Masamız
Üstü yer yer yanmış, kara çukurlar, oyuklar açılmış, eski bir kahve ocağı masası. Kavşamış65 bir tahta masa.
Masa Örtüsü
Aylarca gazete gelmediği için uşaklar, masaya yayılan gazeteleri yağlı da olsa katlayıp kaldırıyor, ertesi gece yeniden yayıyorlar. Gazetelerin bol olduğu yerlerde hiç değeri yoktur ama böyle yerde aranıyor.
Şunu da söyleyeyim ki masamıza bir gazete yaymaya o kadar aldırmıyoruz da. Uşaklar bağlı görünüyorlar. Gazete kâğıdı serili olmayan bir masada içmek bize dokunur, güç gelir bir iş değil!
İçkimiz
Rakı bulunmadığı için Suriye’den kaçak getirilmiş cinleri içiyoruz.
Uşaklarımız
Uşaklarımız beylik. Başları açık hizmet ediyorlar. Hepsinin saçları uzamış, hepsi dalgın ve düşünceli. Bunlar niçin pis, niçin saçları kesilmemiş? Anlaşılan bizden daha temiz olmasınlar diye!
Geceler
Bahçe gibi bir yerde toplanıyoruz. Bir fenerin içinde petrol lambası yanıyor. Önümüzde masa, altımızda tahta bir sandalye yahut bir sandık. Yüzler çok gölgeli yahut büsbütün karanlık, suratlar asık. İçtikçe daha da çok asılıyor. Sözler az, kesik. Gece ilerleyince, feneri saran küçük sineklerden, pervanelerden biri içeri girmiş bulunuyor. Işık işlemiyor yahut sönüyor. Birini çağırıyoruz, feneri götürüyorlar, yeniden yakıp getiriyorlar. Salatanın sirkesi içinde küçük kelebekler yüzüyor. Bu derin gölgeli aydınlıktan ise karanlık daha iyi idi.
Sözlerimiz
“İstedikleri emri versinler, ben bildiğimi yaparım. Bu deyyusları bana mı öğretecekler!”
“Altını varmış, alır mısın? On beşten verecek!”
“Gazanfer koyun kesecek. Bana bir kol ayırsın. Parasını gelsin benden alsın.”
“Bir apartıman parası yapmadan dönmem diye yengesine yemin etmiş.”
“Getirdiği koyunlarda gözüm yok; herifi öldürüyorlar, benim başım ağrıyor.”
“Elbet yalan söylerim. Bizim işimiz siyasi iştir.”
Uykumuz
Yere serili yatak; yorgan kaymış, iri bir karın. Açık ağız, camları sarsan horultu, ekşi ter kokusu.
Yatağın yanında bir testi. Ağzına maşrapa kapanmış. Gece uyanıp bu testiden kana kana su içiyoruz. Bir testi suyu içtiğimiz oluyor.
Esrar
Bahçede, havuzun başında Hıfzı bana esrar içirdi. Esrar da biraz sonra beni tutmuş. Yorgunum. Yatak odalarının olduğu kata çıkıyorum. “Çıkıp koğuşta yatayım.” diye düşünmüş olmalıyım. Sarhoş değilim, aklım da başımda. Merdivenleri çıkıyorum ama bitmiyor. Dönüp arkama bakıyorum. Merdiven, ucu görünmeyecek kadar derinlere iniyor. Aman Allah, arkamda dik bir uçurum sanki! Oturup dinleniyorum. Yeniden çıkmaya başlıyorum. Merdivenin üst başına bakıyorum, onun da ucu görünmüyor. Otura kalka, dinlenerek, kan ter içinde çıkmaya çalışıyorum. Neyse koridora gelebiliyorum.
Bir de bakıyorum ki yatak odaları görünmeyecek kadar, kilometrelerce uzakta! Yürüyorum, yürüyorum bitmiyor. Durup dinleniyorum. “Bu yolu bitirebilecek miyim?”diye de düşünüyorum.
Neyse yorgun argın koğuşu buluyor, yatağıma uzanıyorum. Bir de bakıyorum ki ayaklarım uzuyor, karyoladan dışarı çıkıyor. Gelecekler, beni böyle görecekler, esrar içtiğimi anlayacaklar… Ne yapmalı? Ayaklarımı çekip topluyorum. Küçülmeye başlıyorum, küçülüyorum; o kadar ki yatağın ortasında bir nokta gibi kalıyorum. Böyle de olmaz!
Bu sefer yürümeye çalışıyorum. Bilseniz ne sıkıntı… Ne kadar üzülüyorum. Bu sıkıntılar içinde sızmış, kendimden geçmişim.
Ertesi sabah ilk iş, Hıfzı’ya temiz bir dayak!
SAYI MI YAZI MI?
Bir sağlıkevinin temizce döşenmiş bekleme odası. Kapılar, pencereler, masa, kanepe, sandalyeler… Yerde halı.
Perde açılınca odanın ortasında sokak kıyafeti ile bir genç kız. Başında sade şapkası, elinde kara çantası, biraz sinirli, kendi kendine konuşur:
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.