MUSUL
Musul, eski Yunan coğrafyacılarının Mezopotamya olarak tarif ettikleri iki nehir arasının kuzeydoğu kenarındadır. Dicle’nin batı sahilinde Ninova Harabeleri’nin karşısında bulunan şehir on iki kapılı büyük devasa bir sur ile çevrilidir. 65 bin nüfusa sahip refah içerisinde bir vilayet merkezidir. Halkı Arap, Kürt, Türkmen ve az sayıda Keldani, Süryani ve Yahudi milletlerden oluşmaktadır. Şehir sakinlerinin tamamı Arapça konuşmaktadır.
Şehir zengin bir mermer madeni üzerinde bulunmaktadır. Bu nedenle genellikle gökyüzü rengi mermerden yapılma olan evlerinin çatıları da alçı taşı ile dondurulmakta, kenarlarına da yarım boy yükseklikte süslü yıldızlar konulmuştur.
Çoğunlukla geniş ve bezeli avluları olan evleri dayanıklı ve kullanışlıdır. Fakat sokakları dar ve kullanışsızdır. Bu sokaklarda evden eve karşılıklı köprüler yapıldığı için gün içinde sokaklar güneş ışığı ve hava görmezler. Durağan ve esintisiz havadan kaynaklanan rutubet de etrafa kötü bir koku yaymaktadır. Sur içinde Beni Cercis’in makamı, Bab-ul Kiş’in dış kısmında Beni Şeys’in makamı, Dicle Nehri’nin doğu sahiline kısa bir mesafede kadim Ninova şehrinin harabelerini karşısındaki tepede Hz. Yunus peygamber aleyhisselamın mukaddes makamları bulunmaktadır. Hepsi kendi adlarına yapılmış camilerin yerleşkelerindeki debdebeli ve büyük türbeler içinde bulunmaktadırlar. Şehirdeki en ihtişamlı tarihî eser Nurettin Şehit Cami’nin (Nureddin Zengi Cami) hayal sınırlarının üstünde yüksekliğe sahip minaresidir.
Tuğladan yapılmış bu minare, düz alandan kurulu olan kalenin içerisinden etrafı gözetleme kulesi olarak da kullanılmaktadır. Yerden ortalama bir minare boyunda kare şeklinde duvar örülerek yükseltme sağlanmış ve bunun üstüne de bir buçuk minare boyunda ince ve oval bir minare örülmüştür. Bu şekilde minare uzatılmıştır. Bu cami Eyyübi atabeylerinden Nureddin Şehid (Nureddin Zengi) tarafından yenilenmiştir. Mescidin bitişiğinde olan dört dönümlük avlusu ile geniş bir namaz kılma alanına sahip olması bakımından bu camiye Ulu Cami de denmektedir. Caminin kapalı alanı bahsedilen geniş avlu boyunca uzatılmış olsa da eni dar, çatı yüksekliği az ve sade kâgir bir yapıdır.
Şehirde otuza yakın cami bulunmaktadır. Bunlar içerisinde en büyüğü Beni Cercis, Beni Şeys, Beni Yunus camileridir. Bunlarla birlikte çarşı içerisindeki Paşa Cami ile Endülüs’te bir zamanlar hüküm süren Beni Ahmer Devleti’nin döneminde yaptırılan Dicle Nehri’nin kıyısındaki Cami-ül Ahmer de diğer büyük cami örneklerindedir.
Ciddi manada verimli, önemli ve uçsuz bucaksız bir arazinin içerisine konumlanmış olan Musul, Mezopotamya ve Kürdistan topraklarında bulunan şehirler arasında ticaret, sanat, zenginlik, bayındırlık, bolluk, bereket ve güzellik bakımların içlerinde en seçkin olanıdır. Sıcaklık göstergeleri Temmuz ayında kırk iki dereceye kadar çıkmaktadır. Buna karşın sahip olduğu haşmeti ile İran tarafında Osmanlı sınırlarını boydan boya kaplayan Tiyari Dağlarında yaz kış hep bulunan karları okşayarak süzülüp gelen kuzey rüzgârları gecelere serinlik kattığından sıcağı düşünüldüğü kadar tesiri olmaz.
Çok akıllı ve çalışkan olan Musul halkı, ticaret, sanat ve tarıma dört elle sarılmışlardır. Kesinlikle memur olmayı akıllarından geçirmezler. Bu bakımdan ticaretin yüzde doksan beş Müslüman tüccarların kontrolündedir. Bu gözü açık adamların durmaksızın çabaları sonucu vilayet bugün yarım milyon liraya yakın bir ticaret hacmine ulaşmıştır. İthalat ise 110 bin lira kadardır. Bu anlamda millî geliri her yıl 390 bin lira artış göstermektedir. Bu bölge adına sevindirici bir durumdur. Ticaret marifeti ve iktisat bilgisi bakımından Anadolu’da ilk sırada olan Kayserililer Musulluların yanından geçemezler. Öyle ki tilkilikte ikinci bir eşleri bulunmayan Avrupalı tacirler dahi buradaki yerli ticaretin önüne geçip kazanç elde edemeyeceklerini bildikleri için şehre ayak dahi basmazlar.
Kayserili bir Ermeni tacir bu incelikleri bilmesine rağmen gelmiş. Buradan bir kâr elde ederim düşüncesiyle cesaret gösterse de sadece naif hayali kırıklığa uğramamış, sermayesi de elinden gitmiş. Bölgesel ticaret hacmini yabancıya kaptırmama konusunda gösterdikleri üstün yetenekleri takdiri hak etmektedir. Fakat bunu olması gereken bir nezaket içerisinde yapamıyorlar. Diğer yandan tasarruf etme konusundaki hassasiyetleri kazanmaya yönelik arzularının büyüklüğü ile eşit derecededir.
İslami kurallara riayet ederler ve temiz ve az tüketirler. Din ve hikmet açısından da doğru olmayan israftan bu şekilde uzak durmaları ve genellikle yerli üretim kıyafetler giyinmeleri sayesinde zenginleşmişlerdir. Çinliler gibi yabancıların şehirlerinde olmasını istemez ve onlardan kesinlikle hoşlanmazlar. Yabancılar ile irtibat kurmaktan uzak dururlar.
Dicle Nehri’nin doğu sahilinde olan Ninova şehri MÖ 2640’ta Asur Kralı tarafından kurulmuş ve ardından Kral Ninus tarafından genişletilerek daha güzel hâle getirilmiştir. Fakat MÖ 625’te kadim Fars kralları tarafından da harabe hâline getirilmiştir. Şehrin enkazlarından oluşan Koyuncuk Tepesi ile bu tepenin karşısındaki Nebi Yunus Mahallesi’ne bir köprü ile geçilmektedir. Bu köprü normal köprülerden farklı olarak bir yarısı kâgir ve yere sabit yapılmış; diğer yarısı ise yine ahşap yapılı fakat kayıklar üzerine konulmuş seyyar bir mimaridedir.
Zibar Dağları’ndan doğarak Nebi Yunus Mahallesi ile kadim Ninova Harabeleri arasından akıp giden Huser Irmağı, nehrin batı yakasını doğu yakasına bağlayan köprünün sol ayağına yakın bir yerden Dicle’ye karışmaktadır. Uzunluğu 600 metreden fazla olan bu köprüden karşıya geçerek Hz. Yunus aleyhisselamın mezarını ziyaret maksadıyla Nebi Yunus Mahallesi’ne gittim. Bu mahalle Dicle Nehri’nin doğu tarafındaki ova içerisinde bulunan ve çevre genişliği 8 kilometre, yüksekliği ise 70 metre olan oval bir tepe üzerinde kuruludur. Musul’a yarım saat mesafede olan bu bölge yüksek yapılı evleri ham kerpiçten evlerden oluşmaktadır.
İçinde Hz. Yunus aleyhisselamın bezemeler ile süslenmiş kabrinin bulunduğu büyük cami ihtişamlı ana avlusuna bitişik hâldeki medrese ve zaviyeler bu tepenin kuzey tarafının boydan boya kaplamaktadır.
Caminin ikinci avlusuna gitmek için, il önce büyük kapısından beyaz mermer döşeli güzel avlusuna geçiyorsunuz. Oradan doğu yönünde altmış adım ilerledikten sonra kuzeydoğu köşesinde bulunan yeşil çinileri ve abartılı süslemeleriyle tek şerefeli minarenin olduğu yere geliyorsunuz. Bu minarenin bitişiğindeki altı basamaklı merdivenden ikinci avluya çıkılıyor. Bu kısım, kapıları birinci avluya açılan taştan yapılma odaların alçı kullanılarak dondurulmuş geniş bir çatısı mahiyetindedir. Bu ikinci avlunun doğu tarafında caminin kapıları bulunmaktadır. Batı tarafında ise çok süslü ve iç kısımlar döşeli dershaneler mevcuttur. Güney tarafı ise birinci avlu ile birlikte mahalleye bakar. Kuzey kısmı ise Koyuncuk tepesine, Huser Vadisi, Dicle Vadisi ve Musul şehrinin tamamına bakmaktadır.
Manzarasının güzelliği insanın ruhuna ferahlık vermektedir. Ezan okunup cami kapıları açılıncaya kadar bu yüksek tepeden saatlerce Ninova Harabeleri’ni seyre kendimi kaptırmıştım. Bu harabeler aslında kral sarayının yıkıntılarıdır. Çevre genişliği yürümekle dokuz saat süren bu kadim şehrin harabeleri hilal şeklinde kavislidir. Musul Kalesi büyüklüğündeki Koyuncuk Tepesi de işte bu harabelerin oluşturduğu devasa kavisin ağzı kısmındadır. Bir zamanlar üzerinde kendini beğenmiş bir edayla ve maddi olarak bolluk içerisinde yüz binlerce insan yaşamaktaydılar. Bugün o meşhur şehrin yapıları topraklar altın kalmış ve enkazı iki yüz adım yükseklikte sıralanmış bu tepeler hâlini almıştır. Bu derin idrake vasıl olunca bu harabeler misaliyle belki yirmi asır sonra Osmanlı dünyansının