Qara Qız “Kara Kız” adlı uzun hikâyesindeki başkişi olan Bekseyit karakteri, genel itibarıyla iki dönemde incelenmelidir. İlkinde doktora eğitimi alan, yetenekli, azimli, genç adamı, ikincisinde ise bilim dünyasına kendini kabul ettiren, sosyal statüsü ile maddi durumu yerinde olan bilim insanını görmekteyiz. Genç bilim adamının maddi sıkıntılar çektiğini, kirada oturduğunu ve oğlu Seyitcan’a oyuncak alamamanın üzüntüsünü yaşadığını anlatırken yazar, arka planda Sovyet sisteminin acı gerçeklerinden birini ima etmektedir. Kendini bilime, araştırmalara adamış Kazak gençlerinin sosyal ve maddi durumlarının pek iç açıcı olmadığı, hayatlarını idame ettirmenin zorlukları, yazarın dikkatinden kaçmamış, eserinin konusu olmuştur. Bekseyit’in hayatındaki iki kadın olan Aygül ve Gülcihan karakterleriyle de yazar, asıl mesajını vermiştir. Kazak kadınlarına has incelik ve edep, Aygül’ün hâl ve davranışında olduğu gibi iç dünyasında da sarsılmaz bir uyum içerisindedir. Sovyet ideolojisinin etkisiyle Kazak kadınlarının yapısında yer alan olumsuz değişimler ise Gülcihan karakteriyle verilmiştir. Rus kültürünü örnek alınması gereken bir kültür olarak aşılamayı gaye edinen Sovyet hükûmetinin; Kazak millî yapısının, gelenek göreneklerinin ve millî terbiye sisteminin aleyhine yürüttüğü politikasını yazar, daha Sovyet döneminde astarlı bir şekilde olsa da anlatmaya çalışmıştır (Toksambayeva, 2015: 253-254).
Tazınıŋ Ölimi “Tazının Ölümü” (Almatı 1969) adlı uzun hikâyesinde, Kazak dünya görüşünde yedi hazineden biri sayılan tazı köpeğinin sahibine olan bağlılığı anlatılırken Kazak örf ve âdetlerine, avcılık ve köpek eğitimi gibi hususlara da yer verilmiştir. Tecrübeli avcı olan Kazı ve avcı köpeği Laçın’ın ölümü ile yazar, Kazakların millî geleneklerinin, avcılık sanatının unutulmaya yüz tuttuğunu ima etmiştir. Ayrıca Sovyet rejiminin baskı ve zulmü, astarlı anlatıma gerek duyulmadan açıkça dile getirilmiştir.
Bir Atanıŋ Balaları “Bir Babanın Çocukları” (Almatı 1973) adlı uzun hikâyesinde; Ahmet aksakal, köye getirilen yetim çocukların içinden Alman çocuğunu evlatlık alır. Köy mollasını çağırıp çocuğa kelime-i şehadet getirtip Müslüman yapar. Onun okumuş biri olan Davrenbek ile insanlığın nereden geldiğine dair tartışmaları da dikkat çekicidir. Davrenbek, insanlığın maymundan türediğini, bunun bilimsel olarak ispatlandığını öne sürer. Ahmet aksakal ise bunların safsata olduğunu, insanlığın Hz. Âdem ile Hz. Havva’dan türediğini dile getirir. Hatta büyükbabasının dediğine göre köklerinin gök börüye dayandığını da ilave eder. Sosyalist realizm yönteminin zirvede olduğu dönemde bu tür önemli ayrıntılara yer vermesi, yazarın cesur davranışının yanı sıra şahsi görüşlerine ışık tutması bakımından da önemlidir.
Jılandı Jaz “Yılanlı Yaz” (1978) adlı uzun hikâyesinde, insanoğlunun at sevgisi dokunaklı bir tarzda işlenmiş, insan ve tabiat arasındaki sıkı bağ konu edilmiştir.
Jüyrik “Yürük” (Almatı 1979) adlı uzun hikâyesinde, yazarın büyükbabası Magaviya’nın hem dış güzelliği hem de karakter yapısı ile görenleri kendine hayran bırakan Narkızıl adlı yürük atını yarış için bizzat eğitmesi ve atın hüzünlü sonu anlatılmıştır. Eser, baştan sona Kazakların at yetiştirme sanatına yer vermesiyle dikkat çekmektedir.
4.2. Bağımsızlık Döneminde Yazdığı Uzun Hikâyeleri
Qiysıq Ağaş “Eğri Ağaç” (Almatı 2001) adlı uzun hikâyesinde, ağaç motifine yer verilerek sembolik, astarlı anlatıma gidilmiştir. Eğri büyüyen meşe ağacı motifi ile doğru olmayan Sovyet rejimi, kötüye giden insan kaderi, Sovyet dönemindeki Kazak kadını betimlemeleri yapılmıştır (Baltabayeva, 2012a: 42). Eserde, “aydın katliamı”ndan nasibini almış üniversite gencinin hayatı, KGB’nın baskı ve zulümleri, toplumdaki yolsuzluklar ve adaletsizlikler de ele alınmıştır.
Qıpşaq Aruwı “Kıpçak Güzeli” (Almatı 2004) adlı uzun hikâyesinde, çağdaş sanat adamı olan Sercan karakterinde sürrealizm yöntemine başvurulduğu görülmektedir. Gündelik rutin yaşamdan vazgeçen sanatkâr, hayal dünyasında kurduğu başka bir boyutta varlığını sürdürmekte, orada gerçek benliğine kavuşarak mutlu yaşamaktadır (“Qazirgi Qazaq Prozası…”). Burada ikili kahraman tiplemesini, başkişinin iki kişiliğe ayrılarak istediği zamanda birinden diğerine geçebildiğini görmekteyiz. Kıpçak Hanı Köbek’in bedizci oğlu Sercan’ın ve onun çağdaş halefi olan ünlü heykeltraş Sercan Köbekov’un kaderi anlatılırken, Kazakistan’ın millî tarihi, siyasi durumu ve kültürünün güncel sorunları ön plana taşınmıştır. Kazakların, ataları olan Kıpçakların şanlı tarihinden, sanatından, genel olarak Eski Türk kültüründen ve özünden uzaklaştıkları gerçeği hüzünlü bir havayla verilmiştir.
Kesik Bas – Tiri Tulup “Kesik Baş, Diri Tulum” (Almatı 2005) adlı uzun hikâyesi, Moğolistan Kazakları arasında yaşanmış gerçek bir olay üzerine kurgulanmıştır. Talihsiz bir Kazak soylusu olan Akımbet’in diri diri yüzülen derisi tabaklanarak işlenir, post hâline getirilir. Yüzbaşı Bulatov’un eline geçen deri, zalim eşkıyanın işlediği suçların bir delili olarak Rusya’ya götürülür. Çekoslovak lejyonunun subayı olan arkadaşı Vatslav Kopetskiy’e hediye edilir. Seksen yıl saklandıktan sonra Çek subayının torunları tarafından Prag Millî Müzesi’ne teslim edilir. Bu görülmemiş, vahşice harekete vararak insana bunu yapan Ja-Lama yani Dambinjantsan Amursanayev (Dambi-Jantsan) adında bir Kalmuk, Kızıl askerleri tarafından öldürülür. Kafası kesilerek tuzlanır ve islenir. Bu kesik başın şu anda Petersburg’un Ermitaj Müzesi’nde bulunduğu kaydedilmiştir. Böylece insanlara kötülük yapan, çok sayıda suçsuz insanın ölümüne sebep olan Ja-Lama’nın da ölümü insan eliyle olmuştur.
5. Bilimsel Çalışmaları
Magavin’in ilk araştırması, 1961-1962 yıllarında yaptığı Yer Tarğın jäne Qazaq Eposı “Kahraman Targın ve Kazak Destanı” olsa da, asıl önemli bilimsel çalışması doktora tezi olmuştur. Daha sonra bu tezini Qobız Sarını. XV-XVIII Ğasırlarda Jasağan Qazaq Aqın, Jırawları “Kopuz Melodisi. XV.-XVIII. Asırlarda Yaşamış Kazak Şairleri ve Ozanları” (Almatı 1968) adıyla monografiye dönüştürmüştür. Yazar bu çalışmasında, XV.-XVIII. yüzyıllarda yaşamış olan Kazak şairlerinin ve ozanlarının eserlerini sistematik bir şekilde analiz etmiştir.
Çalışmanın giriş kısmında, ünlü ozan ve savaşçı Ket Buğa’nın Cengiz Han’a sevgili oğlu Cuçi’nin ölüm haberini kopuzuyla duyurduğu sahne yer almaktadır. 180 sayfadan oluşan çalışma, üç bölüm şeklinde ele alınmıştır. İlk iki bölümde, Kaztuvgan Jırav’dan Şal Akın’a kadarki uzun bir tarihî döneme yer verilmiştir. Bu eseriyle yazar, kadim Kazak şiirlerini tanıtmakla birlikte kadim Kazak tarihine de ışık tutmuştur. Son yıllarda adından çok söz ettiren yazarlardan biri olan Didar Amantay’ın “Kazak manevi dünyasına yol açan eski ozanların şiirleri, genç nesli cesaretlendirdi, aydınlarımızı millî şuur ve millî çıkarlar doğrultusunda yönlendirdi. Kazak olduğumuz için gerçekten sevindik. Muhtar Magavin, bize halkımızı sevmeyi öğretti, ırkımızla gurur duymaya çağırdı.” (Amantay, 2020) demesi manidardır. Sovyet ideolojisinin son sürat ilerlediği dönemde bu eser, kıskaç altına alınan Kazak toplumunun sarıldığı bir dal olmuştur âdeta.
Bizzat yazarın “Çok eski devirlerden, inişli çıkışlı