Bunlara ilaveten soyu başlatan Şeker’in ve Şeker boyunun (Cengiz Aytmatov’un doğup büyüdüğü köyün adı da Şeker’dir) tarihteki Kırgızların sol kanadını temsil eden Kıtaylar adlı daha büyük bir boya mensup olduğunu söyleyebiliriz. Şeker ile Konçucok arasında onlarca nesil ve isim vardır, anlaşılan Aymatov bunları bilmiyordu.
Konçucok yoksul idi, ismi çarık giyen manası taşırdı. Onun oğlu Kimbildi girişken ve yerel şartlara göre varlıklı sayılabilecek biriydi. Onun oğlu Aytmat ise babasının varlığını koruyamasa da yoksul değildi, hatta Aytmatov’un çocukluğunda kalıntılarını gördüğü bir su değirmeni bile inşa etmişti.
“Ben dedemi göremedim ama dediklerine göre o hünerli biriymiş. Dikiş yapabiliyormuş, ilk dikiş makinesini köyümüze o getirmiş. Bu sebeple de ‘makineci Aytmat’ lakabı almış. Dedemin elinden hemen her iş gelirmiş, iyi kopuz çalarmış ve Arap alfabesini okumasını ve yazmasını bilirmiş. Bunca becerikliliğe rağmen yakasını bir türlü borçlardan kurtaramamış. Sonunda elindekileri tüketen dedem 12 yaşındaki oğlu Törökul ile yani babamla, demiryolu inşaatında çalışmak için Maymak istasyonuna gitmiş. Maymak istasyonundaki Rus yöneticilerin yardımıyla babam Avliya-Ata şehrindeki Rus Tüzem okuluna, daha sonra da Cambıl okuluna girmiş.” 3
Cengiz Aytmatov’un uzak dedelerinden biri hakkında daha bilgi vermek gerekiyor. Yazarın kız kardeşi Roza Aytmatova’nın anlattıklarına göre Kıtay boyu Kuba uul (Kuba oğulları) boyundan çoğalmıştır. Bir gün onun torununun torunu Karanay Çinlilere karşı kazandığı zaferden döndüğü sırada uzun zamandır beklediği güzel bir haber alır. Eşi bir oğul doğurmuştur. O gece ay başka bir şekilde doğar, yanı kutlu bir şekilde. Ardından çocuğa “Kut-Ay” ismi verilir. Kutay ismi zamanla Kıtay şeklinde telaffuz edilir olmuş. Kıtay boyunun ismi buradan gelmekteymiş.
Cengiz Aymatov ise kendi boyu hakkında ironik cevaplar verir. Hatta bu konu hakkında şöyle de bir şaka hatırlıyorum: Aytmatov yakın çevresinde atalarını sorduklarında “Ben, Çin (Kıtay) imparatorları soyundan geliyorum” diye şakayla gülerek cevap verirdi. Biz de bu şakaya gülerdik. Aslında Kıtay imparatorlarının Kırgız Kıtay boyuyla uzakdan yakından ilgili yoktur.
Belki de gülmekte hata yaptık, çünkü efsaneler sadece kurgu değildir, onların sanatsal bir gücü de vardır.
Bu efsanelerden birini Cengiz Aytmatov kendisi anlatmıştı. Bu efsaneye göre Kırgız savaşçı boylar Çin ülkesine sürekli baskınlar düzenlermiş. Çinliler ise onları durdurmak ve cezalandırmaya çalışırmış, ancak Kırgız boyları yüksek dağların ardında kaybolurmuş. Kovalamacalar dağ içlerine kadar sürermiş, ancak Kırgız boyları çok iyi gizlenirlermiş. Kırgız baskınları Çin imparatorunu bıktırmış. İmparator devlet erkânını toplayıp Kırgız hanıyla konuşup anlaşmak istemiş. İmparator ve han anlaşmışlar. Anlaşmaya göre Kırgızlar Çinlilere saldırmayacaklarına söz vermiş. İmparator ise kızlarından birini Kırgız hanına kocaya vermek için anlaşmışlar. Hanın bu Çinli prensesten bir oğlu olmuş. Bu çocuğu hanın diğer eşlerinden olan çocuklardan ayırmak için “Çinli kızın oğlu” adını vermişler. Daha kısa olması için “Çinlinin Oğlu” veya “Çinli” (Kıtay) adını vermişler. Bu çocuğun neslinden çoğalan Kırgız boyuna da Çinli (Kıtay) adını vermişler.4
Böylece, belki de Aytmatov’un dedelerinin kanında Çinli kanı akmıştır, hatta belki de Çin imparatorunun kanı. Cengiz Aytmatov’un damarlarında kimin kanı akarsa aksın kendisi ruhun Kağanı, sözün Padişahı olmuştur, tıpkı Olcas Süleymanov’un dediği gibi. Onun büyüklüğü imparatorluktan da yücedir.
Kıtay’ın oğlu doğar, Tulku. Tulku’dan Baytike, Buuday ve Bocogu Buuday dünyaya gelir. Baytike’nin torunları Tontogor ve Kıyra’dır. Tontogor Şeker’e gelir ve Aytmatovların ceddini başlatır. Ondan Kudaynazar, ondan da Asan ve Üsen ikizler dünyaya gelir. Asan’dan Tabıldı dünyaya gelir. Tabıldı’nın iki oğlu vardır: Konçucok ve Tanabay. Konçucok’tan Canalı ve Tınalı dünyaya gelir. Tınalı’nın oğlu Kimbildi’dir. Kimbildi’nin iki oğlu olur. Birimkul ve Aytmat.
Aytmat’ın ağabeyi Birimkul’un iki eşi varmış. Bunlardan üç oğlu dünyaya gelmiş. Alımkul, Ozubek ve Kerimbek. Aytmat ve Ayımkan çiftinden ise iki oğul, üç kız dünyaya gelmiş. Ayımkul, Törökul, Karagız, Gulayım ve Rıskulbek. Törökul’dan ise Cengiz, İlgiz, Lutsiya (Lusya) ve Rozaliya (Roza) dünyaya gelmiştir.
Törökul Aytmatov hakkında, elbette, onun uzak veya yakın akrabalarına kıyasla oldukça fazla bilgi mevcut, bu sebeple onun biyografisini ayrıntılı ele almamız gerekmez. Törökul Aytmatov’un sıkı bir bolşevik ve Leninci olduğunu, çağdaşları gibi Moskova’da Marksizm-Leninizm Enstitüsünde eğitim gördüğünü, Sovyet Kırgızistan’ında Komünist Parti içinde yüksek mevkilere sahip olduğunu belirtmemiz yeterlidir.
Onu yakından tanıyanların şahitliklerine bakılırsa, o iyi yürekli, akıllı, çalışkan ve dürüst biridir. Fotoğraflarına bakıldığında gözleri kahverengi, saçları siyahtır. Aytmatov gür saçlarını babasından, yüzünü ve gözlerini ise annesinden almıştır.
Bir politikacı olarak Törökul Aytmatov, Sovyet Kırgızistan’ın yetiştirdiği Türkistan’ın bağımsızlığını kalbinin derinliklerinde isteyen ilk önemli yöneticilerden biriydi. 1920’li yıllarda o zamanki Kırgız ve Kazak aydınları arasında Pantürkizmi benimsemiş Alaş Orda yapısı içerisinde büyük Turan’ı kurma fikri tartışılmaktaydı. Bu elbette hassas bir konu, üstelik Lenin birkaç kez Sovyetleri oluşturan bazı memleketlerin istemeleri halinde birlikten ayrılmalarına engel olunmamasını belirtmiştir. Elbette bu politik bir yaklaşımdır. Lenin bir yandan halkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi gerektiğini belirtiyordu, ancak ekonomik olarak güçsüz halkların Rusya’sız yapamayacağını da öngörmekteydi.
Bütün bunlara rağmen proleter dünyanın lideri Lenin yerel aydınların gerçek hedeflerini tam olarak değerlendirememiştir. Bağımsızlık düşüncesi hemen bazı Kafkas politik çevreleri tarafından benimsenmiş ve bazı oluşumlar ortaya çıkarılmıştı. Ancak artık Moskova’da farklı rüzgârların estiğini kestiremediler. Yeni lider Josef Stalin merkezî bir yönetim için tüm gücünü seferber etti ve kendi totaliter sistemini kurmaya başladı. Kendi bağımsızlığı doğrultusunda henüz fikir yürütmeye ve harekete geçmeye başlayan oluşumları lağvedip onları “halk düşmanı” gibi ağır bir suçlamayla karşı karşıya bıraktı. Böylece 1937-1938’lere gelindiğinde birçok bağımsızlık yanlısı aydın Stalin teröründen nasibini aldı. Düne kadar devletin yönetim kadrosunda bulunan ve birdenbire “halk düşmanı” ilan edilen Törökul Aytmatov da bu aydınlar arasında bulunmaktaydı. On yıl hapis cezası ve kurşuna dizilmek suretiyle verilen idam cezası sonrasında kabri ancak 50 yıl sonra ortaya çıkarılabilen aydınlar arasında Törökul Aytmatov da bulunmaktaydı.
Babasını çok erken kaybeden bir oğlun nasıl bir trajedi yaşadığını, bu trajedinin onun manevî dünyasında nasıl karşılık bulduğunu, bu psikolojik travmayı sadece tahmin edebiliriz. Cengiz Aytmatov babasını ondan koparan sistemden nefret ediyordu. İnsanlığa, insan sevgisine olan inancını kaybetmişti. Hatta bu sistem ona birçok ödül verdiğinde de ondan nefret etmekteydi. Öte yandan mevcut sistemin Kırgız halkı için birçok iyilik yaptığını da göz ardı edemiyor, halkın önüne büyük hedefler