Ancak geçmiş ölmemişti. Çok kısa bir süre sonra, fazlasıyla hayati ve çok aktif görünmesine rağmen, sessizce uzun bir uykuya dalmış olan derin düşünceler, dinlenmiş olarak yeniden canlanacaktı. Geçmişimde kalan günlerdeki alışkanlıklarım içimde uyanmaya başladığında, en dikkat çeken olaylardan biri, şimdi yazmakta olduğum hikâyeyi edebî kurallar çerçevesinde halka sunmama imkân tanıması olmuştur.
Gümrük Dairesinin ikinci katında, tuğla duvarları ve hiçbir zaman ahşap ve sıvayla kaplanmamış, çıplak kirişleri olan büyük bir oda vardı. Yapı, orijinal olarak aslında limanın eski ticari hacmine göre uyarlanmış bir ölçekte, asla gerçekleştirilemeyecek bir refah fikri öngörüsüyle, sakinlerinin ne yapacağını bildiğinden çok daha fazla alan içerecek şekilde inşa edilmişti. Bu nedenle, tahsildarın ofislerinin üzerinde bulunan bu havadar toplantı salonu bugüne kadar hiç tamamlanmamıştır ve uzun yılların etkisiyle bakımsız kirişlerini süsleyen yoğun örümcek ağlarına rağmen, sanki her an gelebilecek bir marangoz ya da duvar işçisini bekler gibi görünmektedir. Bu geniş odanın bir ucundaki boş alanda, resmî belge demetlerini içeren birbiri üzerine yığılmış birkaç dolap bulunmaktaydı. Zeminde de büyük miktarlarda benzer türden çöp yığınları vardı. Şu anda artık yeryüzünde sadece boşu boşuna yer kaplayan ve insan gözüyle bir daha asla görülmemek üzere bir köşeye atılarak küflenmeye bırakılmış bu kâğıt yığınlarının, geçmişte kaç gün, hafta, ay ya da yıllarca boşa harcanan emeğin kanıtları olduğunu görmek üzücüydü. Fakat resmî formalitelerin donukluğu ile değil, yaratıcı beyinler ve derin kalplerin zengin füzyonu ile aynı şekilde doldurulan kim bilir kaç deste kâğıt benzer şekilde unutulmaya bırakılmıştı; bunu yaparken de kendi dönemlerinde Gümrük Dairesinin kâtiplerinin bir geçim kaynağı olarak görevlerini yerine getirmek için kaleme almış oldukları bütün bu kâğıt yığınlarının, bir çöp yığıntısı olarak kenara atılmış olduğunu görmek çok üzücüydü! Yine de belki yerel tarihin materyalleri olarak tamamen değersiz de değillerdi. Çünkü hiç kuşkusuz ki, burada zamanın eski Salem ticaretinin istatistiklerinin yanı sıra, ilk tüccarlarından olan yaşlı Kral Derby, Billy Gray ve Simon Forrester gibi, henüz dağ gibi servetleri erimeye başlamamış, şimdilerde pudralı başları belki de çoktan mezarlarında dinlenen, odönemin birçok zengininin dilekçeleri de bulunuyordu. Bu belgelerin sunduğu bilgiler sayesinde, aslında Salem’in aristokrasisini oluşturan ailelerin büyük bir bölümünün kurucularının, genel olarak devrimi takip eden dönemlerdeki küçük ve mütevazı başlangıçlarından, çocuklarının kötü konumlar olarak gördükleri noktalara kadar gelişlerini takip etmesi mümkündü.
Gümrük Dairesinin önceki belgeleri ve arşivleri muhtemelen kralın tüm memurlarının İngiliz ordusuna eşlik ettiği, Boston’dan kaçtıkları süreçte Halifax’a taşınmıştı,32 bu yüzden de devrim öncesine dair kayıtlarda sıkıntı vardı. Belki de bu belgeler, Gümrük Dairesinin eski günlerine geri dönebilmek için unutulmuş ya da hâlâ hatırlanabilen adamlarına ve eski geleneklere karşı birçok referans içeriyor olabilirdi ve şayet onları elde etme fırsatı bulabilseydim, tıpkı Eski Papaz Evi yakınlarındaki tarlalardan Kızılderili oklarının uçlarını topladığım zamanki zevkli vakitleri bana yaşatabilirlerdi; böylesi bir fırsattan yoksun olmaktan dolayı gerçekten büyük bir üzüntü yaşıyordum.
Ancak, keyfe keder dolaştığım yağmurlu bir günde, şans eseri küçük bir keşif yapma olanağı bulmuştum. Önüme çıkan belgeleri açarak ve uzun zaman önce denizlerde batmış ya da rıhtımlara demir atarak çürümeye bırakılmış gemilerin ve isimleri artık ne kambiyoda ne de yosun tutmuş mezar taşları üzerinde kolayca okunamayan tüccarların adlarını okuyarak bir köşeye yığılmış çöpleri karıştırıp eşeleyerek; vefat edenlerin cesetlerine gösterdiğimiz kederli, yorgun, yarı isteksiz ilgiyle bu tür konulara bakarak bu kurumuş kemiklerden Hindistan’ın yeni bir bölge olduğu dönemlerde, oraya ulaşmanın sadece Salem yolu ile mümkün olduğunun bilindiği, eski kasabanın daha parlak yönünün bir tasvirini hayal gücümle zihnimde canlandırmaya çalıştığım sırada, tesadüfen dikkatlice sarmalanmış içinde eski sarı bir parşömen kâğıdın bulunduğu paketi fark ettim. Bu pakette, kâtiplerin şu andakinden daha önemli materyaller üzerine soğuk ve resmî yazışmalar yaptıklarını gösteren, çok eski bir zamana ait resmî kayıt havası vardı. Bu konuda, içgüdüsel olarak içimde merak uyandıran ve sanki burada bir hazinenin ortaya çıkmasını sağlayacakmışım gibi bir hisle, paketi bağlayan solgun kızıl kurdeleyi açtıran yoğun duygulara sahiptim. Parşömen kâğıdının sert kıvrımlarını açtığım zaman, Vali Shirley’in imzası ve mührü altında, Jonathan Pue33 adlı birinin, majestelerinin emriyle Massachusetts Körfez Eyaleti’ndeki Salem limanına Gümrük Müfettişi olarak atandığına dair resmî evrakı olduğunu gördüm. Bundan yaklaşık seksen yıl önce, Saygıdeğer Müfettiş Pue’nun -muhtemelen Felt’in Kronikleri- vefat ilanı ve benzer şekilde son zamanların bir gazetesinde, bu yapının yenilenmesi sırasında St. Peter Kilisesi’nin küçük mezarlığındaki kalıntılarının çıkarılmasına dair yapılan açıklamaları okuduğum aklıma geldi. Şayet yanlış hatırlamıyorsam, saygıdeğer selefimden geriye tamamen parçalara ayrılmış bir iskeletten, bazı kıyafet parçalarından ve bir zamanlar süslediği başının aksine görkemli duruşunu hâlâ koruyan kıvırcık peruğundan başka hiçbir şey elde edememişlerdi. Ancak, parşömen kâğıdının içine ilave edilmiş olan diğer evrakları incelediğim zaman, Saygıdeğer Pue’nun zihinsel nitelikleri ve kafasının içindeki düşüncelerinin kıvırcık peruğunun gösterdiğinden çok daha fazla izlere sahip olduğunu fark ettim.
Kısacası, bunlar resmî olmayan, ancak özel nitelikte ya da en azından şahsi yapısına dair kendi el yazısıyla yazılmış olan belgelerdi. Gümrük Dairesindeki çöp yığınının arasında kalmış olmasını ise ancak, Bay Pue’nun ölümünün aniden olduğu gerçeğiyle açıklayabilirim; muhtemelen onun ölümünden sonra masasındaki resmî evrakların hepsi varislerinin bilgisine sunulmamış ya da vergi işlemleriyle alakalı görülmediği için toplanarak bir köşeye istiflenmişti. Arşivlerin Halifax’a taşınması sırasında da kamusal devlet işleriyle ilgisi olmadığı düşünülerek bu paket geride bırakılmış ve o zamandan bu yana da hiç açılmamıştı.
Eski müfettiş, sanırım o günlerde dairesine ulaştırılan işlerle çok fazla meşgul edilmediğinden, boş zamanlarının bir kısmını yerel bir antikacı olarak araştırmalara ve benzer nitelikteki diğer sorgulamalara adamış gibi görünüyordu. Bunlar, farklı uğraşları olmadığı takdirde paslanmaya yüz tutacak bir zihne küçük aktiviteler sunabilecek malzemeler temin ediyordu. Toparlamış olduğu gerçeklerin bir kısmı, bu ciltte yer alan Ana Sokak başlıklı makalemi hazırlarken fazlasıyla işime yaramıştı. Geri kalan kısmı ise bundan böyle büyük oranda aynı derecede değerli amaçlara uygulanabilirdi; bununla birlikte doğduğum bu topraklara duyduğum saygı, şayet beni bir gün böylesine münzevi bir göreve getirecek olursa, Salem’in düzenli bir tarihçesinin yazılmasında tüm bu bilgilerin kullanılması imkânsız olmayacaktı. Bu süre boyunca da beni kâr amacı gütmeyen böylesine zahmetli bir işten kurtaracak ve konusunda gayet yetkin her beyefendinin emrinde olacaklardı. Zamanı geldiğinde onu elimden çıkarmam gerektiğinde ise tüm bu belgeleri Essex Tarih Derneğine bağışlamayı düşünüyordum.
Ama