Lâ Havle - Lütfî Divânı. Lütfü Şehsuvaroğlu. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Lütfü Şehsuvaroğlu
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-121-929-5
Скачать книгу
diyor Üsküdar’daki kardeş

      “Sen ki mağduruydun değil mi Eylüllerin?”

      Hayır diyorum, gak gak ediyorum, vak vak ediyorum

      Kimse beni edemez mağdur!

      Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim…

      Mavidir tozlarım, mavi nurdan bir ırmak gibi uçuşur.

      Medeniyet dirilişçiliğinin intikamla işi yok!

      Unuttun mu Topçu’nun söylediğini def’aten?

      “Hiç olur mu bir arada dinle kin?”

      Leküm diniküm veliye din.

      Herkes anayasasını alsın da gelsin…

      EYLÜL SENELERİ 1

      Bir uzak iklimdir yaşanan

      Güneş yerine ufukta görünen

      Bir kan okyanusudur şimdi

      Bu nedir gözlerimin önüne dolan

      Kaldirin perdeleri artik aradan

      Ne zaman bitecek hasretliğim

      Yolunu şaşirir mi hiç rehber

      Nerede dağ-bayir gezdirdiklerim

      Dokuzyüzelliyedili çocuklar, ya onlar

      Onlar yaşamadilar, yoktular

      Ne yârlerini buldular ne yerlerini

      Bir beton kafaste bin çocuk unutuldular

      … Bin sevda yüklüydü gönlü

      Bir kan okyanusudur şimdi…

      GÖLGELER 1 2

      Gölgeler gördüm bugün

      Âşina gölgeler

      Yıllar öncesinden bakar gibiydiler

      Gölgeler kovalıyor gölgemi

      Gölgeler gölgeme vuruyorlar

      Siyah fon kâğıdına yazı yazıyor

      Siyah adamların tuttuğu siyah kalemler

      Siyah mürekkepli

      Gölgeler gölgemden korkuyorlar

      Dağları gögede bırakan gölgeler

      Gözyaşının bile gölgesi var

      Ki hayatın tek kıymet-i harbiyesi

      Gölgeme düşüyorlar

      Gölgemi eziyor gözyaşları

      Neşeden kedere, yeisten ümide kadar

      Uzayıp giden meçhul ve âşikâr

      ve ne kadar mücerret ve müşahhas

      şeyler varsa hepsinin

      bir damla ifadesi gözyaşlarının

      da gölgesi var

                  Pamuktan hafif bulutların bile gölgesi sert kayalar olabilir

                  Sert kayaların gölgesi ıpılık bir göldür bazen

                  En korkusuzların gölgeleri bir mum aleviyle kaçışırlar oraya buraya

        Beton duvarların gölgesi gölgemi yok ettiler

        Gece de onları yok etti

        Musikinin gölgesi hakikatte şiirdir

        Ama bir türlü notaya dökülmez

        Ruhumda kaynayan nâmeler

        Hayatın gölgesi kapkaranlık ediverir mısraları

        Kaderini vaktin emrine terk etmiş gölgem

        Sonsuzluğa erişir gecede

        İlk ve son ışıklarda uzar ipince

        Sonsuzluktan çekip çıkarıldım

        Mesafem kısaldı

        Tek boyutum vardı-binbir boyutta

        Şaşakaldım

        Gün ışığında

      GÖLGELER 2 3

      İpliğini mumlar saraç

      Düğümünü atar cellad

      Bakracını atar cadı

      Yıldız gölgeleriyle dolu kuyuya

      Damarı titretir kan

      Ruh devşirir can bulur vücud

      Damarı eritir kan

      Ruh çekilir çürür vücud

      Güneşi gölgeler mi bulut

      Gölgeleeeer

      Güneşi öldürür mü bulut

      Öldürürse kul Tanrı’sını

      Öldürür güneşi bulut

      Ve sineğin gölgesi

      Nemrut’un kendisini

      Şiirin gölgesi şairi devirdi

      Toprağa uzandılar

      Gölgelenip asıllar

      Zaman “an”da noktalandı

      Kabına sığmayan zaman

      Bulut bulut akıp gitti

      Gayrilendi mevcudat

      HER CANDA BİR DAMLA KANIM 4

      Yıkılası dağlar ne göklere ulaşır

      Ne geçit verir yoluma

      Samanyolu uzar da efkarım gibi

      Kuşatır muhayyelemi

      Nabzı duyulur zamanın mor atlastan

      Yerin altı çağırır sanki

      Bir yanımız erer sırrına âlemin

      Uzanarak Samanyolu’na

      Ölümü yaşar bir yanımız hücre hücre

      Karışarak toprağa

      Her canda bir damla kanım

      PARANTEZ İÇİNDE ŞİİR 5

      Siz beni ne anlarsınız

      Saatin tik-takı peryodlu çalar

      Şairden tik-tak mısralar beklersiniz

         zaman akıp gider

         korkarız saniyelerin işleyişinden

      Oysa saatlerin farkında değilizdir

      Yıllar geçer de an gelir

      İşte o an geçmez vakit

      Bir ömür yaşanır bir günde

      gecenin yarısını geçmişim

      bekçi düdükleri ve gecenin yankısı

      kulaklarımda bir ağrı

      tepemde dolaşan bir sineğin vızıltısı

      yorgun parmakların çıtırtısı

      sonra


<p>1</p>

“Doğuş Edebiyat”ta 1982’de yayımlandı. Arakesitin ardından… Beton kafes, Mamak Askerî Cezaevi ve A Blok içindeki kafes… Dokuzyüzelliyedi doğumlu tutukluların oranı diğerlerinden daha fazla… “Eylül Seneleri” 12 Eylül 1980 İhtilali ile birlikte yaşanan arakesit iklimini anlatıyor. Eylül ki hazan mevsimi artık birkaç seneyi kuşatmıştır. 80 sonrası hep Eylül’dür.

<p>2</p>

“Gölgeler 1”, Atatürk Site Yurdu’ndaki odamızda yazıldı. O oda, üç yataklı bir oda idi. Gecenin bir vaktinde girdiğimiz ve yataklardan boş bulduğumuza ceset hâline gelmiş bedenimizi bıraktığımız bir yurt odası… Bazen Burhan, bazen Naci, bazen Mümtaz’er, bazen Haşim ya da genel merkezden başka bir arkadaş sızmıştır diğer yataklarda… Gecenin bir vaktinde uyandığında yahut sabah ezanında Burhan’ın dürtmeleriyle gözlerini açtığında göreceğin gölgeler hakkındadır…

<p>3</p>

“Gölgeler 2”, Yüksek Öğretmen Yurdu’ndaki odada yazıldı. Kül tablaları, sigara dumanları, kitap kokuları, genç dimağımızdan salınan kavramlar arasında bir yanda mücadele trafiği, toprağa verdiklerimiz, topraktan katılanlarla diğer yanda henüz yirmili yaş başlarının kavramsal inşası… İkisi de “Nizam-ı Alem”de yayımlandı; Derviş Edip müstearıyla…

<p>4</p>

12 Eylül öncesi atmosferini yansıtan bu şiirin, müsvedde hâlinde dururken farkına varıldı. “Kardeş Kalemler”in 2009 yılındaki sayılarından birinde yayımlandı.

<p>5</p>

Muhtemelen edebiyat dergileriyle ilk karşılaşma yıllarında yazıldı. Şair ağabeylerden alınan birtakım öğütlere karşılık gelen düşünceleri kapsıyor. Aslında kendine mahsus oluşun ilk kıvılcımları…