriyet, güzel bir maaş, mektepte muallim muavinliği, bir de bizim eczanenin üstünde bir muayene odası. Ayazpaşa’da evvela bir ev, sonra bir apartmanda hoşça bir daire, bir de hizmetçi… Bu tahvili memuriyetten aileye ne derece saadet geldiğini pek güzel tahmin ederim; âdeta yeni evlenmiş gibi oldunuz. Kadının tedris ve terakkisinde muhitin de büyük bir tesiri görülmeye başladı. Malumdur taşrada, hele küçük yerlerde, böyle genç kadınlar pek serbest olarak çarşıya pazara giderlerse, mevkilerini kaybederler. İstanbul’da bunun tamamen zıddı cereyan etmektedir. Gelinlik feracenin tabut üzerine örtüldüğü zamanlar çok şükür artık geçmiştir. Avrupa’da oturanların, o azim vücud-ı medeniden bigâneliklerine tahammül olunamayacağı artık yavaş yavaş anlaşılıyor, zannederim.
Zevceniz evvela evdeki Rum hizmetçinin delalet ve irşatları ile dükkân ve mağazalara çıkmaya ve alışveriş etmeye; eksik kesip pot dikmekten vazgeçerek elbiselerini, çamaşırlarını diktirmeye başladı. Bir akşam eve döndüğünüz zaman onu beyaz iskarpinleri ile beyaz ipekli elbiseler içinde gördüğünüz zaman itiraf ediniz ki hayran oldunuz! Birkaç gün sonra da size kuş tüyü yorganları ile temiz, şık bir yatak hazırlamış olduğunu tahattur edersiniz. Yavaş yavaş tavrında, yürüyüşünde bir rikkat, 48 bir mümtaziyet görüyordunuz; o kadar ki birkaç zaman daha geçince onu beraberinizde sokağa götürmek heveslerini duydunuz, çünkü sokakta, yanınızda ince boyu, nazan49 ve çalak50 hıramı51 ile yürüyen bu hanım âdeta size başka bir kadın imiş gibi geliyordu.
Mektup yazabiliyor, pek çok roman okuyordu. Siz de efkâr-ı felsefiyenizi telkinde zannederim hiç imsak etmiyordunuz. 52 Hatta bir aralık muayenehanenize götürmek ve beraber çalıştırmak dahi istediniz ise de her nedense bundan sarfınazar ettiniz.
Onun her gün yeni tavır talim ettiğini görüyordunuz, vâkıâ her gün biraz daha tembel oluyor ve masrafı da bir dereceye kadar artıyor idiyse de zararı yoktu çünkü siz de kazanıyordunuz.
Zannederim bu esnada hemşiremle akt-i münasebet 53 eyledi. Bu münasebete vesile de sizin yanınızdan çıkıp bize gelen Eleni olmuştu.