Beşinci konferansın anlam ve önemi paha biçilmezdi. Öncelikle, Kazakistan topluluğu Asya ve Afrika kıtalarının kapitalizmin sömürüsünden kurtulduktan sonraki çehresini tam görebildi, edebiyat sanatının aniden açılıveren pınar gibi fışkırarak geniş bir ırmağa dönüşmeye başladığına şahit oldu. İkincisi, kucağını genişçe açan iki kıta ile Kazakistan’ın kalem ustalarını bir araya getirip dostluğun, arkadaşlığın ortak bayrağını yükseltti ve işbirliği kurma ve tercüman bulma olanağı sağladı. İşbirliği neticesinde bizim için Arap edebiyatının seçkin eserlerini kendi dilimizde, onlar için ise Kazak edebiyatının seçkin eserlerini kendi dillerinde okuma fırsatına götüren yol gözüktü. Söz konusu hayırlı işin gerçekleşmesinde Anvar’ın Asya ve Afrika edebiyatının Yusuf Sibai, Faid Ahmad Faid, Alex La Guma, Muin Bsisiu, Mahmut Derviş, Ousmane Sembene, Ngũgĩ wa Thiong ve diğer usta kalem sahipleri ile olan özel dostluk ilişkilerinin çok etkili olduğunu iyi biliriz. Ancak ne yazık ki kurulan parlak edebî ilişkilerimiz son yirmi yılda solup bitmiştir. Bağımsızlığımızı elde etmemizin bizim için tarihî açıdan çok değerli bir olay olduğu şüphesiz olmakla birlikte karşı karşıya kaldığımız ekonomik sorunlar yüzünden uzaklardaki Afrika kıtası şöyle dursun, yakınımızdaki eski Sovyetler Birliği ülkeleriyle olan kültürel ilişkilerimizin ancak iskeleti kalmıştır. Belirli aralıklarda düzenlenen on günlük edebiyat ve sanat günlerimiz de unutulmuştur. Eski ve yeni dönem şair ve yazarların yıl dönümleri vesilesiyle bir araya gelip mutluluğa eriştiğimiz günler de gerilerde kaldı. “Zamanı kim yönetecek…” demişti Abay…
Kalemdaş dostları: “Dünya haritasında Anvar’ın bulunduğu ülkeyi aramaktansa onun bulunmadığı ülkeyi aramak daha kolaydır” diye şaka yaptıkları gibi dünyanın altmış kadar ülkesini gezen Aneken; makale, hikâye ve romanlarını trenlerde, uçaklarda, gemilerde hatta arabalarda otururken yazmışa benzemektedir. Onun kalemine konu olmayan, anlamı ve önemi açıklanamayan mesele neredeyse yoktur. Her zaman büyük ve küçük kalemdaşlarının ilerisinde bulunarak yaşama olan sevgisinden midir halk ve toplum karşısındaki sorumluluğunu tam bilmesinden, hissetmesinden midir yoksa Sovyetler çapında çıkarılan “Literaturnaya Gazeta (Edebî Gazete)”, “Pravda (Hakikat)” gazeterlerinin Kazakistan’daki, Orta Asya’daki temsilcisi, muhabiri görevinden iyi istifade edebilmesinden midir bilinmez ama neticede döneminin nice çok elzem ve karmaşık konularını herkesten önce ve cesurca kaleme almıştır. 1950 – 1960 yıllarındaki makaleleri, deneme, söyleşileri incelendiğinde Sovyet politikasının lise mezunu Kazak gençlerinin anne ve babaları gibi çoban olmalarını amaçlayan “Lise diplomalarıyla hayvan çiftliklerine” gibi imalı sloganlarını desteklemediğini, gençlerin kendi istedikleri yüksek eğitim kurumlarına gitmeleri, ekonominin tüm alanlarında çalışmaları gerektiği görüşüne sahip olduğunu görmek mümkündür. Bu durumun ülkenin yarını için önemli olduğunu ilk söyleyen Aneken olmuştur. Moskova’daki yüksek öğretim kurumları öğrencileri Aymukan Tavjanov, Bolat-han Tayjanov, Murat Avezov’un kurduğu “Jas Tulpar (Genç Tulpar)” cemiyeti Almatı’daki özellikle de siyasetçiler tarafından takibe alındıklarında halkın çıkarı için çalışan düşünceli gençleri herkesten önce koruyan Aneken olmuştur. O, Abay’ın memleketinde zoraki açılan Semey Poligonu’ndaki atom bombası denemelerinin insanlara, havaya, toprağa, suya sadece deneme yapıldığı dönemde değil, gelecekte de çok zarar vereceğini ilk dile getirenlerden olmuştur. Aral Denizi’nin durumu için de çok endişelenmiştir. Kazak bilimi ve eğitimi, kültürü, ekonomisi, iç ve dış siyaseti, eski ve yeni tarihi, halkın genel yapısı, gelenek ve görenekleri, yaşam tarzı hakkında çok derin ve mükemmel fikirlerin sahibi olmuştur. Korkut, Muhammed El-Farabi, Abay, Şakarim, Kurmangazı, Jambıl, Mahambet, Çokan, Mustafa Çokay, Ahmet, Jüsip, Mirjakıp, Magjan, Sa-ken, İlyas, Beyimbet, Muhtar gibi şahsiyetlerin yaşamları hakkında yararlı bilgiler sunmuştur. İlyas Yesenberlin’in, Mukagali Makatayev’in… edebî ustalıklarından söz etmiştir. Fyodor Dostoyevksiy, Mihail Şolohov, Mirzo Tursunzode, Sadriddin Ayni, Oles Honchar ve Cengiz Aytmatov’un eserlerini edebî eleştiri şartlarına uygun bir şekilde inceleyerek takdir etmiştir. Yabancı edebiyat klasikleri hakkında verdiği bilgiler v.s. hepsi hepsi bilgilendirme açısından çok değerli çalışmalardır. Saken Seyfullin’in, Beyimbet Maylin’in birkaç öyküsünü Rusçaya çevirmesi (arasında Maylin’in “Şuganın Belgisi (Şuga’nın İşareti)” uzun öyküsü de vardır) pek çoğumuzun hâlâ bilmediğimiz hizmetlerindendir.
Kazak Edebiyatı Gazetesi’ne: “Mustafa Çokayev… O kimdir?” adlı iki sayfalık makale yayımlayarak (M. Çokay siyaseten aklanmadan önce.)Siyasetçi, Delikanlı, Kahraman Mustafa Çokay hakkında açık ve bol bilgiler sunup Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nden cesur bir şekilde onu aklamasını talep etmesi de takdire şayan mertliklerinden biridir…
Muhtar Avezov’un candan ön sözünün bulunduğu ve “Künge Bet Algan Keruven (Güneşe Doğru Giden Kervan)” adlı öyküsü ile başlayan hikâyeleri, “Ustazdın Oraluvı (Üstadın Dönüşü)”, “Mahambettin Jebesi (Mahambet’in Oku)”, “Otrardan Jetken Sıy (Otrar’dan Gelen Armağan)”, “Javşı (Elçi)” romanları, yayımlanmış değişik makalelerinin hepsi eşsiz ve değerli hazinelerdir. Ayrıca nice kalabalık gruplar karşısında kınından çekip çıkarılmış kılıç gibi parlayarak söylediği yararlı sözlerine değinmemek de mümkün değildir. Ne yazık ki bizim de pek çok defa duyduğumuz o sözlerin hepsi yazıya, kayda geçirilmemiştir.
Vatanseverlik. Vatanı en içten duygularla sevmek. Aneken’in bu duygusu, örneğin benim için özleme dönüşmüştür. Vatanını Aneken gibi sevenlerin sayısı maalesef son zamanlarda azalmıştır. İyi ve yetenekli avcı kuşların çoğu becerilerini iyi kullanamadıklarından kanatları bükülerek, korkak olup elden beslenmeye alışmış zavallı kartala benzemeye başlamışlardır. Hatta sıradan tavuk oldukları bile söylenebilir. Anvar’da ise ülkenin onuru, halkın onuru söz konusu olduğunda kan içinde kalıp yaralandığına bakmaksızın canını feda edecek güç ve kuvvet vardı. Muhammed El-Farabi’nin Özbek kökenli olduğu sonucuna varılacağı zaman; bilgenin Kazak, kökenli olduğunu tanınmış bilim adamı A. Gafurov’un yardımına dayanarak ispatlayan ve yüce atamızın doğumunun 1100. yıldönümünün Almatı’da dünya çapında kutlanmasını sağlayan yine Anvar olmuştur. Bu vatanseverliği tarihimize geçmiş ve değerini bulmuştur.
Pakistan’ın usta ressamı Salih Ayın, 1967 yılında, yurt dışına yaptığı iş gezilerinden birinde Karaçi Şehri’ne yolu düşen Anvar’ı Merkez Bankası binasındaki resim galerisine götürmüş. İç duvara yağlı boya ile yapılan eski resimler arasında siması Kazaklara benzeyen birinin elinde dombıra tutan resmini gören Aneken’in “Bu kimdir?” sorusuna Salih, “Bu, Ebu Nasr Muhammed El-Farabi’dir. İbn-i Sina başta olmak üzere tüm bilgelerin ikinci üstadıdır. Bizim buradaki kütüphanemizde Aristo’nun, Öklid’in, Batlamyus’un eserleri üzerine yazdığı açıklamaları, kendisine ait pek çok el yazmaları mevcuttur” cevabını vermiştir. Anvar’ın o anda nasıl bir duyguya kapıldığını tahmin edebilir misiniz? O, Ayın’dan söz konusu resmin bir örneğini isteyip ülkeye döner dönmez resim ustalarımızdan Bek Ibırayev’e anlatarak Farabi’nin resmini çizdirir ve böylece ilk olarak atamızın çok değerli suretini yaptırmış olur. Bilge şahsiyetin bilimsel eserlerini araştıran, inceleyen bilim adamı Akjan Maşanov ağabeyimiz ile birlikte El-Farabi eserlerinin tanınmasında çok çaba sarf etti. Onun hakkında “Ustazdın Oraluvı (Üstadın Dönüşü)”adlı romanı yazdı. Adı geçen