Birlikte düştüler fakat Tarzan’ın planı öyle iyi işliyordu ki sırtları yere gelmeden Molak’ın boynunu kıran tutuşu Akut’un üzerinde de uygulamayı başardı.
Hayvanın boynunun üzerindeki baskıyı yavaş yavaş artırırken, geçmiş günlerde nasıl Kerchak’a pes edip yaşama şansı tanıdıysa, şimdi de aynı şansı Akut’a verecekti. Zira onda kuvvetli ve hünerli bir müttefik potansiyeli görmüştü. Böylece ya onunla beraber sulh içinde yaşama ya da vahşi ve o ana dek namağlup olan eski kralları gibi ölme tercihini ona bırakacaktı.
“Ka-Goda?” diye fısıldadı Tarzan, altındaki maymuna.
Yıllar evvel Kerchak’ın kulağına fısıldadığı aynı soruydu ve kabaca tercüme etmek gerekirse maymun dilinde, “Teslim oluyor musun?” anlamına geliyordu.
Akut, Molak’ın kalın boynu kırılmadan hemen önce duyduğu çatırtıyı hatırladı ve ürperdi.
Lakin tahtı bırakmaya gönlü razı gelmiyordu, o yüzden kurtulmak için tekrar mücadeleye başladı fakat aniden omurgasına binen baskı ile dudaklarından ızdıraplı bir “Ka-Goda!” çıkıverdi.
Tarzan tutuşunu biraz gevşetti.
“Hâlâ kral olabilirsin, Akut.” dedi. “Tarzan sana kral olmak istemediğini söylemişti. Senin kral olma hakkını sorgulayacak birileri olursa Maymunların Tarzanı sana kavgada yardım edecek.”
Maymun adama ayağa kalkınca Akut da yavaş yavaş kendisini toparlayıp ayaklandı. Topaç kafasını iki yana sallayıp öfkeyle böğürdü ve kabilesine doğru sallana sallana yürüdü. Liderliğine karşı gelmesi beklenebilecek büyükçe erkek maymunlardan önce birine, sonra diğerine baktı fakat ikisi de karşı çıkmadı; aksine, o yaklaşırken onlar geri çekildiler ve çok geçmeden tüm sürü ormanın içine girip gözden kayboldu. Tarzan kumsalda yine tek başına kalmıştı.
Molak’ın açtığı yaralar sebebiyle maymun adamın canı yanıyordu fakat fiziksel ızdıraba alışkındı ve ormanda doğup orman hayatı yaşayan herkes gibi, o da acısına, vahşi hayvanlara has sessizlik ve metanet içerisinde katlandı.
En önemli ihtiyacının saldırı ve müdafaa silahları olduğunu fark etti zira maymunlarla yaşadığı bu karşılaşma ve aslan Numa ile panter Sheeta’nın uzaklardan gelen vahşi çığlıkları, hayatının miskin ve emniyetli bir hayat olmayacağı hususunda onu ikaz ediyordu.
Mütemadiyen kan dökülen, tehlikelerle dolu eski hayatına, av ve avcı olmaya geri dönmüştü. Geçmişte yaptıkları gibi amansız canavarlar yine peşine düşecekti ve hem vahşi gündüzlerde hem de zalim gecelerde elindeki malzemelerle yapabileceği türden kaba saba silahlara aniden ihtiyaç duymadığı tek bir an dahi olmayacaktı.
Kıyıda bir kısmı yerden yüzeye çıkmış, kırılgan, volkanik bir kaya buldu. Epey çaba sarf ederek bu kayadan otuz santimetre uzunluğunda ve yarım santimetre kalınlığında dar bir şerit kesmeyi başardı. Bir tarafından, uca yaklaştıkça birkaç santimetre inceliyordu. Bıçağın ilkel bir hâliydi. Bu bıçakla beraber ormana girdi ve aşina olduğu, belli bir sert ağaç türünden, devrilmiş bir ağaç bulana kadar dolaştı. Bu ağaçtan küçük, düz bir dal kesti ve bir ucunu sivriltti. Sonra yıkılmış ağacın gövdesinin üzerinde küçük, yuvarlak bir delik açtı. Bunun içine ince ince koparılmış birkaç parça kuru ağaç kabuğu ufaladı, ardından sivri çubuğunun ucunu deliğe soktu ve ağacın gövdesine ata biner gibi oturup ince çubuğu avuçlarının arasında hızla döndürdü.
Bir süre sonra küçük kav öbeğinden ince bir duman yükseldi ve birkaç dakika sonra da tümü alev aldı. Ufak ateşin üzerine daha büyük dal ve sopaları yığan Tarzan, kısa bir süre sonra ölü ağacın gövdesindeki oyukta epey büyük bir ateş yakmayı başardı. Gürül gürül yanan ateş, yanarken de oyuğu genişletiyordu.
Bunun içine taştan bıçağının ucunu sokuyor ve ısındıkça geri çekiyor, ince kenarına yakın bir noktaya bir damla suyla dokunuyordu. Islanan kısmın altında, camlaşan malzemenin küçük bir parçası çatlayıp dökülüyordu.
Maymun adam işte böylece, çok yavaş ve zahmetli bir şekilde, ilkel av bıçağının kenarını inceltme işine koyuldu. İşi tek oturuşta tamamlama niyetinde değildi. İlk başta, birkaç santimlik kesici bir kenar elde etmekle yetindi. Bunu kullanarak uzun, esnek bir yay; bıçağı için bir sap, kalın bir sopa ve bol miktarda ok kesti. Bunları küçük bir derenin kenarındaki yüksek bir ağaca sakladı ve yine bu ağaca, üzerinde palmiye yapraklarından çatısı olan bir platform inşa etti.
Tüm bu işleri bitirdiğinde hava kararmak üzereydi ve Tarzan, dayanılmaz bir açlık hissediyordu.
Ormana yaptığı kısa keşif sırasında, ağacına kısa bir mesafede, çok kullanılan bir su içme yeri olduğunu görmüştü. Derenin iki yanındaki çamurların ezilmiş olmasına bakılırsa büyük sayılarda her türden hayvanın buraya su içmeye geldiği aşikârdı. Aç maymun adam, sessiz sessiz, işte bu noktaya doğru yola koyuldu.
Ağaç tepelerinden bir maymun zarafeti ve rahatlığıyla sallana sallana ilerledi. Yüreğindeki ağır sızı olmasa çocukluğundaki eski hür hayatına döndüğü için kendisini mutlu hissederdi. Yine de bu sızıyla bile, eski hayatının küçük alışkanlıklarına ve davranışlarına geri dönmüştü. Zira dış dünyanın beyaz adamları arasında geçirdiği son üç yılının üzerine örttüğü ince medeniyet örtüsünden ziyade; Tarzan’ın özü, işte bu alışkanlık ve davranışlardı. O medeniyet örtüsü ise şimdiye kadar sadece Maymunların Tarzanı’nın hayvani kabalıklarını gizlemişti. Lortlar Kamarası’ndaki ahbapları şu an onu görebilselerdi, asil ellerini dehşet içerisinde yukarı kaldırırlardı.
Koca bir yeşil devin, patikanın üzerine sarkan alt dalına sessizce tünedi; akşam yemeğinin çok yakında çıkıp geleceğini bildiğinden, keskin gözleri ile hassas kulaklarını ötedeki ağaçlara dikti.
Bekleyişi uzun sürmedi. Sıçramaya hazırlanan bir panterin arka bacaklarını altına çekmesi gibi; esnek, kaslı bacaklarını altına toplayıp rahat bir pozisyona henüz geçmişti ki geyik Bara, ürkek bir şekilde su içmeye geldi. Fakat gelen sadece Bara değildi. Zarif geyiğin arkasından, geyiğin ne görebildiği ne de kokusunu alabildiği başka bir hayvan geliyordu. Fakat Maymunların Tarzanı yüksekte pusu kurmuş olduğundan, hayvanın hareketlerini rahatlıkla görebiliyordu.
Geyiğin birkaç yüz metre gerisinden, otların arasından sinsi sinsi yaklaşan şeyin ne tür bir hayvan olduğunu henüz tam olarak kestiremiyordu fakat geyiğin peşine, kendisini bu ürkek hayvana pusu kurmaya iten sebeple aynı sebepten dolayı düşmüş olan yırtıcı bir hayvan olduğundan emindi. Numa olabilirdi veyahut da panter Sheeta.
Her hâlükârda, şayet Bara derenin sığ kısmına şu anki hızından daha hızlı bir şekilde gelmez ise, Tarzan akşam yemeğini başkasına kaptıracağını anlamıştı.
O bunları düşünürken arkasındaki avcının sesi geyiğe gelmiş olacaktı ki hayvan birden irkilip durdu, titriyordu. Ardından hızla dönüp doğrudan nehre ve Tarzan’a doğru fırladı. Niyeti, nehrin sığ kısmından karşıya geçip kaçmaktı.
Arkasından gelen Numa ile arasında yüz metre bile yoktu. Hayvanı şimdi gayet rahat bir şekilde görebiliyordu Tarzan. Bara, maymun adamın altından geçmek üzereydi. Başarabilir miydi? Fakat aç adam, kendisine daha bu soruyu sorarken durmayıp tünediği daldan ürkek geyiğin sırtına atladı.
Az sonra Numa, ikisinin birden üstüne atlayacaktı. O yüzden maymun adam o gece yemek yemek istiyorsa hatta bundan sonra bir daha yemek yiyebilmek istiyorsa çabuk davranmak zorundaydı.
Geyiğin