Aslında, uğraşlarına çok az önem veren, tutkularını paylaşmayan ve beceriksiz olmalarına rağmen karşısındaki insanlar için yeteneklerinden ödün vermek ve kendisinden farklı bireylerle arkadaşlık etmek zorunda kalan bir adam, bu sayede ahlaki ve zihinsel sağlığına büyük katkıda bulunurdu. İşte hayatımdaki tesadüfler de bana bu avantajı sağlamıştır; ancak hiçbiri asla ofiste çalıştığım dönemdeki kadar doygunluk ve çeşitlilik sunmamıştır. Bu süre zarfında özellikle karakterini gözlemlemiş olduğum bir adam vardı ki, bana yetenek denen kavram konusunda gerçekten yeni fikirler vermişti. Yetenekleri kesinlikle başarılı bir iş adamına özgüydü; dakik, aktif, açık fikirli biriydi; tüm insan kafasını bulandıran durumları hızlıca fark edebilen bir göze sahipti ve tıpkı bir büyücünün asasını sallamasıyla meseleleri bir hamlede düzene sokabilen planlama yeteneği vardı. Delikanlılık döneminden bu yana, Gümrük Dairesinde çekirdekten yetişme birisi olduğundan, burası onun açısından en uygun faaliyet alanıydı; bu yüzden de dışarıdan bakan birisi için buradaki işlerin karmaşıklığı, ona göre mükemmel derecede çözülmüş bir sistemin düzenliliği olarak görülürdü. Benim açımdan ise sınıfının en ideal örneğini temsil ediyordu. Gerçekten de Gümrük Dairesinin kendi içinde ya da her durumda onun çeşitli şekillerde dönen çarklarını bir arada tutan ana zembereği gibiydi; zira bu tür kurumlarda, memurların yerine getirmek zorunda olduğu görevlere uygunlukları göz önünde bulundurulmadan, kişiler üstleri tarafından sadece kendi menfaatlerine hizmet etmek üzere atandıkları için, kendilerinde bulamadıkları maharetleri başka yerlerde aramak zorunda kalıyorlardı. Bu yüzden de kaçınılmaz bir zorunlulukla, bir mıknatısın çelik tozlarını kendisine çekmesi gibi, bu iş adamımız da herkesin karşılaştığı zorlukları kendine çekiyordu. Uysal bir lütufkârlıkla ve muhtemelen onun akıl düzenine göre az ya da çok suç gibi görünen aptallığımıza karşı, nazik bir hoşgörü ile sabır göstererek karmaşık ve anlaşılmaz olan şeylerin üzerine parmağının ucuyla bir kez dokunup ortamı güneş gibi aydınlatırdı. Tüccarlar da ona en az ezoterik arkadaşları olan bizler kadar değer verirdi. Dürüstlüğü mükemmeldi; bu durum onun açısından bir seçim ya da prensipten ziyade doğanın bir kanunuydu; bununla birlikte onun kadar eşsiz berraklığa ve doğru akla sahip olan bir kişi için, bulunduğu konumda görevlerini dürüst ve düzenli bir şekilde yerine getirmesinden başka türlüsü de düşünülemezdi. Mesleğinin sorumluluğuna giren herhangi bir mevzuda, vicdanına sürülecek bir leke, böyle bir adam için hesap dengesinde bir hata ya da kayıt defterinin tertemiz sayfasının üzerine dökülen büyük bir mürekkep lekesi kadar rahatsız edici olabilirdi. Hayatımda böylesine bir örnekle çok nadir karşılaşmışımdır, ancak burada tek kelimeyle konumuna tam olarak adapte olmuş bir kişiyle tanışmış olduğumu söyleyebilirim.
Artık belli bir ilişki içerisinde olmam gereken insanlardan bazıları böyleydi işte. Yaradan’ın ilahi adaleti sayesinde, geçmiş alışkanlıklarımla bu denli az bağlantısı olan bir konuma getirilmiş olmamı bana sunulmuş bir lütuf olarak kabullendim ve büyük bir ciddiyetle görevim gereği elde edeceğim kazançları sağlamaya başladım. Brook Çiftliği’ndeki20 kardeşlerle birlikte girişmiş olduğum zahmetli ve gerçekçi olmayan birtakım planları kurduktan; Emerson21 gibi bir aklın keskin etkisi altında üç yıl yaşadıktan; Assabeth’deki o vahşi, özgür günlerde, Ellery Channing22 ile etraftan topladığımız çalı çırpıyla yakmış olduğumuz ateşin etrafında oturup delice spekülasyonlar hakkında sohbet ettikten; Thoreau23 ile çam ağaçları ve Kızılderili ayinleri hakkında konuştuktan; Hillard’ın24 kültürünün klasik inceliğine sempati duyarak titizleştikten ve Longfellow’un25 ocağındaki şiirsel duygularla dolup taşmamdan sonra, karakterimin diğer yönlerini harekete geçirmiş ve şimdiye kadar iştahımı çok açmayan yiyeceklerle beslenmem gerektiğine karar vermiştim. Yaşlı müfettiş bile, diyet değişikliği olarak Alcott’u26 tanıyan biri için arzu edilen biri olarak görülebilirdi. Bunu, hafızamda gerçekten önemli yer edinmiş böylesine dostlardan sonra, tamamen farklı niteliklere sahip insanlarla kaynaşabilmemin ve değişimden asla rahatsızlık duymayan bazı ölçülerde, doğal olarak iyi dengelenmiş ve kapsamlı bir örgütün önemli bir parçası eksik olmayan bir sistemin kanıtı olarak görüyordum.
Edebiyat, onunla ilgili tüm çabalar ve amaçlar artık benim zihnimde çok az yere sahipti. Bu dönemde kitapların yüzüne bile bakmadım; çok uzak geliyorlardı bana. İnsan doğası dışında, yeryüzünde ve gökyüzünde gelişip yetişen bir anlamda benden gizli olan doğa ve tüm yaratıcı zevklerin ruhsallaştırıldığı her şey aklımdan çıkmıştı. Bir yetenek, bir lütuf şayet benden tamamen çekip gitmediyse içimde askıya alınmış ve cansız kalmıştı. Bütün bunlar, gerçek anlamda geçmişte kalan değerli olduklarını bildiğim anılarımı hatırlayabilmemin kendi isteğime bağlı olduğunun bilincinde olmasam, benim açımdan üzücü, tarif edemeyeceğim kadar kederli şeyler olurdu. Gerçekten de bunun bedeli ödenmeden çok uzun süre yaşanamayacak bir hayat olduğu doğru olabilirdi; aksi takdirde beni sonsuza kadar, almaya değer görmeyeceğim herhangi bir şekle dönüştürmeden, olduğum hâlimden başka bir şey hâline getirebilirdi. Ancak bunu asla geçici bir yaşam döngüsünden başka bir şey olarak görmedim. İçimdeki kâhin içgüdüsü, her zaman düşük bir sesle, uzun bir süre geçmeden, benim yararıma olacak bir zaman döngüsünde alışkanlıklarımda bir değişim olacağını kulağıma fısıldıyordu.
Bu arada, artık bir Gümrük Müfettişi olmuştum ve anlayabildiğim kadarıyla olması gerektiği kadar da iyi bir müfettiştim. Düşünce, hayal gücü ve duyarlılık sahibi bir adam olarak -bu nitelikleri bir müfettişe oranla on katı olmasına rağmen- her zaman, sadece karşısına çıkacak sorunların cefasını çekmeye razı olan birisi, bir iş adamı olabilirdi. Memurlarım ve resmî görevimle bağlantılı olarak benimle iletişime geçen tüccarlar ve deniz kaptanları bana başka bakış açısıyla bakmıyor ve muhtemelen benim başka yönlerimi de bilmiyorlardı. Sanırım hiçbiri, bugüne kadar yazmış olduklarımın tek sayfasını bile okumamışlardı; ancak okumuş olsalar bile muhtemelen bana bundan daha fazla önem vermeyeceklerdi; aynı kâr amacı gütmeyen sayfalar, her biri kendi döneminde benim gibi gümrük memuru olan Burns27 veya Chaucer28 tarafından kaleme alınmış olsalardı bile durum değişmezdi. Edebî yönden şöhrete ulaşmayı ve bu yolla dünyada ileri gelenler arasında kendisine yer edinmeyi hayal eden bir adam için, yazdıklarının talep gördüğü kısıtlı çemberinden çıktığında, elde ettiği ve hedeflediği her şeyin o çemberin dışında tamamen önemsiz olduğunu fark etmesi genellikle üstesinden gelmesi çok ağır ama gayet iyi bir derstir. Ne uyarı olarak ne de azarlama şeklinde böyle bir derse özellikle ihtiyacım olup olmadığını bilmiyorum; ama her hâlükârda bu dersi gayet iyi öğrenmiştim; bununla birlikte, böyle bir dersin gerçeğini kavramak bana acı mı çektirecek yoksa bir iç çekerek üzerimden atmayı başarıp başaramadığımı mı sorgulatacak diye düşünmek bile iç karartıcıydı. Edebî konularda sohbetler açısından, benimle birlikte göreve gelen ve benden sadece biraz sonra ofisten ayrılan, mükemmel bir adam olan Deniz Kuvvetleri subayı ile