“Hayır, baba! Kim olursa olsun, veliaht bile olsa yine vermem!”
“Matmazele bundan daha güzel bir başka heykel yapabilirim.”
“Ama yapacağınız bu olmaz.” diye genç kız karşılık verdi.
Lüzumundan fazla konuştuğu için utancından bahçeye gitti.
“Eve dönünce kalıbı ve modeli parçalayacağım!” dedi Steinbock.
“Haydi bakalım, bana vesikalarınızı getiriniz. Sizin için düşündüklerimin hepsine karşılık verirseniz pek yakında benden haber alacaksınız, mösyö.”
Bu cümleyi işitince sanatkâr gitmeye mecbur oldu. Madam Hulot’yu ve Wenceslas tarafından selamlanmaya can atarak bahçeden dönen Hortense’ı selamladıktan sonra, çatı arasına dönemeyerek, dönmeye cesaret etmeyerek Tuileries’de dolaştı. Eve dönse kızıl müstebiti onu sorgulara boğacak, sırrını öğrenmeye çalışacaktı.
Hortense’ın âşığı yüzlerce eser, heykel tasavvur ediyordu; kendisi gibi zayıf olup az kalsın bu yüzden ölecek olan Canova gibi bizzat mermer yontacak kudreti kendinde duyuyordu. Hortense onu değiştirmişti, onun için göze görünür bir ilham olmuştu.
Barones kızına “Peki! Bütün bunların manası ne?” dedi.
“Dinle anneciğim! Kuzin Bette’imizin âşığını gördün lakin umarım ki şimdi de benim âşığım… Ama sen gözlerini kapa, bir şey bilmiyormuş gibi yap. Tanrı’m! Hepsini senden saklamak isteyen ben, şimdi her şeyi söyleyivereceğim.”
Kızını ve karısını öpen Baron, “Haydi, Allah’a ısmarladık çocuklarım.” diye bağırdı. “Belki Keçi’yi görmeye giderim, delikanlı hakkında ondan epey şeyler öğrenirim.”
“Babacığım, ihtiyatlı ol!” diye Hortense tekrarladı.
Hortense, son şarkısı bu sabahki sergüzeşt olan manzum hikâyesini anlatıp bitirdiği zaman, Barones “Oh, sevgili kızım!” diye bağırdı. “Sevgili kızım, dünyada en büyük aşüfte yine saflık olacaktır.”
Hakiki ihtirasların kendi sevkitabiileri vardır. Oburun birinin bir tabaktan meyve almasına müsaade ediniz; aldanmayacak, görmese bile en iyisini yakalayacaktır. Onun gibi, iyi yetiştirilmiş genç kızlara kocalarını seçmek için mutlak bir müsaade veriniz, eğer seçebilecek vaziyette iseler pek az aldanacaklardır. Tabiat yanılmaz, aldanmaz. Bu cinsten sanat eserine ilk görüşte sevmek adı verilir. Aşkta ilk görüş tamamen ikinci görünüştür.
Kendi annelik vakarı altında gizlemekle beraber, Barones’in memnuniyeti kızınınkinden aşağı değildi çünkü Crevel’in bahsetmiş olduğu Hortense’ı üç evlendirme tarzından, gönlüne göre en iyisi muvaffak olacak gibi görünüyordu. Bu sergüzeştte, yürekten ettiği dualarına mukadderatın bir karşılığını gördü.
Matmazel Fischer’in ne olursa olsun eve dönmeye mecbur kürek mahkûmu, ilk muvaffakiyetiyle mesut sanatkâr sevinci altında âşık sevincini saklamayı düşündü.
Bin iki yüz frangı ihtiyar kızın masası üzerine atarak “Zafer! Heykelim, bana başka işler de verecek olan Dük d’Herouville’e satıldı.” dedi.
Tasavvur edilebilir ki Hortense’ın kesesini saklıyor, kalbi üstünde tutuyordu.
“O hâlde, bahtiyarız.” diye Lisbeth karşılık verdi. “Çünkü çalışmaktan harap hâle gelmiştim. Görüyorsunuz ya çocuğum, tuttuğunuz işten para pek ağır geliyor çünkü beş yıldır didindiğiniz hâlde, işte ilk defa elinize para geçiyor. Biriktirdiğim paralara karşılık senedi verdiğiniz günden beri size harcadığım parayı ödemeye ancak yetecek.” Parayı saydıktan sonra “İçiniz rahat olsun.” dedi. “Bu paranın hepsi size harcanacaktır, bir yıl para sıkıntısı çekmeyiz. İşler hep böyle giderse bir yılda hem borcunuzu öder hem de kendinize bir miktar para ayırırsınız.”
Hilesinin muvaffak olduğunu görünce Wenceslas, ihtiyar kıza Dük d’Herouville hakkında hikâyeler uydurmaya başladı.
“Sizi modaya uygun olarak siyahlarla giyindirmek, iç çamaşırınızı yenilemek istiyorum çünkü hamilerimizin karşısına derli toplu bir kıyafetle çıkmalısınız.” diye Bette karşılık verdi. “Sonra, şimdi size bizim bu korkunç tavan arasından daha büyük, daha ferah, iyi döşenmiş bir apartman lazım olacak. Ne kadar da neşelisiniz! Sanki o eski adam değilsiniz.” diye Wenceslas’ı tetkik ederek ilave etti.
“Heykelimin bir şaheser olduğunu söylediler.”
Tamamen gerçekçi olan, sanatlarda muzafferiyet sevincinden veya güzellikten hiç anlamayan bu kavruk kız “Daha iyi ya işte, onlardan birçok yapınız!” dedi. “Satılanla artık uğraşmayın, satılacak yeni şeyler yapınız. Bu Samson şeytanına, çalışma ve zamandan başka, iki yüz frank para harcadınız. Saatinizin yapılması da size iki bin franktan fazlaya mal olacaktır. Eğer beni dinlerseniz peygamber çiçekli küçük kızı taçlandıran o iki oğlanı bitirmeye çalışınız; bu, Parislileri teshir edecektir! Ben, Mösyö Crevel’in evine gitmeden önce Terzi Mösyö Graff’a uğrayacağım. Odanıza çıkınız, müsaade ediniz ben de giyineyim.”
Madam Marneffe için çıldıran Baron, ertesi gün Kuzin Bette’i görmeye gitti. İhtiyar kız, karşısında Baron’u görünce epey şaşırdı çünkü Baron’un onu ziyarete geldiği görülmüş şey değildi. Kuzin Bette kendi kendine şöyle söylendi: “Acaba Hortense’ın âşığımda gözü mü var?” Çünkü bir gün önce Crevel’in evinde, kral sarayı müşaviri ile evlenmenin bozulduğunu öğrenmişti.
“Kuzinim, siz burada ha? Hayatınızda ilk defa beni görmeye geliyorsunuz; herhâlde ziyaretiniz, kara gözlerim için olmayacak?”
“Güzel, doğru.” diye Baron karşılık verdi. “Senin gözlerin kadar güzelini sahiden görmedim.”
“Niçin geliyorsunuz? Sizi böyle bir mezbelede kabul ettiğim için yüzüm kızarıyor.”
Kuzin Bette’in apartmanındaki iki odadan birincisi hem salon hem yemek odası hem mutfak hem de atölye olarak kullanılıyordu. Mobilyalar vakti hâli yerinde amele evlerindeki mobilyalardandı; hasır, koyu cevizden birkaç sandalye, cevizden küçük bir yemek masası, bir çalışma masası, tahtaları kararmış çerçeveler içinde nakışlı gravürler, pencerelerde muslinden küçük perdeler, büyük bir ceviz dolap, iyi silinmiş, pırıl pırıl bir döşeme… Bütün bu eşyada bir toz bile yoktur ama evvelce mavimsi imiş de şimdi keten rengine dönmüş bir kâğıdın verdiği kurşuni rengine varıncaya kadar hakiki bir Terborg tablosuna yakışan soğuk renklerle dolu odaya gelince buraya katiyen kimse ayak basmamıştır.
Baron bütün bunları bir bakışta kavradı, dökme demir sobadan kap kacağa kadar her şeydeki fukaralık damgasını gördü. Kendi kendine “Bu mu fazilet?” derken de midesi bulandı.
“Niçin mi geldim?” diye yüksek sesle karşılık verdi. “Sen bunu keşfedecek kadar kurnaz bir kızsındır.” Otururken katlı muslin perdeyi aralayarak avluya bakarken “En iyisi bunu sana söylemeli.” diye bağırdı. “Bu evde çok güzel bir kadın var.”
Her şeyi anlayarak “Madam Marneffe! Şimdi ayağım suya erdi!” dedi ihtiyar kız. “Ya Josépha?”
“Heyhat, kuzinim, artık Josépha yok… Bir uşak gibi kapı dışarı edildim.”
Namuslu geçinen ve vaktinden evvel hiddetlenen