XVIII. Louis ise Horace okuyarak vakit geçiriyor, nasıl olup da Napolyon ve Mathurin Bruneau’yu yok edeceğini düşünüyor, bu iki adamın varlığı onun fazlasıyla canını sıkıyordu. Ünlü Fransız akademisyen ise ödül yerine üzerinde çalışma yoluyla elde edilen mutluluk yazılı kâğıtları dağıtıyordu. M. Bellart ise resmen aynı akademiye konuşmacı olarak atanmıştı. Onun gölgesinde, kendisini Paul-Louis Courier’nin alaylarına adamış, geleceğin büyük avukatlarından Broe’nun palazlandığı görülüyordu. Madam Cottin, Claire d’Albe ve Maled Adel isimli başyapıtlarıyla dönemin başyazarı ilan edilmişti. Enstitü, Akademisyen Napolyon Bonaparte’ı üye listesinden çıkarmıştı. Bir kraliyet nizamnamesi ile Angouléme’nin heykeli denizcilik okulunun önüne dikilmiş; Dük d’Angouléme, yüksek amirallik nişanesi ile bir liman kentinin niteliklerini açıkça belirlemiş, onun sayesinde monarşik ilke bir yara almaktan korunmuştur. Bakanlar Kurulunda Franconi’nin tanıtım afişlerini süsleyen ve kalabalığın, sokak çocuklarını çeken gevşek ip performanslarını temsil eden vinyetlerin hoş görülüp görülmeyeceği sorusu tartışılmıştı. Agnese’nin yazarı, köşeli yüz hatlarına sahip ve yanağında bir siğil olan M. Paer; Marquise de Sasenaye’nin Rue Ville-l’Evéque’deki küçük özel konserlerini yönetmeye başlamıştı. Bütün genç kızlar, Edmond Géraud’nun sözleriyle Saint-Avelle Münzevisi’ni söylemişti. Café Lemblin, Bourbonları destekleyen Café Valois’e karşı İmparator için ayaklanma başlatmıştı. Arka planda sinsice Louvel’i inceleyen Duc de Berry, Sicilya’nın bir prensesiyle evlenmişti. Madam Staël bir yıl önce vefat etmiş, korumalar Matmazel Mars’ı kovmuşlardı. O dönem yayımlanan bütün büyük gazeteler küçülmeye gitmek zorunda kalmış, biçimleri kısıtlanmış olsa da özgürlüklerine kimsenin mâni olmasına izin vermemişlerdi. Anayasada hiçbir değişim olmamıştı. Satışları düzgün giden dergilerde ahlaksız gazeteciler, 1815 sürgünlerine lanetler yağdırmıştı. David’in yetenekleri yok olmuş, Arnault’nun zekâsı tükenmiş, Carnot dürüst olmaktan çıkmış, Soult hiçbir savaşı kazanamamaya başlamış, Napolyon’un artık bir deha olmadığı aşikâr hâle gelmişti. Bir sürgün mahkûmuna postayla gönderilen mektupların kendisine çok nadiren ulaştığını kimse bilmiyor çünkü polis onları engellemeyi dinî bir görev olarak görüyordu. Bu durum aslında yeni bir gerçek de değildi, Descartes sürgünde bundan fazlasıyla yakınmıştı. David’in Belçika basınında kendisine yazılan mektupları alamamasından dolayı hoşnutsuzluğunu belirtmesi, Kralcı basının gözünden kaçmayarak alay meselesi hâline gelmişti. Bu iki adamı birbirinden ayıran uçurum; katliam ya da seçmenlerden, düşmanlardan ya da müttefiklerden, Napolyon ya da Buonaparte demelerinden geçiyordu. Tüm aklı başında insanlar, “Tüzük’ün Ölümsüz Yazarı” soyadını taşıyan Kral XVIII. Louis tarafından devrim çağının sonsuza dek kapatıldığı konusunda hemfikirdi. Pont-Neuf platformunda, IV. Henri heykelini bekleyen kaide üzerine “Redivivus” kelimesi kazınmıştı. Bu esnada, Thérèse Sokağı, no 4’te yaşayan M. Piet; monarşiyi pekiştirmek için çalışma yapmakla meşguldü. Sağın liderleri ile ciddi bir konjonktürde “Bacot’ya yazmalıyız.” diyorlar; MM. Canuel, O’Mahony ve De Chappedelaine bir araya gelip Monsenyör’ün de onayıyla, deniz kıyılarının koşullarını belirleyecek kanun taslağını hazırlıyorlardı. L’Épingle Noire ise bu süre zarfında sadece kendi bölgesinin planlarını hazırlamakla meşguldü. Delaverderie, Trogoff’la görüşme hâlindeydi. Bir dereceye kadar liberal olan M. Decazes o dönem hüküm sürüyordu. Chateaubriand her sabah, pantolonun altına geçirdiği terlikleri, gri saçlarının üzerine düğümlediği fuları, bir aynaya sabitlenmiş gözleri ile ve eksiksiz bir dişçi aletleri setini yaymış hâlde, no. 27 Saint-Dominique Caddesi’ndeki penceresinin önünde duruyor; hemen önünde, sekreteri M. Pilorge’a göre monarşiyi dikte ederken büyüleyici olan dişlerini temizliyordu. Eleştiriler o dönem oldukça güçlü konumdaydı. M. de Féletz edebî eserlerini A harfiyle, M. Hoffman ise Z harfiyle imzalıyordu. Charles Nodier ise Thérése Aubert’i kaleme alıyordu. O dönem boşanmalar yasaklanmıştı. Aristo’nun derslikleri kendilerine artık kolej demeye başlamıştı. Yakaları altın bir zambakla süslenmiş kolejliler, Roma Kralı adına birbirleriyle savaşıyordu. Süvarilerin albayı olan M. Duc de Berriy’den çok daha iyi bir görünüme sahip olacak biçimde üniforma giyerek her yerde portresini sergileyen M. Duc D’Orléans, kraliyet karşıtı askerler tarafından Majesteleri Madam’a ihbar edilmişti. Paris şehri, geçersiz kılınan kubbesini her ne pahasına olursa olsun yeniden parlatıyordu. Dönemin ciddi mevki sahibi adamları, öyle ya da böyle M. de Trinquelague’nin ne yapacağını sorguluyor; M. Clausel de Montals, M. Cluasel de Coussergues ile çeşitli noktalarda fikir ayrılıklarına düşüyor; M. de Salaberry artık başarılı olamıyordu. Komedyen Molière’in sahneye koyamadığı, Akademi’nin üyesi olan Komedyen Picard; alınlığındaki harflerin kaldırılmasının hâlâ İmparatoriçe Tiyatrosu’nun açıkça okunmasına izin verdiği Odeon’da, İki Philibert’i sahneye koymayı başarmıştı. İnsanların çoğu ya Cugnet de Mantarlot’nun yanında yer alıyor ya da ona karşı çıkıyordu. Fabvier hizipçi, Bavoux devrimci olarak görülüyordu. Liberal Pélicier Kitabevi, Voltaire’in bir baskısını şu başlıkla yayımladı: Akademi Üyesi Voltaire’in Eserleri. Usta editör: “Bu, alıcıları çekecek.” diyerek başlığını savunuyordu. Genel kanı, M. Charles Loyson’un yüzyılın dâhisi olacağıydı; kıskançlık yavaş yavaş onu kemirmeye başlamıştı, bu da bir nevi zafer işaretiydi, bunun hakkında dizeler yazılıyordu:
“Loyson, kaçarken bile ayaklarının varlığını hisseder.”
Kardinal Fesch istifa etmeyi reddediyordu; Amasie Başpiskoposu M. de Pind, Lyon Piskoposluğu’nu yönetiyordu. İsviçre ile Fransa arasında Dappes Vadisi’yle ilgili tartışma, Yüzbaşı’nın, ardından General Dufour’un da hamle yapması konusunda dikkatini çekmeye başlamıştı.