“Çok iyi. Aynen devam. Bu yerleşim yerinde geliştirilmesi gereken çok şey var… Kişiler de…”
“Bilemiyorum.” dedi Anne aniden. Kendisine ve can dostlarına göre Avonlea ve sakinlerinde kolayca düzeltilebilir çok sayıda ufak kusur bulunuyordu. Ancak bunu Bay Harrison gibi neredeyse yabancı olan bir kişiden duymak tamamen farklıydı. “Avonlea hoş bir yer bence. İnsanları da aynı şekilde hoş.”
“Senin de öfke huyun var galiba.” yorumunu yaptı Bay Harrison. Karşısındaki kızarmış yanaklar ile öfkeli gözleri incelemişti. “Saçınla uyumludur diye düşünüyorum. Avonlea oldukça nezih bir yer, öyle olmasaydı buraya yerleşmezdim. Ama birkaç kusuru olduğunu sen de kabul edersin zannedersem.”
“Ben kusurlarına rağmen seviyorum.” dedi sadakatli Anne. “Kusuru olmayan mekânları ya da insanları sevmiyorum. Hakikaten mükemmel bir insanın hiç ilginç olmayacağını düşünüyorum. Bayan Milton White mükemmel bir insanla hiç tanışmadığını söylüyor; ama bir tanesi ile ilgili çok şey duymuş. O da kocasının ilk karısıymış. İlk eşi mükemmel olan bir adamla evlenmenin çok rahatsız edici olduğunu düşünmez miydiniz?”
“Mükemmel bir kadınla evli olmak çok daha fazla rahatsız edici olurdu.” dedi Bay Harrison ani ve bilinmeyen bir hararetle.
Çay bittiğinde Bay Harrison evde haftalarca yetecek kap kacak olduğunun garantisini verdiği hâlde Anne bulaşıkları yıkamak için ısrar etti. Yeri süpürmeyi de çok isterdi ancak görünürde bir süpürge yoktu ve Anne, bir süpürgenin mevcut olmamasından korktuğundan sormak istemedi.
“Arada bir gelip benimle konuşmalısın.” dedi Bay Harrison genç kız yanından ayrılırken. “Burası çok uzak değil ve insanlar komşuluk etmeli. Senin şu topluluğu merak ettim. Eğlenceli olacak galiba. İlk kimle uğraşacaksınız bakalım?”
“Biz insanlara karışmayacağız. Geliştirmek istediğimiz mekânlar sadece.” dedi Anne ağırbaşlı bir ses tonuyla. Bay Harrison’ın projesiyle dalga geçtiğinden şüpheleniyordu.
Anne gittiğinde Bay Harrison onu pencereden izledi. İnce bir kız silüeti, gün batımı sonrası parlaklığında kaygısız adımlarla geçiyordu tarlalardan.
“Ben huysuz, yalnız, sert ve yaşlı bir delikanlıyım.” dedi yüksek sesle. “Ama bu kızda bana kendimi genç hissettiren bir şey var. Üstelik bu duygu o kadar hoş ki bunu arada bir tekrar etmek isterim.”
“Kızıl kafalı süprüntü!” diye öttü Zencefil alay edercesine.
Bay Harrison papağanına doğru yumruğunu sıktı.
“Seni kaba kuş!” diye homurdandı. “Denizci kardeşim seni eve getirdiğinde keşke boynunu sıksaydım diyeceğim neredeyse. Başımı belaya sokmaktan vazgeçmeyecek misin?”
Gamsız bir şekilde eve dönen Anne, maceralarını uzun süreli yokluğundan endişelenen ve neredeyse onu aramaya çıkacak olan Marilla’ya anlattı.
“Dünya güzel bir yer değil mi Marilla?” diye sonuca vardı Anne mutlu hâlde. “Bayan Lynde geçen gün bu dünyanın bir şeye benzemediğinden şikâyet ediyordu. Güzel bir şeyin beklentisine girdiğinde bir şekilde hayal kırıklığına uğranılacağını söylüyordu. Belki de doğrudur bu dediği. Ama güzel tarafları da var. Kötü şeyler de her zaman beklenildiği gibi olmuyor. Neredeyse her zaman beklendiğinden daha iyi oluyorlar. Bu gece Bay Harrison’ın yanına gittiğimde korkunç düzeyde tatsız bir tecrübe bekliyordum. Fakat o oldukça kibardı ve neredeyse iyi vakit geçirdim. Eğer birbirimizi dikkate alırsak iyi arkadaşlar olacağımızı düşünüyorum. Her şey olabilecek en iyi şekilde gerçekleşti. Ama yine de bir daha asla kime ait olduğundan emin olmadığım bir ineği satmayacağım. Ayrıca papağanlardan da hoşlanmıyorum.”
BÖLÜM 4
FARKLI FİKİRLER
Bir akşam gün batımında Jane Andrews, Gilbert Blythe ve Anne Shirley, Huş Patikası adıyla bilinen bir orman kestirme yolunun ana caddeye çıktığı noktada zarifçe salınan ladin dallarının gölgelerinin altındaki bir çitin yanında oyalanıyorlardı. Jane, o öğleden sonrayı evinin yolunun bir kısmında kendisine eşlik eden Anne ile birlikte geçirmişti. Çitlerin bulunduğu noktada Gilbert ile karşılaşmış ve kaçınılmaz sabah hakkında konuşmaya başlamışlardı. Çünkü ertesi sabah eylülün ilk günüydü ve okullar açılacaktı. Jane, Newbridge’e, Gilbert ise White Sands’e gidecekti.
“Siz benden daha avantajlı durumdasınız.” diye iç çekti Anne. “İkiniz de sizi tanımayan öğrencilere ders vereceksiniz. Fakat ben eski sınıf arkadaşlarıma öğretmenlik yapacağım. Bayan Lynde, eğer başından itibaren aksi davranmazsam bir yabancıya gösterecekleri saygıyı bana göstermeyeceklerini söylüyor. Ama ben bir öğretmenin aksi davranmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu iş bana büyük bir sorumluluk gibi geliyor!”
“Bence bu işin üstesinden gelebiliriz.” dedi Jane teselli edercesine. Jane’in iyi örnek olma gibi bir hayali yoktu. Maaşını hakkıyla kazanmak, mütevelli heyetini mutlu etmek ve adını okul müfettişinin onur listesine yazdırmak derdindeydi. Jane’in bunun ötesinde bir amacı yoktu. “Asıl önemli olan düzeni sağlamak ve öğretmenin bunu yapabilmesi için birazcık aksi olması gerekir. Eğer öğrencilerim dediğimi yapmazlarsa onları cezalandıracağım biliyor musunuz?”
“Nasıl?”
“Tabii ki güzel bir dayakla.”
“Bunu yapmazsın Jane!” diye haykırdı hayrete düşen Anne. “Bunu yapamazsın Jane!”
“Yaparım ve yapabilirim, eğer hak ederlerse.” dedi Jane kararlılıkla.
“Ben bir çocuğa asla vuramam.” dedi Anne aynı kararlılıkla. “Bu yönteme kesinlikle inanmıyorum. Bayan Stacy hiçbirimize vurmadığı hâlde mükemmel bir düzen sağladı. Bay Phillips ise her zaman döverdi ama hiçbir şekilde düzen yoktu. Eğer ki dayak atmadan yapamayacak olursam öğretmenlik yapmayı denemeyeceğim. Bunu yönetmenin daha iyi yolları var. Ben öğrencilerimin sevgisini kazanmaya çalışacağım. Sonrasında da onlar zaten söyleyeceğim her şeyi yapmak isteyecekler.”
“Peki ya yapmazlarsa?” dedi gerçekçi Jane.
“Yine de onlara dayak atmam. Bunun bir faydası olmayacağına eminim. Öğrencilerini dövme sevgili Jane. Ne yaparlarsa yapsınlar dövme.”
“Peki, sen ne düşünüyorsun Gilbert?” diye sordu Jane. “Arada güzel bir dayak isteyen çocuklar yok mu sence?”
“Bir çocuğu, herhangi bir çocuğu dövmenin zalimce ve barbarca olduğunu düşünmüyor musun?” diye haykırdı Anne. Hararetinden yüzü kızarmıştı.
“Yani…” dedi Gilbert yavaşça. Hakiki kanaatleri ve Anne’in idealine yaklaşma arzusu arasına sıkışmıştı. “İki tarafla ilgili olarak söylenecekler var. Ben çocukları fazla dövmenin gerekli olduğuna inanmıyorum. Senin dediğin gibi öğrencileri idare etmenin daha iyi yolları olduğunu düşünüyorum Anne. Fiziksel cezaya son çare olarak başvurulmalı. Diğer taraftan Jane’in dediği gibi başka türlüsünden anlamayacak çocuklar da olur arada bir. Bu çocukların dayağa ihtiyacı vardır ve bununla geliştirilebilirler. Fiziksel ceza benim en son başvuracağım çare olacak.”
İki tarafı da memnun etmeye çalışan Gilbert, çoğu zaman olduğu gibi ikisine de yaranamadı. Jane başını savurdu.
“Yaramazlık yaptıklarında öğrencilerimi döveceğim. Bu onları ikna etmenin en kısa ve kolay yolu.”
Anne,