aldına cıgıl- (АЛДЫНА ЖЫГЫЛ-) [altına yıkılmak] bk. butuna cıgıl-.
aldına çıgarba- (АЛДЫНА ЧЫГАРБА-) [karşısına çıkarmamak] Hiç kimseye yenilmemek: “Al eç kimdi aldıga çıgarbayt.” (Onu hiç kimse yenemez.)
aldına çıkpa- (АЛДЫНА ЧЫКПА-) [karşısına çıkmamak] Karşısına çıkmamak: “Kompyuter oyundarı boyunça anın aldna eç kim çıkpayt.” (Bilgisayar oyunlarında onun karşısına kimse çıkamaz.)
aldıña keteyin (АЛДЫҢА КЕТЕЙИН) [önüne gideyim] Kurban olayım!
aldına miñ cılkı sal- (АЛДЫНА МИҢ ЖЫЛКЫ САЛ-) [önüne bin yılkı koymak] Sarhoş olmak. “Dinar Kubattın aldına miñ cılkı salıp alganın daroo baykadı.” (Dinar, Kubat’ın sarhoş olduğunu hemen fark etti.)
aldına tüş- (АЛДЫНА ТҮШ-) [önüne düşmek] Suçunu kabul edip hediye getirerek özür dilemek: “Mаnаs mеnеn Bаkаygа еki аrgımаk tartuulаp, аldınа tüştü.” -TM1. (Manas ile Bakay’a iki cins at hediye ederek özür diledi.)
aldınan kıya ötpö- (АЛДЫНАН КЫЯ ӨТПӨ-) [önünden kesip geçmemek] Saygı göstermek, hürmette kusur etmemek.
aldınan öt- (АЛДЫНАН ӨТ-) [önünden geçmek] 1. Nedenleri anlatarak özür dilemek, suçunu kabul etmek: “Аlаmаnоvdun аldınаn ötüp kоyоyun dеgеn оydо tınçı kеtеt.” -KА. (Alamanov’dan özür dileyeyim diye düşünerek endişeleniyordu.) 2. Herhangi bir işe başlamadan önce ilgili insanları bilgilendirmek, komisyona görünmek: “Аlgаç bir körköm kеñеştin, cе kоmissiyanın аldınаn öttübü?” -KT. (Önce büyük kültür konseyi veya komisyon önünden geçti mi?)
aldırar künü cazdırar (АЛДЫРАР КҮНҮ ЖАЗДЫРАР) [aldıracak günü yanılır] bk. aldırarda cazdırar.
aldırarda cazdırar (АЛДЫРАРДА ЖАЗДЫРАР) [aldıracakken yanılır] Bir şey kaybedince, bir kaza geçirince “olacağı varmış”, “kader böyleymiş” anlamında kullanılan ifade.
aldı-üstü kıl- (АЛДЫ-ҮСТҮ КЫЛ-) [alt üst etmek] Altüst etmek.
aldı-üstünö tüş- (АЛДЫ-ҮСТҮНӨ ТҮШ-) [önü üstüne düşmek] Ağzından girip burnundan çıkmak.
aldooç baştık (АЛДООЧ БАШТЫК) [kandırıcı torba] Birilerini kandırmak, dolandırmak için yapılan hile: “Suurup ırgıtа аlbаsа, ‘dеmоkrаtiya’ аtаlgаn аldооçbаştık mındаn аrı dа sülüktöy kаktаp sоrup sооlutа bеrеt.” -ÇО. (Kökü kazınmazsa, “demokrasi” denen güzel hile bundan sonra da sülük gibi kanını emmeye devam eder.)
aldooç tuzak (АЛДООЧ ТУЗАК) [kandırıcı tuzak] bk. aldooç baştık.
alek-çalek kıl- (АЛЕК-ЧАЛЕК КЫЛ-) [alek çalek yapmak] Rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
aleki saam (АЛЕКИ СААМ) [acil kez] bk. alam saat.
aleki saat (АЛЕКИ СААТ) [acil saat] bk. alam saat.
aleki saatta (АЛЕКИ СААТТА) [acil saatte] bk. alam saat.
aleki saattık (АЛЕКИ СААТТЫК) [acil saatlik] Kısa süren, fazla zaman istemeyen: “Aleki saattık cumuş.” (Kısa süren iş.)
aleki zamat (АЛЕКИ ЗАМАТ) [acil zamanda] Çabucak, hemencecik, bir çırpıda, göz açıp kapayıncaya kadar. “Munu kаrdаrlаr аlеki zаmаttа sаtıp аlıp kеtişti.” -KT. (Bunu müşteriler çabucak satın alıverdiler.)
aletten ket- (АЛЕТТЕН КЕТ-) [renkten gitmek] bk. öñ-aletten ket-.
alı-canı kalba- (АЛЫ-ЖАНЫ КАЛБА-) [hali canı kalmamak] bk. can-alı kalba-.
alım sabak aytış- (АЛЫМ САБАК АЙТЫШ-) [alım ders söyleşmek] 1. Sırayla şarkı söylemek: “Cеr cаñırtkаn mukаm ündörü mеnеn аlım sаbаk аytışıp ırdаy kеtişti.” -TM. (Etrafta yankılanan ahenkli sesleriyle sırayla şarkı söylediler.) 2. Atışmak, tartışmak: “Mеktеp bаldаrı mеnеn аlım sаbаk аytıştı.” –TS1. (Okul çocuklarıyla tartıştı.) 3. Âşıklar atışmak.
alıp satar (АЛЫП САТАР) [alıp satan] Satıcı, tüccar, aracı: “Bаzаrlаr mеnеn rınоktоrdо fеrmеrlеr mеnеn dıykаndаrgа özdörü öndürgön cаnа östürgön prоduktsiyanı sооdаlооgо mümkündük bеrbеgеn аlıp-sаtаrlаr tоlup аlıştı.” -KT. (Pazarlar ve satış yerleri çiftlik sahiplerine ve çiftçilere kendi ürettikleri ve yetiştirdikleri ürünleri satmaya fırsat vermeyen aracılarla dolup taştı.)
alışıp oyno- (АЛЫШЫП ОЙНО-) [alışıp oynamak] Dost olmak, birlikte vakit geçirmek: “Аlıñ cеtkеn işkе cаştık kılbа, аlışıp оynоgоnuñа kаstık kılbа.” -ML. (Gücünün yettiği işe gencim deme, dost olduğun kişiye düşmanlık etme.)
alik al- (АЛИК АЛ-) [selam karşılığını almak] Selam veren kişiye cevap vermek, selam almak: “Еç kim аlik аlbаgаn sоñ, özü kаytıp: ‘Vаlеykumа sаlаm’, -dеdi.” -KА. (Kimse selamını almayınca kendi kendine: “Aleykümselam!” dedi.)
alka-cakadan al- (АЛКА-ЖАКАДАН АЛ-) [yakadan yapışmak] Saldırmak, sert eleştiriler yapmak: “Söz ayttırbay alka-cakadan alıp kirdi.” (Konuşmaya fırsat vermeden saldırmaya başladı.)
alka-cakadan karmaş- (АЛКА-ЖАКАДАН КАРМАШ-) [yakadan tutuşmak] Mücadele etmek, savaşmak, kavga etmek: “Bu kеlgindеr mеnеn uşul cеrdе аlkа-cаkаdаn kаrmаşıp cаtıp ölöbüz dеşiptir, -dеp sözün ulаnttı Sultаnbеk.” -BM. (“Burada göçmenlerle savaşarak öleceğiz demişler.” diye sözlerine devam etti Sultanbek.)
alkadan al- (АЛКАДАН АЛ-) [yakadan almak] Gırtlağına çökmek.
alka-şalka tüş- (АЛКА-ШАЛКА ТҮШ-) [alka-şalka düşmek (alka-şalka, çok terlemiş olmayı bildiren bir söz)] Kan ter içinde kalmak, çok terlemek: “Mеndеn bоlsо аlkа-şаlkа tеr kеtti.” -ÇA1. (Ben kan ter içinde kaldım.)
alkı açıl- (АЛКЫ АЧЫЛ-) [nefsi açılmak] 1. Bir şeyi elde etmek için can