İÇTİHAT MESELELERİ 7
ÇABA SARF ETMEK SORUNU
İslamiyet ileri gelen bilim insanları ve seçkinleri, endüstri medeniyeti ile hakiki medeniyet arasındaki farkın ayrımına varamadıkları gibi dünya işleri ile ahiret işlerini de birbirinden ayıramamışlardır. İşte İslam idarecilerinin geride kalınmasına neden olacak şekilde tuttukları yollardan en esaslısı budur.
Ne yazık ki İslam’da başta bulunanlar İslamiyet’in özü ve içeriğini, hakikatini unutmuşlardır.
İslamiyet’in idari bir hükûmet meydana getirmesini biraz düşünelim. Peygamberliğin başlangıcından önce, herkesin bildiği gibi Arap Yarımadası, bir anarşi, isyan ve aykırılıklar ile cehalet yuvasıydı. İsrailoğullarının dinleri artık Arap evlatlarının mutluluğunu temin edemeyecek derecede eskimiş bulunuyordu. Temelli iyileştirme ve yeni düzenleme gereklilikleri zorunluluk hâline gelmişti. İşte bu ihtiyaçlar üzerine İslamiyet ortaya çıkarak dayanıklılıkla düzen geldi. Hazreti Muhammed, Yahudi ve Nasraniyet’in din kurallarını ele aldı ve onları kitaba dayanarak düzenledi. Kitaplaştırılarak bir düzen hâline getirilen semavi din kurallarının ismi İslamiyet’tir. Bundan dolayıdır ki İslamiyet, kitaba dayandırılan bu iki dinin yüzeysel olarak denk, düzen ve iyileştirme görmüş şeklidir. Hazreti Muhammed, Martin Luther’in on altıncı asırdaki uygulamasında başarılı olduğu iyileştirmenin daha da büyüğünü, oldukça kapsamlı ve mükemmelini yedinci asırda yapmıştır.
Başlıca şu sözlerle ifade edilmek lazım gelirse İslam’dan önce dünyaya emir buyuran din kuralları ve kanunları, hukuk ve görenekler artık ihtiyaçları karşılamaya yeterli gelmiyordu. Bunların değiştirilmesi, toplumsal evrim kanunlarına uygun bir şekilde genişletilmesi gerekmekteydi. İşte din kurallarını koyan, ancak bu hikmetten beslenerek İslamiyet’i, kendinden önceki din kurallarının tamamlayanı ve mükemmeli olmak üzere düzenlenmesine teşebbüs etti. Bundan dolayı İslamiyet’in sebep ve hikmetinin gereği budur.
Demek oluyor ki içerik itibarıyla İslamiyet, ilerleyerek yükselmiş bir eserdir. İslamiyet’ten önce ve sonra aynı kişilerin insaniyetinin içinde yaşadıkları maddi şartlar ve manevi durumlar, toplumsal ve ekonomik durumlarını inceleme zahmetinde bulununuz. Kolaylıkla anlarsınız ki İslamiyet Avrupa ileri gelenlerinin fikirsel dünyasında anlaşıldığı gibi durdurma ve geriletme için değil, aksine yükseltme ve ilerleme için düzenlenmiştir. Din kurallarını koyanın amacı gün gibi ortadadır. İslamiyet zamanının o muhafazakâr düşüncelerine, dönemin tutucu ve cehaletine karşı bir ayağa kalkıştır. Hiç şüphesiz tarihin kayda geçirmiş olduğu devrimlerin etkisi ve sonucu itibarıyla da en büyüklerindendir.
Hakikat anlaşıldığında bu din kurallarını koyu bir muhafazakârlıkla, olduğu yerde kalmakla, içtihatların önünü kesmekle, fikir hürriyetinin sürgün edilmesiyle nitelemek hakka ki onun içeriğine en karşıt sıfatlardan birini vermek, onu asla anlamamaktır.
Görüşümüzü biraz daha açıklayalım:
Dünyanın en önemli ve ilerlemiş kısımları, bugün, biri diğerinden çıkmış ve bundan dolayı biri diğerine esas itibarıyla benzeyen üç dine bağlıdır: Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık. Şu sonuncusu reform, esas itibarıyla ıslahat maksadı üzerine kurulmuştur. Yani ondan önce gelen iki dinin mükemmelleştirilmiş bir şeklidir.
Yahudilik “sadece” İsrailoğulları’nın dinî inanç sistemleri ile kanunlarının tanımlanmasından ibarettir. Hristiyanlık Hazreti İsa’nın sufiyane duygularla tuttuğu yolun fenafillah8 teorisi üzerine neden sonra Pavlus tarafından inşa edilmiştir. Yüce İsa bin Meryem tarafından dünyanın sonu oldukça yakın olup “Göksel hükûmet” her nerede ise zuhur edeceğinden dini kural gereği düzenlenmesine ihtiyaç yoktur (Ernest Renan’ın Nasraniyet Tarihi’ne müracaat.). Doğrusu Hristiyanlık “söylediğimiz gibi” umutlar ve İsa’nın fikirlerinden bütün bütün uzak bazı siyasal sebepler ve etkileşimlerin sonuçlarından şekillenmiş olarak meydana gelmiştir.
İslamiyet’e gelince, bu, gerek Yahudilik gerek Nasraniyet’in sağlamlaştırılmış temellerini korumak amacıyla artık düzeltilmesi gerekli olan hükümler karşısında düzenlenmiştir. Onun içindir ki bir evrim ve ilerleme eseridir.
Fakat bazı cahillerin ürettikleri uydurmaların eseri olarak ne yazık ki bugün, İslamiyet mahafazakârlık, gericilik, fikirsel esaret, yenilik düşmanlığı gibi ifadelerle yanlış şekilde tarif ediliyor.
Bu İslamiyet’in esas kuralları olarak ifade edilen bir zan ve vehim şeklindeki fikirlerin Muhammedî hükûmet ile ne ve hangi derecelerde tevfikinin mümkün olmayacağından bahsetmeye bile tenezzül edilmez. Yüksek zekâ ve hayranlık uyandıran fikirleri korumak uğruna, bunların karşısında olanlarla bunca savaşlara girişmiş; gerileyen ve hatta batmakta olan dünyayı kurtarmak konusunda elden gelen kuvvetiyle savaş veren, hürriyet fikrini kendine temel alarak eski içtihatları altüst eden, bilimi, öğretimi bu kadar ilerilere götürerek varsayımsal olanı ilan eden mükemmel bir yaradılış örneği ya da onun din kurallarını mahafazakârlıkla nitelemek, din karşıtlığı olarak küfrün en çirkini, yalanın en büyüğü değil de nedir?
Müslümanlık hiçbir zaman mahafazakârlıkla itham edilemez; eğer öyle olsaydı diğer göksel/semavi dinler yok edilebilirdi; muhafazalarına gayret olunurdu.
Müslümanlık, geride kalmayı icap ettirmez; Çünkü öyle olmak gerekseydi Hazreti Muhammed’in gerçekleştirdiği ve hasıl olmasına kudretinin yettiği ilerleme ve gelişmeler, ona aykırı olurdu.
Müslümanlık içtihat kapısının kapatılması değildir. İslamiyet, fikir hürriyetine asla bir engel teşkil etmez. Çünkü bu din yeni içtihatlar ile dinin ayetleri, hadis ve kıyaslarına münasib alanlarda çalışanlarıyla düşüncelerinde, tutulan yol ve yöntemlerinde, kendisine danışılanlarda hür Ebu Hanifeler, Şafiler, Hanbeliler, Malikiler, İbni Sinalar, İbni Rüşdler yetiştirmekle kendini gösterdi.
Müslümanlık, yeni düşünce akımlarının çağına uygun araç ve aygıtlarını almaya ve kabul etmeye engel değildir. Bu yönünün eleştirilmesi ve konunun uzatılması bile gereksizdir. Aksine İslamiyet yeni düşüncelerin, çağdaş yöntemlerin anlaşılmasını emreder.
Demek ki İslam’ın düşüşü ve kuvvetini kaybetmesinin nedenleri, hep İslam’ın İslamiyet’ten sapması, cahil ve bilmezliğe yönelmesi, hurafeler ve saçma sapan sözlere kapılması, despotluk yolunun sağlamlaşması sonucu dünyaya dair hükümleri ile uhrevi hükümlerin bir diğerinin üstüne bindirilmesi gibi üzüntü verici şekilde sonuçlanmasıdır. Bu saydığımız unsurlar, yol ve yöntemler İslamiyet’i geriletmiş, esası bu kadar yüce iken, birçok yerlerde putperestliğe yaklaştırmıştır. Çeşitli yerlerde birtakım unutulmuş, bırakılmış eski eserler ile uğurla ve mübarek sayılarak hayırlı kabul edilir; sandukalar, parmaklıklar üzerine çaput bağlanır; zındıklardan istinâbe9 âdetler olmuştur; hayır duaları temenni olunur. Sihir, nazar, ilginç ve garip icatlar, İslamiyet’i, Çin’de ve özellikle Afrika’nın zulüm altındaki bölgelerinde çığrından çıkarmıştır. Akıl ve hayale gelmeyen ayinler, danslar, sırf hurafelerden cahillik üzerine inşa edilmiş adetler bu dini tanınmaz bir hâle getirmiştir. Görünen yüzü böyle, içyüzü yani içtihadiyesine gelince: Artık fikrini yormak istemeyen ulema, rıza gösterilmiş hareketlerine uygun bir zemin hazırlamak için gayret eden zorba yöneticileri, fikir hürriyetini ortadan kaldırmışlar; fikirleri ve dolayısıyla İslamiyet’in hareket alanını