Tarzan karanlıkta karşısındaki adamın yüzünü görmeye çalışıyordu lakin adam ona, daha önceden gördüğü biriymiş gibi gelmedi. Rehberinin Alexis Paulvitch olduğunu tahmin edebilseydi, adamın kalbinde kalleşlikten başka bir şeye yer olmadığını ve her adımında kendisini bekleyen pusuya yatmış bir tehlike olduğunu fark edebilirdi.
“Şu an başında bekleyen kimse yok.” diye devam etti Rus. “Onu kaçıranlar, kimsenin onları fark etmeyeceğinden öyle eminler ki birkaç saat susmalarını sağlayacak kadar cin verdiğim birkaç mürettebat mensubu haricinde Kincaid’da şu an hiç kimse yok. Gemiye çıkıp, çocuğu alıp, en ufak bir sorun yaşamadan geri dönebiliriz.”
Tarzan başıyla onayladı.
“Öyleyse işe koyulalım!” dedi.
Rehberi onu, rıhtıma bağlanmış küçük bir kayığa götürdü. İki adam kayığa bindi ve Paulvitch, buharlı gemiye doğru hızla kürek çekti. Geminin bacasından çıkan siyah duman, o an Tarzan için hiçbir şey ifade etmedi zira aklı, birkaç dakika sonra küçük oğlunu yeniden kollarına alma ümidiyle meşguldü.
Geminin yan tarafında, hemen başlarının üstüne kadar sarkan bir ip merdiven buldular ve sessizce yukarı tırmandılar. Güverteye çıkar çıkmaz Rus’un işaret ettiği kıç tarafındaki ambara yöneldiler.
“Oğlanı orada saklıyorlar.” dedi. “Aşağı inip çocuğu bizzat senin alman daha iyi olur çünkü bir yabancının kucağında korkup ağlayabilir. Ben burada bekleyip gözcülük yapayım.”
Tarzan, çocuğunu kurtarma telaşı içerisinde, Kincaid’in vaziyetindeki tuhaflığı hiç düşünemedi. Güvertesinin bomboş olması, buhar motorunun çalışıyor olması ve bacasından çıkan duman miktarı, geminin yola çıkmaya hazır olduğunu gösterse de o an için Tarzan’a bir şey ifade etmedi.
Maymun adam, biraz sonra o kıymetli minik insan yavrusunu kollarına alacağını düşünerek ambarın kapağına tutunup aşağıdaki karanlığa sarktı. Kapağın kenarını henüz bırakmıştı ki ağır kapak düşüp üzerine kapandı.
İşte o an tuzağa düştüğünü ve oğlunu kurtarmak bir yana, kendisinin de düşmanın eline düştüğünü idrak etti. Hemen ambarın ağzına uzanıp kapağı kaldırmaya çabalasa da kaldıramadı.
Bir kibrit yakıp etrafını inceledi. İçinde bulunduğu küçük bölme, ana ambardan bölünmüştü ve yukarıdaki kapak da içeri girip çıkmanın tek yoluydu. Bölmenin onu hapsetme maksadıyla bilhassa hazırlandığı aşikârdı.
Bölmede hiçbir şey ya da kendisinden başka hiç kimse yoktu. Çocuk Kincaid’deyse de başka bir yere kapatılmıştı.
Maymun adam, bebekliğinden yetişkinliğine kadar geçen yirmi yıldan fazla süre içerisinde, evi bildiği vahşi ormanında herhangi bir tür insan yoldaşlığı olmadan dolaşmıştı. Hayatının en öğrenmeye açık döneminde, vahşi hayvanlar gibi keyiflenip onlar gibi üzülmeyi öğrenmişti.
O yüzden ne kaderine isyan etti ne de sağa sola saldırdı; onun yerine, başına gelecek olanı sabırla bekledi lakin beklerken de oradan kurtulmak için ne yapabileceğini düşünmeyi ihmal etmedi. Bu maksatla hücresini dikkatlice inceledi, duvarları oluşturan ağır kalasları test etti ve üzerindeki kapağın mesafesini ölçtü.
Bunlarla meşgul iken, birdenbire makinelerin titreşimlerini ve pervanenin gürültüsünü hissetti.
Gemi hareket ediyordu! Onu nereye ve hangi bilinmezliğe götürüyordu?
Aklından bu düşünceler geçerken bile, motorların uğultusunun haricinde yukarıdan kulağına gelen bir ses, endişeden donup kalmasına sebep oldu.
Güverteden gelen net ve tiz çığlık, korkmuş bir kadının çığlığıydı.
2. BÖLÜM
ISSIZ ADA
Tarzan ve rehberi, karanlık rıhtımdaki gölgelerin arasına karıştıktan sonra, yüzü tül ile örtülü bir kadın; dar sokaktan aceleyle geçip iki adamın az evvel ayrıldığı meyhanenin girişine geldi.
Orada durup etrafına bakındı. Aradığı yeri nihayet bulduğuna memnun olmuş gibi bir hâli vardı. Kapıyı cesurca itip sefil inin içine girdi.
Aralarında zengin giyimli bir kadın görmeye alışkın olmayan yirmi kadar yarı sarhoş denizci ve rıhtım serserisi, başlarını kaldırıp ona baktılar. Barda çalışan pasaklı kadın, kendisinden daha şanslı hemcinsine yarı kıskançlık, yarı nefret dolu bir ifadeyle bakıyordu. Genç kadın hızlı adımlarla onun yanına gitti.
“Birkaç dakika önce burada bir adamla buluşup onunla beraber giden uzun boylu, iyi giyimli bir adam gördün mü?” diye sordu.
Kadın olumlu cevap verdi ama iki adamın ne tarafa gittiklerinden emin değildi. Konuşulanları dinlemek üzere yanaşan bir denizci, birkaç dakika evvel kendisi meyhaneye girerken iki adamın çıkıp rıhtıma doğru yürüdüklerini gördüğü malumatını verdi.
“Bana gittikleri yönü göster.” dedi kadın telaşla, adamın eline para tutuşturarak.
Adam, kadını oradan çıkardı ve birlikte rıhtıma doğru hızlı hızlı yürüdüler. Rıhtımda iken karşı tarafta, yakındaki bir buharlı gemiye doğru kürek çeken küçük bir kayık gördüler.
“İşte oradalar.” diye fısıldadı adam.
“Bir kayık bulup beni o buharlı gemiye götürürsen on pound veririm.” dedi kadın.
“Acele edelim, öyleyse.” dedi adam. “Kincaid hareket etmeden yetişeceksek hemen gitmemiz lazım. Buhar makinesi üç saattir çalışıyor, tek bir yolcuyu bekliyorlarmış. Yarım saat önce mürettebattan biriyle sohbet ederken o söyledi.”
Bir yandan konuşurken bir yandan da kadını, başka bir kayığın bağlı olduğunu bildiği rıhtımın ucuna götürdü. Kadını kayığa indirdikten sonra kendisi de içine atladı ve kayığı itti. Kısa süre sonra ikisi, rüzgârı arkalarına almış şekilde, denizde hızla ilerliyorlardı.
Buharlı geminin yanına varınca adam ücretini istedi ve kadın, tam miktarı saymakla vakit kaybetmemek için adamın uzattığı eline bir avuç dolusu kâğıt para tutuşturdu. Adam paralara şöyle bir bakınca istediğinden de fazlasını almış olduğuna kanaat getirdi. Ardından kadının merdivenden yukarı çıkmasına yardım etti. Bu kârlı müşteri belki sonra tekrar kıyıya götürülmek ister diye, hemen ayrılmak yerine kayığını geminin dibinde bekletti.
Fakat çok geçmeden yardımcı motorun sesi ve çelik halatın kaldırma tamburundaki takırtısı, Kincaid’in demir almakta olduğunu haber etti ve kayıkçı birkaç saniye sonra pervanelerin döndüğünü duydu. Küçük buharlı gemi, yavaş yavaş Manş Kanalı’na doğru uzaklaşıyordu.
Kıyıya doğru kürek çekmek üzere döndüğünde, geminin güvertesinden bir kadın çığlığı duydu.
“Şu talihsizliğe bak.” dedi kendi kendine. “Almışken bütün parasını alsaymışım keşke.”
Jane Clayton, Kincaid’in güvertesine çıkınca gemiyi görünürde terk edilmiş bir hâlde buldu. Gemide ne aradıklarından ne de başkalarından hiçbir iz yoktu. O yüzden, kocasını ve çocuğunu hiçbir aksilikle karşılaşmadan bulmayı ümit ederek etrafta aramaya koyuldu.
Hemen yarısı güvertenin üstünde, yarısı ise aşağısında kalan kaptan köşküne koştu. Kısa güverte merdiveninden süratle aşağı inip iki yanında zabitlere ait olan