Cartrisse: “Ey, Türklerin kaybettikleriyle, kazançlarını düşünür iseniz hangisini fazla bulursunuz?”
Nasuh: “Elbette kazançlarını.”
Cartrisse: “İşte ben de bu görüşteyim. Eğer benden bir delil isterler ise ben de sizi gösteririm. Derim ki işte Türkler hiçbir şey kazanmamışlar ise bir Nasuh kazanmışlardır ki bu kazançları her kayıplarından fazladır.”
Nasuh: “Bu derece teveccühünüze mazhar olmakta bulunduğuma teşekkür etmeye borçlu isem de teveccühünüze bu kadar tez mazhar olmuş bulunduğumu da tehlikeli görmekteyim.”
Gardiyanski: “Bu ne için ya? Ben size bir büyük muhabbet peyda etmekte olduğumdan sizi muhabbetin husul süratine tehlike manası verir görünce şaşmamak elimden gelmez.”
Nasuh: “Vakıa gülünç bir hikmet-füruşluk12 etmiş olacak isem de artık söz dudaklarıma kadar gelmiş olduğundan esirgemeyip söyleyeceğim: Efendim bir matematik kuralı vardır ki ekser hesaba muvafık gelir. O da çok kemiyyetin meydana gelmesinin çok zamana bağlı olmasıdır. Kemiyyet-i külliyeyi az zamanda husule getirmeye çalışır iseniz neticesiz kalırsınız.
Meşe ağacı kırk yılda husule gelmez. Fakat beş yüz yıl payidar olur. Çam ağacı beş on senede husule gelip yine o kadar az bir müddet zarfında mahvolur. Makine fennince, küçük bir kuvvetle en büyük ağırlıkları çekmek mümkündür. Fakat gayet aheste olur ise… Ve illa mümkün değildir.”
Cartrisse: “Bu hikmetinizi bana beğendiremediniz Monsieur Nasuh.”
Gardiyanski: “Bana da hiç!”
Kaliksberg: “Bazı kuvvetler dahi olanca şiddetini bir anda gösteremez mi? Mesela barut gibi!”
Cartrisse: “Sadova Muharebesi galibi olan bir Prusyalının bulduğu misal pek şairanedir! Siz isterseniz pek şairane sözler de söyleyebilirsiniz Monsieur Kaliksberg!”
Kaliksberg: “Hayhay!”
Prusyalının şu cevabına biraz gülüştükten sonra:
Cartrisse: “Hasılı Monsieur Nasuh siz garip bir adamsınız! Hele dostluğunuzun pek güç kazanılabileceğine üzülürüm.”
Nasuh: “Ben sizi üzdüğüme pek çok üzülürüm madame. Fakat acizane şunu da arz ederim ki ben sizin gibi muhterem zatların muhabbetini bir günde kazanıp da üç gün sonra kaybedeceğime, bir uzun müddet zarfında kazanarak sonra hiç kaybetmemeyi daha ziyade kârlı bulmaktayım.”
Gardiyanski: (Nasuh’un omuzlarını okşayarak) “Öyle ise sizin muhabbetinizi kazanabilmek için göreceğimiz zorluklar boşa çıkmayacaktır Monsieur Nasuh! Teşekkür ederim! Hem ben dostluğunuzu kazanabilmek için elden geleni esirgemeyeceğimi de vadederim.”
Bu aralık Herr Kaliksberg yerinden kalkarak ve iki elinin başparmaklarını yeleğinin koltuklarına takıp aynaya karşı gerinerek birkaç kere kırıtıp ve eğilip büküldükten sonra yavaş yavaş yürüyerek salonun kapısına doğru vardı ve yolculuk esnasında geminin bir sallantısı münasebetiyle sendeleyerek Dizier ailesinden kocakarının kucağına düşüp kadını haykırttı ve âlemi güldürdü ise de kendisi hiç vazife edinmeyip kapıdan çıktı, gitti.
Yedinci Bölüm
Kaliksberg’in defolması, Cartrisse’in sırtından bir büyük yük kalkmış kadar hiss-i tesir göstermiş olduğu cihetle ondan sonra kadının zaten sertlik içinde bir letafet-i kibarane tasvir eden çehresi biraz daha handan olmuştu. Ancak henüz yeni bir bahis açılmamış olduğu ve aradan beş on dakika kadar zaman sessizlikle geçtiği cihetle bu defa Monsieur Gardiyanski bir bahse başlangıç olmak üzere şöyle bir söz söyledi:
Gardiyanski: “Dün akşam kıç üzerinde gördüğünüz madame ile oldukça laubalice görüşmekteydiniz. Galiba sohbetiniz kuvvetlice olmalıdır.”
Cartrisse: “Oo! Pek kuvvetli! Âdeta evladım gibi severim.”
Nasuh: “Catherine ismiyle hitap ettiğiniz madama, ‘evladım’ demenizi ben âdeta protesto ederim madame! Ancak kız kardeş olabilirsiniz.”
Cartrisse: “Aramızda hasıl olacak muhabbet, sadece dalkavuklukla mı hasıl olacak Monsieur Nasuh?”
Nasuh: “Estağfurullah… Sözüm ciddidir.”
Gardiyanski: “Ben de o fikirdeyim!
Cartrisse: “Ben kırk yaşına varıyorum efendiler! Catherine henüz yirmisine girmemiştir. Vaktiyle bir kızım olsaydı şimdi!.. Ah!.. Onun kadar olurdu.”
Kadının burada ah etmesi gerek Gardiyanski’nin ve gerek Nasuh’un nazarıdikkatlerini açtı ise de bu ah, derdimi sorsunlar da hikâye edeyim tasavvuruyla çekilen ahlardan olmadığı, Cartrisse’de buna dair başka bir emare görülememesiyle anlaşıldığından erkeklerin ikisi de bu noktada büyük bir meraka tabi olmadılar. Bunun üzerine Gardiyanski konuşmalarına hemen hiçbir fasıla vermeksizin:
Gardiyanski: “Bu lafınızı gerçek olmak üzere telakki ederiz. Ancak kırk yaşına yaklaşan bir kadına ihtiyar nazarıyla bakmaya da hiçbir mecburiyetimiz yoktur.”
Nasuh: “Bu sözünüz doğrudur Monsieur Gardiyanski! Ben ise şöyle bir muvazene daha yapmaktayım: Kırk yaşına yaklaşan bir kadının yirmi yaşına varan diğer bir kadına kızım demektense kız kardeşim demesi daha uygundur. Zira böyle bir çift ana ile kız nispeten az bulunur. Şu kadar farklı iki kız kardeş ise elbette o kadar nadir değildir. Ama hesabımı Avrupa kadınlarına kıyasla yapıyorum. Yoksa İstanbul’da on üç yaşında kocaya varmış olan bir kız, otuz yaşına varmadan torununu görmeye dahi muvaffak olabilir.”
Gardiyanski: “Her ne ise!.. Madame Cartrisse bize Catherine’in hâlini anlatacaktı. Araya söz karıştırdık.”
Cartrisse: “Evet. Anlatacağım hâli şu ki pek nazik bir kadındır.”
Nasuh: “Başka kadınlar huzurunda olsam söylemeye cesaret edemez idiysem de sizin serbestliğinize güvenerek cesaret alabilirim ki madame, dostunuz Catherine, nazik olduğundan ziyade güzeldir de!..”
Cartrisse: “Vakıa kadın kısmı kendi yanında başka kadınlara güzel denilmesini istemez ise de benim o kadınlardan olmadığımı anlamış olmanıza teşekkürler ederim. Evet! Catherine nazik olmaktan ziyade güzellik ile vasfedilecek bir hanımdır. Servet ve malı da hüsnü ve nezaketi nispetinde.”
Gardiyanski: “Demek oluyor ki büyük bir ailedendir.”
Cartrisse: “Hayır.”
Gardiyanski: “Ya öyle ise bu kadar servet…”
Nasuh: “Belki ailesi büyük bir aile olmadığı hâlde pek zengin bir ailedir. Zira benim nazarımda büyüklük başka bir şeydir, zenginlik de başka.”
Cartrisse: (Nasuh’un bu sözünü pek ziyade dikkat ve ehemmiyetle dinleyerek) “Acayip!”
Nasuh: “Evet! Büyüklük servetten ibaret değildir. Yalnız servet dahi büyüklükten sayılmaz. Belki bu hikmetim dahi kabule değer değildir. Ama ne yapayım benim fikrim bundan ibarettir. Hem de kendim fakir fakat büyük aileden olduğum için böyle söylemiyorum. Ben ne büyük ailedenim ne de zengin. Mücerret inancımı size haber veriyorum.”
Cartrisse: “Bu inancınız bence pek makbuldür. Fakat zavallı Catherine’in ne büyük ne de fakir hiç ailesi yoktur.”
Gardiyanski: “Ya öyle ise bu serveti nerede bulmuş?”
Cartrisse: (tebessümle) “Bu suali soracağınızı beklerdim Monsieur Gardiyanski!..