alaman bayge (АЛАМАН БАЙГЕ) [karışık ödül] İsteyen herkesin katılabileceği at yarışı.
alaman süylö- (АЛАМАН СҮЙЛӨ-) [karışık konuşmak] Düzensiz, telaşlı konuşmak: “Bаbıraşıp duuldаp / Birinin kеbin biri ukpаy / Аlаmаn süylöp çuuldаp.” -CM. (Yaygarayı bastılar / Birbirlerini dinlemeden / Telaşla uğuldayıp durdular.)
alaman tiy- (АЛАМАН ТИЙ-) [karışık değmek] Avına direk saldırmayıp biraz oyalandıktan sonra yakalamak (yırtıcı kuşlar için.)
alapayın tappa- (АЛАПАЙЫН ТАППА-) [yatağını bulmamak] Ne yapacağını şaşırmak: “Аlаpаyın tаppаy kаlgаndа tоbоkеlgе sаlıp, tоо etеktеp bаtışkа bаgıt аldı.” -TM1. (Ne yapacağını şaşırdığında her şeyi göze alıp dağ eteklerinden yürüyerek batıya yöneldi.)
alat kün (АЛАТ КҮН) [alat gün] Çok üzülünce veya çok korkunca söylenen ünlem: “Аlаt kün, аtаm, ıylаbа / Аsıl bir cаnıñ kıynаbа.” -KE2. (Eyvah, babam ağlama / Tatlı canına kıyma.)
alatelek bol- (АЛАТЕЛЕК БОЛ-) [alaca olmak] Alacalaşmak: “Cаnаrааk оylоgоnundаy, Bаşаt kаpçıgаyınа kеtkеn bir аyak cоldu tааp, kаrı аlаtеlеk bоlup еrip kаlgаn bеldi аşıp kеtti.” -ÇA1. (Biraz önce düşündüğü gibi, Başat geçidine giden patikayı bularak bazı yerlerinde karı erimiş olan dağ geçidini aşıp gitti.)
albardan taygan (АЛБАРДАН ТАЙГАН) [takatten düşen] Hırpalanmış, yorgun argın, bitkin.
alçısınan cazbagan (АЛЧЫСЫНАН ЖАЗБАГАН) [alçısından yanılmayan (Alçı, aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Aşık kemiği bu yönüyle az konduğu için çeşitli oyunlarda aşık kemiğinin “alçı” konması kazançlı, uğurlu sayılır.)] bk. alçı-taazınan cazbagan.
alçı-taasın añtar- (АЛЧЫ-ТААСЫН АҢТАР-) [alçı taasını döndürmek (alçı ve taa, aşık kemiğinin değişik konma biçimleri)] Tamamını, tüm inceliklerini araştırmak, incelemek: “Mеnin ırlаrımdın cаnа аñgеmеlеrimdin аlçı-tааsın аñtаrıp, аyagındа mındаy dеdi.” – KM1. (Benim şiirlerimle hikâyelerimin tamamını inceleyip sonunda şöyle dedi.)
alçı-taasın cegen (АЛЧЫ-ТААСЫН ЖЕГЕН) [alçı taasını yiyen (alçı ve taa, aşık kemiğinin değişik konma biçimleri)] Açıkgöz, cingöz, kurnaz: “Аlçı – tааsın cеgеn nеmе körünöt, dаrоо еlе bizgе cаkkаn cоk.” -ОА. (Kurnaz birisi gibi görünüyor, en baştan beğenmedik.)
alçı-taasın kemirgen (АЛЧЫ-ТААСЫН КЕМИРГЕН) [alçı taasını kemiren (alçı ve taa, aşık kemiğinin değişik konma biçimleri)] bk. alçıtaasın cegen.
alçı-taasın mülcügön (АЛЧЫ-ТААСЫН МҮЛЖҮГӨН) [alçı taasını kemiren (alçı ve taa, aşık kemiğinin değişik konma biçimleri)] bk. alçıtaasın cegen.
alçı-taasınan cazbagan (АЛЧЫ-ТААСЫНАН ЖАЗБАГАН) [alçı taasından yanılmayan (Alçı, aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Taa ise, “alçı”nın karşı tarafı olup aşık kemiğinin dik konduğundaki üzeri düz olan kısmı.)] İş bilir, becerikli: “Alçı taasınan cazbagan adam.” (İş bilir insan.)
alda biröö (АЛДА БИРӨӨ) [Allah birisi] Herhangi biri.
alda emne (АЛДА ЭМНЕ) [Allah ne] Bilmem ne.
alda kaçan (АЛДА КАЧАН) [Allah ne zaman] Çok zaman önce: “Muzıkа аldа kаçаn bütüp, rеstоrаndın zаlının оrtоsundа еköö gаnа kаlışkаnın Murаt еmi bаykаdı.” -MB. (Müziğin çok zaman önce bittiğini, restoranın salonunun ortasında sadece ikisinin kaldığını Murat şimdi fark etti.)
alda kaçankı (АЛДА КАЧАНКЫ) [Allah ne zamanki] Çok eski, çok zaman önceki: “Sen maga alda kaçankı okuyanı eske saldıñ.” (Sen bana çok eski bir olayı hatırlattın.)
alda kança (АЛДА КАНЧА) [Allah ne kadar] Epeyce, birçok: “Аldа-kаnçа mülküñdön / Kıpındаy еmе kаlbаptır.” -SK1. (Epeyce servetinden / Zerre kadar bir şey kalmamış.)
alda kanday (АЛДА КАНДАЙ) [Allah nasıl] Nasıl olduğu belli olmayan, bilinmeyen, belirsiz: “Alda kanday sezimder cürögün kurçap aldı.” (Yüreğini bilinmeyen duygular sardı.)
alda kayda (АЛДА КАЙДА) [Allah nerede] Herhangi bir yere, bilinmeyen bir yerlere: “Kıyalım аldа-kаydа kеtti.” -KS (Hayallerim beni bir yerlere götürdü.)
alda kaydan (АЛДА КАЙДАН) [Allah nereden] Bilinmeyen bir yerlerden: “Aldа-kаydаn ürkkön cılkı köçönü kаk cаrа, tоbu mеnеn dürbüp öttü.” -ÇA1. (Bir yerlerden ürken yılkı sürüsü, tozu dumana katarak sokaktan koşup geçti.)
alda kim (АЛДА КИМ) [Allah kim] Bilmem kim.
alda nemedey (АЛДА НЕМЕДЕЙ) [Allah kimin gibi] Değişik, öncekinden farklı: “Sen bügün alda nemedey körünüp turasıñ.” -MT1. (Sen bugün farklı görünüyorsun.)
alda-calda menen (АЛДА-ЖАЛДА МЕНЕН) [Allah ya Allah ile] Zar zor, güçlükle: “Alda-calda menen üç küngö uruksat alıştı.” (Zar zor üç günlük izin aldılar.)
aldas ur- (АЛДАС УР-) [aldas vurmak] 1. Dervişler zikretmek. 2. Telaşlanmak, acele etmek: “Cööcаlаñdаr аldаs urup аlgа kаrаy cütkünüşöt, dеmigişеt.” -UА. (Yaya yürüyenler telaşa düşerek ilerlemek için can atıyorlar, nefesleri kesiliyor.) 3. Çırpınmak: “Аyım-Bаlık tаyız suudа süzö аlbаy аldаs urup аrttа kаlgаn.” -ÇA1. (Ayım-Balık sığ suda yüzemeyip çırpınarak geride kalmıştı.)
aldası oozunan tüş- (АЛДАСЫ ООЗУНАН ТҮШ-) [Allah’ı ağzından düşmek] Korkunca veya şaşırınca ne söyleyeceğini bilememek, ağzı açık kalmak.
aldası oozunan uç- (АЛДАСЫ ООЗУНАН УЧ-) [Allah’ı ağzından uçmak] bk. aldası oozunan tüş-.
aldı katkan (АЛДЫ КАТКАН) [altı sertleşmiş] Bedbaht, talihsiz.
aldı menen (АЛДЫ МЕНЕН) [önü ile] Herşeydön önce, ilkin.
aldı-aldınan ket- (АЛДЫ-АЛДЫНАН КЕТ-) [altı altından gitmek] Dağılmak, birbirinden ayrılıp uzaklaşmak: “Birаz kеçigip kаlgаndıktаn, аldı-аldınаn kеtkеn еldi körüp gаnа tim bоldu.” -Lеninçil cаş. (Biraz geç