Efendiler, bu nutkun son cümleleri üzerinde dikkatle durulmaya değer. Refet Beyefendi, Yunanların İzmir’i işgalini geçici zannediyor ve savaş hâlinde olduğumuzu kabul etmiyor. Yunanlar İzmir’de kalırsa ve savaş hâline girilirse, başa çıkamayacağımız kanaatinde bulunuyor.
Bundan sonraki oturumda, Bursa temsilcilerinden Ahmet Nuri Bey, manda aleyhinde uzun bir konuşma yaptı. Hami Bey, buna daha uzun bir konuşmayla cevap verdi ve hakikaten pek uzun olan nutkunun sonlarına doğru, söylediklerini şu bilgileri vererek doğruluyordu:
“Fakat şimdi biraz da işin kesin bildiğim bir yanından bahsedeceğim. Meselenin bu safhasında, ilgili olan zat ile şahsen temas ettiğimden sözlerim tahmine değil, kesin bilgilere dayanıyor. İstanbul’dan hareketimden önce, eski Sadrazam İzzet Paşa hazretlerini ziyarete gitmiştim; her hâlde bir manda ihtiyacında bulunduğumuza kendileri de inanıyorlardı. Bendenizden de bu husustaki fikrimi sordular, ben de düşündüklerimi arz ettim; birkaç gün sonra bendenizi çağırtıp şu meseleyi izah ettiler: Suriye ve Adana bölgesinde dolaştıktan sonra, İstanbul’a gelip siyasi partilerin görüşlerini öğrenmeye çalışan Amerika Tahkikat Komisyonu üyeleri, İzzet Paşa’yı konağında ziyaretle Anadolu’daki millî teşkilatın Türk milletini temsil ettiğine inandıklarını ve Paşa’yı da (yani İzzet Paşa’yı) bu işin öncüsü bildiklerini söylemişler ve “Eğer siz Erzurum ve Sivas Kongrelerine Amerikan mandasını istettirecek olursanız, Amerika da Osmanlı Devleti’ni mandası altına almayı kabul edecektir.” demişler; Paşa bunu bendenize açıkladıktan sonra, bu milletin bir savaşa daha kudreti kalmadığından ve her hâlde böyle bir çareye başvurmak zorunda bulunduğumuzdan bahsetti ve Sivas’a gittiğim zaman, oradakilere bu durumu anlatmaklığımı tavsiye buyurdu. İzzet Paşa’nın kanaati de bu suretle istenilecek bir mandanın yüzde doksan ihtimalle kabul edileceği ve yalnız bizim için birtakım şartlar ileri sürmenin zaruri olduğu merkezindedir. Hatta Paşa, Amerika için milletinin arzusuna dayanmadan, mandayı kabul etmek mümkün olmadığından, Kongre’miz tarafından gösterilecek arzunun Avrupa devletlerine karşı Amerika lehinde bir dayanak noktası olacağını da söyledi. Bendeniz bu meseleyi İstanbul’dan şifreyle Erzurum’da Rauf Bey’e bildirdim. Mandanın cisminden çok ismine itiraz edenler, boşuna telaş ediyorlar, kelimenin önemi yoktur. Önemlilik, işin hakikatinde ve mahiyetindedir. Manda altına girdik demeyelim de isterlerse ‘Devlet-i ebed-müddet!’ (ebedî var olacak devlet) diyelim.”
Bu son söze cevap verenler arasında, Hüsrev Sami Bey’in şu sesi işitildi: “Fakat bizim bu çalışmalardan maksadımız kendimizi savunmak suretiyle ‘Devlet-i ebed-müddet’ olduğumuzu ispat etmektir!” Hami Bey, buna karşılık bir geriye dönüşü sezdirir tarzda cevap verirken, Kara Vasıf Bey söz aldı ve o günkü toplantının sonuna kadar konuştu. Vasıf Bey’in uzun sözlerinin kısasını, zabıtlara aynen geçmiş olan şu cümlelerle yüksek dikkatlerinize arz ediyorum: “Bütün devletler bizi tamamen müstakil bile bırakacaklarını söyleseler, yine bir dış desteğe muhtacız (Vasıf Bey, sözlerinin başında mandaya “dış destek” adını verelim demişti.). Dört yüz ile beş yüz milyon lira borcumuz var. Bu parayı kimse kimseye bağışlamaz; bize bunu ödeyiniz, diyecekler; hâlbuki bizim gelirlerimiz bunun faizine bile yetmez. O zaman güç bir durumda kalacağız. Bunun için, müstakil yaşamaya mali durumumuz elverişli değildir. Sonra, yanı başımızda bizi bölüşmeyi emel edinmiş hükûmetler var. Onların ihtirasları karşısında mahvoluruz! Parasız, ordusuz ne yapabiliriz? Onlar uçakla havada uçuyorlar, biz henüz kağnı arabasından kurtulamıyoruz. Onlar zırhlı yapıyor, biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz. Bu şartlarımızla bugün istiklalimizi kurtarsak bile yine günün birinde bizi bölüşürler.” Vasıf Bey, konuşmasını şu sözlerle bitiriyordu:
“… İstanbul’daki Amerikalılar ‘Mandadan korkmayınız, Cemiyetiakvam Nizamnamesi’nde (Milletler Cemiyeti Yasası) yer almıştır.’ diyorlar; işte bütün bu sebeplerden dolayı İngiltere’yi kendimize devamlı düşman ve Amerika’yı da en az kötülük gelebilecek bir devlet sayıyorum. Eğer uygun bulursanız, buradan İstanbul’daki temsilciye bir mektup yazıp gizlice bir heyet göndermek için bir torpido isteyebiliriz.”
Eylülün dokuzuncu salı günkü toplantıda, manda meselesine temas eden Rauf Bey’in zabıtlara geçen sözleri aynen şudur: “Bu manda meselesi hakkında şimdiye kadar gerek basın ve gerekse başka çevreler tarafından birçok sözler söylendi. Gerçi yüksek heyetiniz dış destek esasını kabul buyurduysa da bu desteği kimden isteyeceğimiz açıkça belirtilmedi; Amerika olduğu üstü kapalı anlatılıyorsa da benim kanaatimce doğrudan doğruya belirtilmesinde bir mahzur olamaz.”
Erzurum Kongresi Hiçbir Şekilde Manda Kabulü Hakkında Karar Vermiş Değildir
Bu sözlerden Rauf Bey’in görüşüyle gerek Sivas Kongresi heyetinin ve gerek Erzurum Kongresi heyetinin görüşleri arasında bir yanlış anlama olduğuna şüphe yoktur. Rauf Bey’in görüşünün yorumu olan bu sözlerini, gerek Erzurum ve gerek Sivas Kongreleri beyannamelerinin yedinci maddesindeki ifade şeklinden doğduğuna hükmolunabilir. Hakikaten bu maddenin ifade ediliş şeklinde, ihtimal ki mandacılıkta pek ileri giden ve sonu gelmez propagandalarıyla umumu karıştıranları susturmak ve belki bundan daha çok onların iddialarına bir cevap olmak üzere bir çeşit özellik vardır. Madde metni mantıkla okunur ve incelenirse, ne manda ne de Amerika’nın mandaterliğini istemek düşüncesinin bulunmadığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu noktayı açıkça göstermek için söz konusu maddeyi aynen hatırlatmak isterim:
Madde 7- Milletimiz çağdaş gayelerin büyüklüğüne inanır ve teknik, sınai ve iktisadi durumumuzu ve ihtiyacımızı takdir eder. Bu bakımdan devlet ve milletimizin içte ve dışta istiklali ve vatanımızın bütünlüğünü korunmak şartıyla altıncı maddede belirtilen sınırlar içinde milliyet esaslarına saygılı ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin teknik, sınai ve iktisadi yardımını memnunlukla karşılarız ve bu adaletli ve insanca şartları taşıyan bir barışın da bir an önce gerçekleşmesi, insanlığın selameti ve dünyanın huzuru adına en özlü millî gayemizdir.
Efendiler, bu maddenin hangi noktasında manda ve mandaterin Amerika olacağı fikri vardır? Olsa olsa “Herhangi devletin teknik, sınai ve iktisadi yardımını memnunlukla karşılarız.” sözlerinden manda fikrini çıkaranlar bulunabilir. Fakat mandanın mana ve maksadının bu olmadığı muhakkaktır. Her zaman ve bugün dahi, bu açıklık çerçevesinde yapılacak yardımları memnuniyetle karşılamaktayız ve karşılarız. Nitekim Ankara-Ereğli ve Keller-Diyarbakır demir yollarının yapımı için bir İsveç firmasının ve Kayseri-Sivas-Turhal hatlarının yapımı için de bir Belçika firmasının teknik, sınai, iktisadi yardımını memnunlukla kabul ettik ve mesela Ankara şehrinin ve diğer Anadolu şehirlerimizin bir an önce kurulup yapılmalarında ve bütün öteki demir yollarımızın, yollarımızın, limanlarımızın yapımları teklifinde bulunacak yabancı sermaye sahiplerinin yardımlarını memnuniyetle kabul ederiz. Yeter ki memleketimize sermaye getireceklerin devlet ve milletimizin içte ve dışta istiklalini ve vatanımızın bütünlüğünü bozmaya yönelmiş gizli emelleri olmasın. Bu maddede geçen “milliyet esaslarına saygılı ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devlet” ifadesinden Amerika Devleti manası çıkarılması da mümkün değildir. Çünkü bu esaslara saygılı dünya devletleri arasında yalnız Amerikalılar yoktur. Mesela İsveç Devleti, Belçika Devleti aynı vasıfta