Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı - Kösem Sultan’ın Yüzüğü. Lütfü Şehsuvaroğlu. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Lütfü Şehsuvaroğlu
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-121-990-5
Скачать книгу
Maria niyabeti üzerindeydi.”

      Petlis, Vasili’ye soru sorarken gözü Anastasya’da idi.

      “Aziz Vasili, Aleksios şu Bizans’ı yeniden dirilten hükümdar değil mi?”

      “Hayır sevgili dostum, o Birinci Aleksios. Birinci Aleksios’tan sonra Manuel, ondan sonra gelen de İkinci Aleksios. Bu dönemde başka bir Aleksios devlet idaresinin başına getirildi. Aleksios Kommenos. Bu değersiz ve kendini bilmez adama Kommenos ailesinin diğer üyeleri karşı çıktılar. Aleksios Kommenos ile onun gözdesi Maria’nın yapıp ettikleri halkın öfkesini üzerlerinde topladı kısa sürede. Zaten Latinlere karşı bir nefret vardı öteden beri. Batılı siyasetler Bizans halkında kin ve nefret tohumlarının ekilmesine sebep oldu. İtalyan tüccarlar kollanıyor, batıdan gelen ücretli askerler ayrıcalıklı bir hayat sürüyorlardı. Latinlerin Kostantinopolis’i sıklıkla nasıl yağmaladığı unutulmamıştı ki… Zaten birçok masum, dindar, kendi hâlindeki Bizanslıya göre; Bizans’ın batısındaki sözde Hristiyanlar, dini başka gayeleri için araçsallaştıran fırsatçılardı. Dindar olanları bile din kisvesi ardında kendi menfaatini düşünen egoistlerdi…

      Kommenos ailesi yönetimi alaşağı etmek için gizli toplantılar tertip ettiler. İstanbul’daki muhalefetin bir başı yoktu ne yazık ki… O sırada Trabzon’da vali olan Andronikos, Kommenosların en gözde şikisi ve Manuel döneminin muhalifi olarak göze çarptı. Kommenoslar artık muhalefeti sürükleyecek bir önder bulmuşlardı.”

      Petlis yüzünü buruşturup araya girdi:

      “Ne önder ama!”

      Vasili cevabı yapıştırdı:

      “Ne olacaktı yani, o devirde? Reform bazı insanların başının ezilmesini gerektiriyorsa?..”

      “Ben bilmem dostum, hiçbir iktidar, hiçbir düzen masumların kanı üzerinde payidar olamaz.”

      “Masum mu? Onlar niye masummuş? Latinlerin yardakçıları…”

      Petlis elini havaya doğru sallayıp kadehinden bir yudum şarap içip, koca bir lokmayı ağzına attı.

      Anastasya asıl sorulması gereken soruyu bulmuştu:

      “Yani sebep doğu batı çatışması mı?”

      Vasili gururla cevap verdi:

      “Aferin Anya kızım, işte sorulacak soru bu Petlis. Sen işin teferruatındasın.”

      Petlis’e doğru sağ eliyle küçük daireler çizdikten sonra Anastasya’ya döndü:

      “Tam öyle değil tabii. Ama görünen olayların arka planında genellikle bu çelişki yatıyor aslında.”

      Anastasya: “Andronikos batıya karşı mıydı?”

      Vasili Baba: “Andronikos batıya karşıydı canımın içi… Hem de nasıl! Sadece Müslüman saraylarında serbestçe gezinmesi, misafir edilmesi yahut doğudaki bir başka güç olan Rus prensleriyle düşüp kalkması değildi bunun kaynağı… Temel bir görüş ayrılığı vardı iki Kommenos arasında. Andronikos feodalizme de karşıydı. Aristokrasiye… Toprak sahibi olup da bunu tanrısal bir iktidar gibi sunanlara… Batıya dönük tüm siyasetin can düşmanıydı. Latin dostu niyabeti düşürebilmek için Andronikos’tan başkasının peşinden gidilemezdi. Bütün gözler ona dönmüş, onu bekliyor, onu arıyordu.”

      Petlis de bu konuda bilgili olduğunu gösterdi ve ekledi:

      “İstanbul doğudan gelecek tehdidin korkulu rüyalarını görürken Andronikos Kalkedon’da (Kadıköy) karargâhını kurmuştu bile…”

      “Boğazın Anatolia yakası…”

      “Aynen öyle…”

      Vasili sözü toparladı:

      “Protosebastos yani Aleksios, boğazı kapatarak Andronikos’un karşıya geçmesini önlemeyi düşündü. Bizans deniz kuvvetleri başkomutanına talimat verdi. Fakat başkomutan megas duks yani Kontostefanos karşı tarafı tercih etti. Böylece Andronikos’un önündeki tüm engeller ortadan kalkmış oldu. Onu İstanbul’a sokmayacak hiçbir kuvvet kalmamıştı. Aleksios yakalanıp gözleri oyuldu. İstanbul’da bir Latin katliamı başladı.”

      …

      Anastasya tarihe meraklıydı. Zira bir saraya kraliçe olmak isteyen biri mutlaka tarih bilmeliydi. Tarihte neler olmuşsa onları iyi bilmek gelecekte hataya düşmeyi önleyebilirdi. Tabii gerekli ders çıkarılırsa…

      Bizans’ın başına gelenleri merakla dinleyen Anastasya, Aziz Vasili Baba’nın tam karşısında diz üstünde duruyordu. Vasili devam etti.

      “Batılıların evleri yağmalandı. Kaçamayanlar zalimce öldürüldü. Ahalinin sevinç gösterileri arasında Andronikos İstanbul’a girdi Fatih olarak…”

      Vasili o an, bir imparator gibi ayağa kalkıp yürür gibi yaptı.

      “Suçlular bir gecede yakalandı, hapishanelere kondu. Ana imparatoriçe ve Maria darağacında sallandırıldılar.”

      Anastasya o sırada babasını gördü. Nasıl da masum Vasili Baba’yı dinliyordu. Anastasya babasının o hâline acıdı. Gidip kucağına oturdu. Vasili, kızın kendisini kıskandırır gibi babasının kucağına oturmasını göz ucuyla seyretti. İçi burkuldu. Kalbi acıdı. Ama belli etmedi bir şey. Anastasya’nın eğitimine katkı için buradaydı. Hem kızın üstünde başkaca ne hak iddia edebilirdi ki?..

      “Saraydakiler toplandı, ruhaniler onların yanında yer aldı ve Andronikos da güya onları kırmayarak tevazu gösterileri içinde erguvani imparator elbisesini giymek zorunda kaldı.

      Böylece hükümdarlığı küçük Aleksios ile birlikte götüreceklerdi. Fakat iki ay sonra küçük imparator Andronikos’un adamları tarafından boğuldu ve cesedi denize atıldı. Deniz küçük çocuğun cesedini yuttu, dalgalar arasında kayboldu Aleksios..”

      Vasili kalktı, şarap kadehi sol elindeydi. Yürüdü, kameriyenin denizi daha iyi gören yerinden ufka doğru baktı. Deniz sakindi. Yakamozların kıpırtısı onun bir resim olmadığını, canlılığını ortaya koyuyordu.

      Vasili, bir süre dalgın dalgın denize baktı, baktı, baktı; neden sonra Anastasya’nın sesini duyunca kendine geldi.

      Anastasya da yerinden kalkmış yanına gelmişti. Bir müddettir ona sesleniyordu ama Vasili onu galiba duymamıştı.

      “Vasili Baba! Daldınız iyiden iyiye. Beni duyuyor musun?”

      “Ha evet dalmıştım.”

      “Neden daldınız?”

      “Şeyi hatırladım. Deniz, Aleksios’un cesedini dalgalarının arasından uzaklara götürdü de Andronikos’unkini götürmedi.”

      “Andronikos da mı aynı akıbetle karşılaştı?”

      Vasili’nin eski bir kitabı açıp sayfaları arasından okuyarak anlattıklarını hatırladı zangoç:

      “Ya işte asıl heyecanlı hikâye bu… Şifre burada… Lanet, Bizans’ın üstünden eksilmeyecek lanet burada…”

      Nihayet meraklı kızın zangoç babası da söze karışmıştı. Demek ki bu seanslar evvelce de olmuş diye düşündü Anastasya. Babasının da öğreticiliğe iştirak etmesi sevindirmişti kızını… Sevindirmiş miydi, yoksa bir acıma hissi mi?

      “Nasıl?”

      Anastasya daha çok merak etmeye başladı bu taht kavgalarını… Bizans oyunlarını…

      Vasili anlatmaya devam etti:

      “O sırada altmış yaşına gelmişti Andronikos. Buna rağmen Aleksios’un dul karısı -ki o da Aleksios’tan bir