Âheste-seyr iken yolumuz düştü bir çöle.107
Sür'atle tayy için o beyâbân-ı vahşeti,
Hep yolcular fedâ ederek istirâhati,
Gitmektelerdi. Bir aralık bende meşye tâb,
Hiç kalmamış ki düşmüşüm artık zebûn-i hâb.108
Âvâre bir piyâdeyi bekler mi kaafile ?
Nâçâr şedd-i rahl edecek tâ be-merhale.109
Durmuş, diyordu, bir de uyandım ki, sârban:
«Kalk ey zavallı yolcu, uzaklaştı kârban!
Uykum benim de yok değil ammâ bu deşt-zâr,
Ârâmgâh olur mu ki bin türlü korku var?
Ser-menzil-i merâma varır, durmayıp giden;
Yoktur necât ümîdi bu çöller geçilmeden.
Heyhât, yolda böyle düşen uyku derdine,
Hep yolcular gider de kalır kendi kendine!»110
Vak'a hiç bir şey değildir; haklısın, lâkin düşün.
Başka bir düstûr-i hikmet var mı, insâf et, bugün?111
Varmak istersen -diyor Sa'dî- eğer bir maksada,
Tuttuğun yollar tükenmekten muarrâ olsa da;
Şedd-i rahl et, durmayıp git, yolda kalmaktan sakın!
Merd-i sâhib-azm için neymiş uzak, neymiş yakın?112
Hangi müşkildür ki, himmet olsun, âsân olmasın?
Hangi dehşettir ki insandan hirâsân olmasın?113
İbret al erbâb-ı ikdâmın bakıp âsârına:
Dağ dayanmaz erlerin dağlar söken ısrârına.114
Bir münevvim ses değil yer yer hurûşan velvele:
Fevc fevc akmakta insanlar bütün müstakbele.115
Nehr-i feyzâfeyz-i insâniyyetin âhengine
Uymadan, kaabil değildir düşmemek bir engine.116
Menzil-i maksûda varmazsın uyanmazsan eğer…
Var mı bak, yollarda hiç bîdâr olanlardan eser?117
İşte âtîdir o ser-menzil denen ârâmgâh;
Kârbân akvâm; çöl mâzî; atâlet sedd-i râh.118
Durma, mâzî bir mugaylanzâr-ı dehşetnâktir;
Git ki, âtî korkusuzdur, hem de kudsî hâktir!119
Çok şedâid iktihâm etmek gerektir, doğrudur…
Vehleten âvâre bir seyyahı yollar korkutur;
Korku, lâkin, azmi te'yîd eylemek îcâb eder:120
Kurtulursun şedd-i rahl etmiş de gitmişsen eğer.121
Çünkü düşmüşsün hayâtın -ezkazâ- feyfâsına,
Gitmen icab eyliyor tâ menzil-i aksâsına.122
Düşmemek mâdem elinden gelmemiş evvel senin,
Ölmeden olsun mu, ey miskin, bu çöller medfenin?123
İntihâr etmek değilse yolda durmak, gitmemek,
Âsûmandan refref indirsin demektir bir melek!124
«Leyse lil-insâni illâ mâ seâ» derken Hudâ;
Anlamam hiç meskenetten sen ne beklersin daha;125
Davran artık kârbânın arkasından durma, koş!
Mahv olursun bir dakikan geçse hattâ böyle boş.
Menzil almışlar da yorgun, belki senden bîmecâl!
Belki yok, elbette öyle! Sen ne etmiştin hayâl?126
Şöyle gözden geçse bir hilkat temâşâ-hânesi:
Çıkmıyor bir zerre fa'âliyyetin bîgânesi.127
Âsümânî, hâkdânî cümle mevcûdât için
Kurtuluş yok sa'y-i dâimden, terakkîden bugün.128
Yer çalışsın, gök çalışsın, sen sıkılmazsan otur!
Bunların hakkında bilmem bir bahânen var mı? Dur!
Mâsivâ bir şey midir, boş durmuyor Hâlik bile:
Bak tecellî eyliyor bin şe'n-i gûnâgûn ile.
Ey, bütün dünya ve mâfîhâ ayaktayken, yatan!
Leş misin, davranmıyorsun? Bâri Allah'tan utan!129
Hasır
Geçende, yayla civârında bir ufak cevelân
Bahânesiyle, bizim eski âşinâlardan
Bir attarın azıcık gitmek istedim yanına,
Ki her zaman beni dâvet ederdi dükkânına.
Biraz müsâhabeden sonra söktü müşteriler:
– Ver ordan on paralık zencefil, çöroğtu, biber.
Gecenki beş para borcumla on beş etmedi mi?
– Silik bu yirmilik almam…
– Uzatma gör işimi!
– Oğul, çabuk… Bana tiryak… Okunmuş olmalı ha!
Bizim çocuk, adı batsın, yılancık olmuş…
– Ya?
– Sübek kadar yüzü hütdağ kesildi!
– Vah vah vah!
– Hanım, geçer, nefes ettir…
–