“…O7, içindeki derdi böylece döktükten sonra biraz keyiflendi ve neşeli bir sesle:
“Benim için başını tehlikeye sokan Anvar’a cesur davranışından dolayı minnettarım ve öbür dünyada da minnettar olacağım.”
“O ne yaptı?”
“Şayet o, kaçmam için değişik yöntem bulmasaydı benim şimdi Moskova’nın şu baş köşesinde değil, Almatı’daki hapishane hücrelerinden birinde oturma ihtimalim vardı” dedi ve saatine baktı…”cümlelerini okuduğumda yüzlerini asıp dudaklarını sarkıtarak gittiklerine şahit oldum. Ancak onların affedilmesi zor tepkilerine, kayıtsız kalışlarına şaşırmamak da gerekir. Milletinin yüce şairi hakkında bilgi ile dolu tarihî eser yazarak dünya edebiyatında rastlanmayan süreci başlatan akademi üyesi, yazar, Stalin Ödülü sahibi Muhan’ın peşine düşüp ülkesini terk etmek zorunda bırakan, Bilimler Akademisi ile Devlet Üniversitesi’ndeki görevlerinden atan o dönem Kazaklarının bugünkü neslinden hayır ummak doğru değildir.
Muhan’ın, Akademi’den atılmasına gerekçe olan belgede şunlar kaydedilmiştir:
Kazak SSC Bilimler Akademisi Kurulu’nun 06. 04. 1953 Tarihli ve Kazak SSC Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Bölümü 1953 Yılı Çalışmaları Raporu Üzerine Kararı
3.“Kazak Edebiyatı Tarihi” eserinin 1. cildi çalışmalarında gösterdiği ihmalkârlık ve işleri aksatmalarından dolayı Kazak SSC Bilimler Akademisi üyesi M. Avezov, Sosyal Bilimler Bölümü Bürosu’ndan çıkarılacaktır.
Kazak SSC Bilimler Akademisi üyesi, Akademi Başkan Yardımcısı M. İ. Goryayev.
Kazak SSC Bilimler Akademisiüyesi, Akademi Baş Bilim Sekreteri D. V. Sokolskiy.
(Kazak SSC Bilimler AkademisiArşivi, Bölüm 2, Döküm 10, Dosya 53, Varak 23, 26,27)
Üniversiteden atılması ise Beysebay Kenjebayev ağabeyimizin hatıralarında kısaca şöyle anlatılmıştır:
“1953 yılı. Mart ayı. Muhan ikimiz milliyetçi olarak suçlandık ve bir kararla Kazak Devlet Üniversitesi’ndeki görevimizden atıldık. Bir iki gün sonra o Moskova’nın yolunu tuttu.” (“Akıl-Oy Ağamız (Akıl ve Fikir Ağabeyimiz)”. “Muhtar Avezov Turalı Yestelikter (Muhtar Avezov Hakkında Anılar)”, Jazuşı Yayınevi, 1997).
Buradaki “Bir iki gün sonra o Moskova’nın yolunu tuttu” bilgisi yanlıştır. Muhan Mart ayında Moskova’da olsaydı aşağıda anlatılacak konferansa katılmamış olurdu.
Muhan’ı suçlamanın en kötüsü ve sonuncusu Bilimler Akademisi ile Yazarlar Birliği işbirliğinde Kazak destanı üzerine 11-15 Nisan 1953 tarihleri arasında düzenlenen konferans olmuştur. Konferansın açılışı Akademi Başkanı Dinmuhammed Konayev tarafından yapılıp yazar Malik Gabdullin ve bilim insanı Musatay Akınjanov bildiri sunar. Beş gün boyunca Muhan hedefe alınır ve “burjuva, feodalite yanlısı, milliyetçi” damgaları vurulup suçlanır. Söz gelimi, M. Gabdullin şunları söyler (konferans Rusça yapılmıştır):
“1947 yılında toplumumuz tarafından kınanan “Zar Zaman (Zor Dönem)” edebiyat teorisini ilk olarak ortaya atan ve onun propagandasını yapan ilk Kazak edebiyatçısı kimdir? Profesör Avezov’dur.
“Han Kene” piyesi ve diğer eserleri kaleme alarak halkı susturan Kenesarı ve Navrızbay’ı yücelten ilk Kazak edebiyatçısı kimdir? Profesör Avezov’dur.
1951 yılında toplumumuz tarafından kınanan “Abay’ın Şiirsel Ekolü” teorisini ortaya atıp uzun süre propagandasını yapan ve öven ilk Kazak edebiyatçısı kimdir? Profesör Avezov’dur.
Yedige hakkındaki, Şora ile Kenesarı hakkındaki, Korkut ve diğerleri hakkındaki oldukça gerici, anti ulusal şiir ve efsaneleri araştıran ve yaymaya çalışan ilk Kazak edebiyatçısı kimdir? Profesör Avezov’dur.
Bu gerçekler neyi göstermektedir? Bunların hepsi Profesör Avezov’un burjuva ve milliyetçi görüşlere sahip olduğunu göstermektedir. Bilindiği gibi gerçekler acıdır. Gerçeği hiç bir düzen ve dolapla kapatamazsın”.
Devlet İstihbarat Teşkilatı’nın gözetim ve takip altındaki Muhtar Avezov’u tutuklamaya dair gizli bir karar çıkarması söz konusu konferanstan sonra olmuştur. Kararın çıkarıldığı o dönemler ise istihbaratta çalışan Abdolla Kılışbayev’den (Anvar’ın ağabeyidir, ancak anne tarafından dedesi büyütmüş ve kendi soyadına kaydettirmiştir) öğrenilir ve Muhan için endişelenen Anvar gurubu, derhâl yazarı kurtarma operasyonu planlarını gerçekleştirmeye girişir. Onlar üç çeşit plan yaparlar: İlki Muhan’ı Tastak Semti’nde hazırlanan evde gizlemek; ikincisi Kırgızistan’daki veya Özbekistan’daki dostlarına ulaştırmak; üçüncüsü, Anvar tarafından önerilir, Moskova’daki dostu Aleksandr Fadeyev’e göndermek. “Şu durumda Avezov’u Fadeyev’den başka kimse koruyamaz.” der Anvar. Sonunda üçüncü planı gerçekleştirme üzerine anlaşıp SSCB Yüksek Kurulu milletvekili Kalibek Kuvanışbayev adına uçak bileti alınır ve yazar geceleyin Moskova’ya gönderilir. Kuvanışbayev’in milletvekili kimliğini getirme konusunda kardeşi gibi yakın olan Abdolla; bilet alma ve uçağa bindirme konusunda ise Anvar grubundaki bir Rus öğrencinin hava alanında çalışan ablası yardım eder.
(Muhan’ın eli uzun İstihbarat Teşkilatı’na nasıl yakalanmadan gittiği konusu “Dünyaca tanınan Anvar”, “İki hikâye”adlı çalışmalarımda ayrıntılı olarak anlatıldığından burada tekrar etme gereği duyulmamaktadır.)
…Evet, Aleksandr Fadeyev tarafından korunan Muhtar Avezov, ülkeye 1954 yılının yazında döner.
Bir gün Aneken’e o çok riskli kahramanlığını Hocasının zamanında nasıl değerlendirdiğini merak ederek sorduğumda kalemdaş ağabeyim:
“Babacığım sen de ne tuhafmışsın… Muhan, Muhtar ağabey büyük şahsiyettir, bizim küçük hizmetlerimize önem vermesi gerekmez.” dedi.“Babacığım”ı, lafın gelişine göre söylemişti.
“Aneke, siz de tuhafmışsınız. Kendisini büyük dertten, kötü bir ecelden koruyan insana teşekkür etmesi gerekmez mi?” diye üstelediğimde:
“Muhan, kaderi ülkemizin kaderi gibi zor olan bir insandır. Biz tam tanıyamadık. “Ben Muhan’ın öğrencisi idim”, “Muhan benim Hocam idi” ifadelerinden fazlasını söyleyemiyoruz. Bize Abay’ı tanıtan ve yücelten Muhan gibi olamasak da Abay’ın “Olamıyorsan da benzemeye çalış, bir âlimi görürsen. Öyle olmak nerede deme ki ilmi seversen” sözlerine kulak verip gerçek Muhan’ı tanıtmaya çalışmalı, öykü veya roman, uzun hikâye veya uzun şiirler kaleme almamız gerekir. Bu bizim borcumuzdur. Yapabilirsem ben de yazmayı denemek istiyorum. Kendi yaşamımdan olabilir. Binlerce eş ve dostlarımın yaşamından olabilir. Biz de kaderin cilvesini az çekmedik ya… Böylece “Tanım (İdrak)” adıyla uzun hikâye yazmaya başladım. Muhan hakkında yazacağım roman için bir hazırlık olabilir. Daha sonra tevekkül etmek istiyorum… Bilemiyorum… Muhan beni koruyor gibime geliyor.” dedi, sorumun tam cevabını vermedi. Yapıcı olmayan, doğal mütevazılığını sergiledi bir daha. Anladım ve “İnsanlığın Aristo’dan sonraki ikinci üstadı Ebu Nasr el-Farabi’nin, savaşçı şair Mahambet Ötemisulı’nın yaşamları hakkında roman yazmış kalem ustası, önce Hocası, ardından koruyucusu ve akıl hocası olan Muhan hakkında neden yazamasın ki” diye geçirdim aklımdan. Peşinden kendi