Anastasya babasının yanına gitti yine.
“Hayır, ben evlenmem…”
Zangoç: “Nereden çıktı şimdi bu?”
Anastasya: “Ben seni bırakıp da evlenmem baba…”
Babası Anastasya’nın itirazlarını anlıyordu. Arkadaşı Pizarro’nun oğluna kızını verecekti. Planı buydu ama ne zaman bu konu açılsa yaramaz kızı deli fişek oluyor oradan oraya zıplıyor, büyümediğini, evlilik çağına henüz gelmediğini göstermek istiyordu.
“Neyse Tanrı kime yazdıysa kızım.”
“O zamanlar gerçi şimdi de öyle ya, kızlar daha küçük yaşlarda bakire iken saraylara verilirlerdi. Gözleri açılmasın, iktidarına leke sürülmesin alacak kişinin vesaire…”
Anastasya bir yandan bakire olarak büyük imparatora eş olmayı hayal ederken, diğer yandan köyünün yakışıklı erkekleriyle nasıl kırıştırabileceğinin hayallerini kuruyordu.
“Neyse tamam babacığım beni bırakalım da Anna’ya gelelim.”
Anastasya, Vasili Baba’nın koşarak kucağına zıpladı, oturup sakalından tuttu.
Vasili şimdi mutlu olmuştu. Bu şeytan aklına ve melek yüzüne sahip kız gönül almasını nasıl da biliyordu.
“Anna yeni kocasının acımasız seks fantezilerinin kurbanı oldu. Daha körpecik bir taze iken kurudu gitti. Ama Andronikos Bizans için daha önce hiçbir kralın düşlemediği şeyleri hayata geçirdi. Bir restorasyona soktu devleti. Özel hayatı sapkınlıklarla dolu bu yaşlı kurdun tezatları yanında yepyeni düşünceleri, planları vardı. Eğer acımasız, sert ve dediğim dedik uygulamaları olmasaydı halkın desteğini arkasına alsaydı ve karşı olduğu aristokrasiden de yandaş bulabilseydi sonu o kadar kötü olmazdı.”
Anastasya bu ilginç kralın sonunu merak ediyordu.
Ama ondan önce aklına ne gibi reformlar peşinde olduğu geldi. Kozmopolit ada halkı için batı ve doğu gibi kavramlar, üzerinde çok vurgu yapılsa da bir şey ifade etmiyordu.
“Onun doğulu fikirleri neydi aziz pederim?”
“Biliyorsun, Hazreti İsa, Doğu’da Kudüs’te doğdu. Fakat başta İngilizler, sonra Fransızlar, sonra Cenevizler, Venedikliler, İspanyollar, kuzeyiyle güneyiyle Batı Avrupa onun öğretisini bozdu, kendilerine göre yorumlar yaptılar. Her krallık hegemonyası için inançları istismar etti. Doğu fikri demek İseviliğin aslını bulmak, yaşatmak… İkincisi de Asalet sınıfının üstünlüğünü ortadan kaldırmak..”
“Eee… İyiymiş…”
“İyi de zor kullanmak ve suikast, tedhiş, tuzak, zehirlemeler tek başına yeter mi? Siyaset bir ilimdir. Bundan mahrumdu…”
Vasilidis’in engin tarih bilgisinden damlalar döktürüyordu Pierre…
“Bizans’ta memuriyetler para ile satılıyordu, bunu ortadan kaldırdı. Ehil insanların göreve getirilmesi özendirildi. Rüşvete karşı acımasız bir savaşa girişti.
‘Hile, rüşvet ile çiğnenen çiğnetilen bu düzenin yüksek ahlaka erişmesi için didiniyorum.’ diyordu toplantılarında. Adamlarına şu sözleri ezberletmişti: ‘Ya haksızlık yapmaktan ya da yaşamaktan vazgeç!’ Vergi usulsüzlüklerini de önledi Andronikos..”
Anastasya bu farklı Bizans imparatoruna giderek hayranlık duymaya başlamıştı.
“Andronikos açgözlü vergi tahsildarlarını sihirli sözüyle darmadağın etmişti. Kazaya uğrayan gemilerin yağmalanması da yasaklandı.”
Anastasya ile babası aynı anda sahildeki gemilere baktılar. Anastasya o gemilerde içini ürperten, kendisini çeken bir şeyin varlığını hissediyordu. Babası ise onları adanın selameti açısından en tehlikeli şeyler olarak görüyordu. Bilmiyordu ki bir gün sevgili kızını çekip götürecek o gemilerden biridir.
…
“Gemileri soyanlar, bizzat o gemilerin sahipleri ve mağdurlarının gözü önünde soydukları geminin direklerine asılarak cezalandırıldılar.
Vergi tahsildarları, eski polis şefleri, para ile mansıp satın alanlar, ayrıcalıklı tüccarlar ve batılı askerler içten içe devrimci, reformcu imparatora karşı kin bilediler. Latin gücü davet edilende de bütün bu çıkarları elinden alınanlar ittifak ettiler. Batılılaşma, batıyla birlikte iktidar kurma fikri bütün Bizans’ı sarmalamıştı. Andronikos’tan intikam alma fikri gittikçe büyüdü ama bunu bir tek Andronikos fark edemedi.
Fakat Andronikos’ta da bir güç travması, bir güç aşınması oluştu.
Ona göre imparatorların imha edemeyeceği hiçbir kudret yoktu. İmparatorun iyileştiremeyeceği hiçbir yara keza… Haksızlıkları ancak imparator giderir, problemleri yalnız imparator çözerdi. Özellikle asalet sınıfına yönelik yok etme, ezme, sindirme planı öyle bir tedhiş uygulamasına dönüştü ki giderek karşı şiddeti doğurdu. Zorbalığa zorbalıkla cevap vermeler, suikastlara suikastlarla karşılık bulmalar bitmek bilmiyordu…
Her türlü sindirme ve yok etme teşebbüsü daha fazla isyan çıkmasına sebep oldu. Baskı rejiminin sonuç vermemesine daha çok sinirlendi. Yoksa içeride, yanı başında asilere çalışan ajanlar mı bulunuyordu. Bu sefer imparatorda şüphecilik başladı. Artık fevri kararlar alıyor, çelişkili hükümler veriyordu. Her şeyden şüphelenmeye başladı. Ajanlar ihdas etti, ajanları da başka ajanlara takip ettirdi.
Devlet sürekli bir iç savaş hâli yaşıyor gibiydi. Herkes herkesten şüphe ediyor, kimse kimseye güvenmiyordu. Uğruna mücadele edilen değerler de taraflar için anlamsızlaşmıştı.
Güçlü sanılan iktidar kendi yarattığı güven zaafıyla sarsılmaya başladı.
Ülke her an iç savaşın patlak verebileceği bir travma hâlindeydi. Halkın da ruh sağlığı bozulmaya başladı. İmparatorun bile aciz kalacağı hâllerin de olduğu kanaati yaygınlaştı.
Ortadan kaldırılmaya çalışılan büyük arazi sahipleriyle asiller sınıfı daha perçinlenmiş ve neredeyse imhası imkânsız hâle gelmişti. İmparator boşu boşuna fincancı katırlarını ürkütmüştü.
Kitlesel idamlar ise çare değildi. Bu sefer de Bizans’ın savunma gücü azalıyordu. Bozuk askerî düzenin üstüne gidilmesi devletin savaş kabiliyetini azaltmıştı.
O kaçınılmaz hesaplaşma anı geldiğinde artık yapacak bir şey yoktu.
“O kaçınılmaz an, yani Latin karşıtlığının batılı devletleri Bizans aleyhine bir oluşuma itmesi ile içerideki mukavim yapının dış bir saldırıya karşı kırılması, savunma reflekslerinin yitip gitmesi…
Bizans, askerî bakımdan dış tesirlere açıktı artık.
Gerçi onu fazla sert bulanlar bile demir baskısına rağmen, devleti tedavi edici uygulamalarını olumlu buluyor, takdir ediyorlardı. ‘Açılım, değişim süreci bir ihtiyaçtı.’ diyorlardı. Niketas Khoniates ile Selanik Metropoliti Eustathios bunlardandı.”
Vasili kısa süren dalgınlıktan sonra “Benim de anne tarafından soyum bu metropolite dayanır.” dedi.
Anastasya merakla “Kime? Selanik metropolitine mi?” diye sordu.
“Evet… Eustathios’a…”
Anastasya hınzır hınzır güldü:
“Zalim ama reformcu kralın tarafını tutmanız bir aile meselesi galiba aziz peder?”
“Hayır, zalim bir kralın tarafını tuttuğumu nereden çıkardın? Ben sadece…” biraz kekeledikten