–Hepimizin başı belaya girdi, hayatımızı zehir edecekler!
Savcı, hiçbir şey olmamış gibi soğukkanlı bir tavırla:
–Neden? Biz mi katlettik?
Başkan:
–Öyle hitap ediyorsun ki, sanki normal birini öldürmüşler. Hepimizin başı belaya girecek.
Savcı subaya döndü:
–Kimseyi olay mahalline bırakmayın. Askerleri ormana yolla önlerine çıkanı yakalayıp getirsinler! –Sonra da yüzünü hayretten donakalmış hâlde cesede bakan polis amirine çevirdi:-Sen niye yalın ayak başıkabak geldin? Nerede köpeğin?
Amir:
–Yoldadır, varmak üzeredir.
Cinayet masasında çalışan kriminolog sanki kuyumcu idi ve pırlantanın temiz olup olmadığını kontrol ediyordu. Kaçıncı defadır, elindeki büyüteçle kurşunun girdiği yere bakıyordu. Başını kaldırıp askerlerin ormana dağıldığını görünce sordu:
–Onlara kim emir verdi?
Savcı:
–Ben! Bırak da ormanda önlerine kim çıkarsa yakalayıp getirsinler.
Kriminolog kafasını salladı:
–Sayın Savcı Bey, birincisi ölüm olayı bir saat önce olmuş, belki de daha fazla zaman geçmiş. İkincisi hangi ahmak bu saate kadar oturup birilerinin gelip kendisini yakalamasını bekler. Peki köpeği neden istiyorsunuz? Kimin izini sürecek? Askerlerin mi?! –sonra Subay’a döndü;-Askerlerini geri çağır.
Subay, kimin emrine uyacağını bilemedi, bir Kriminolog’a, bir Savcı’ya baktı.
Savcı:
–Peki, askerleri çağır gelsin, -dedi. Sonra da Kriminolog’a dönerek sordu; Neler öğrenebildin?
Kriminolog:
–Av tüfeği ile vurmuşlar, tekli imiş. –Cesedin yanında bulup küçük bir plastik poşete koyduğu metal boş kovanı gösterdi;-Kovanı çıkarıp atmış, tüfeği yeniden doldurmuş. Öbür boş kovan ortalıkta yok, galiba silahta kalmış. Birinci kurşun omzunu parçalamış. Öldürücü olmasa bile, vaktinde önlem alınamasa zaten kan kaybından ölecekti. Yirmi, yirmi beş metreden, tahminen, -eliyle kalın bir meşe ağacını gösterdi;-bakınız şu ağacın arkasından sıkmışlar. İkinci kurşunu ise tenasül organına, hem de dayayarak sıkmışlar. Bu kurşunu yedikten sonra da hayatını kaybetmiş.
Savcı:
–Vay anasını, neresinden vurmuşlar baksana. İnsan oradan bir tekme yediğinde nefesi kesiliyor, kurşun yiyince nasıl olur-diyerek cesede yaklaşıp dikkatle kurşunun değdiği yere baktı, darmadağın olmuştu.
Belediye başkanı Kriminolog’dan sordu:
–Neresinden vurmuşlar dedin?
–Apış arasından.
Başkan ellerini şiddetle birbirine çarptı.
–İnan namus meselesidir. Be adam, ne ararsan saunada bulabiliyordun zaten…
Savcı etraftakilere göz kırparak Başkan’a:
–Biraz temkinli ol, sen de saunaya sık sık gidiyorsun.
Başkan, Savcı’ya gözlerini belertti.
–Şakanın zamanı değil!
Şoför Savcı’ya doğru yaklaştı:
–Şef, sizi yukarıdan istiyorlar,-dedi ve telefonu ona doğru uzattı.
Savcı telefonu alıp orada olanlara hitaben:
–Başladı!-dedi ve biraz uzaklaşıp telefonun öbür ucundakine seslendi.-Evet.
–General sizinle konuşmak istiyor.
On, on beş saniye geçmeden General’in sesi duyuldu:
–Merhaba!
–İyi günler generalim.
–Neredesin?
–Olay yerinde.
–Neler olmuş?
Savcı dönüp tekrar cesede baktı:
–Birlik komutanını vurmuşlar. Asayiş şubesinin elemanı da üzerinde çalışıyor. Başkan da burada, Emniyet Amiri de. Tabur Komutanı da yolda buraya doğru geliyor. Çalışıyoruz Generalim.
–Şunu aklından çıkarma, bu olayın failini meydana çıkaramazsan işinin duman olduğunu bilmelisin. Seni sevdiğimi biliyorsun, oturduğu koltuğu dolduran bir kadrosun. Ancak bu konuda başarısız olursan bana gücenme. Ben de yukarılara karşı sorumluyum. Anladın değil mi?! Ne gibi yardım gerekiyorsa hazırım. Kriminolog’un tecrübeli midir?
–Evet. Kriminologumuz ülkede bu konuda tek adamdır ve şimdiye kadar çözemediği bir olay olmamış.
–Ona söyle, eğer bu olayı aydınlatırsa seni merkeze alacağım, onu da senin yerine tayin edeceğim. Tanrı yardımcınız olsun! Hoşça kal!
–Teşekkürler Sayın Generalim!
Savcı telefonu kapadı, Başkan’ın yanına döndü.
Başkan kafasını yukarı doğru kaldırarak işaret etti:
–Yukarıdan mı?
Savcı:
–Hıı,-dedi, sonra da Kriminolog’a döndü;-Yukarıdan telefon ettiler. Eğer bu olayı aydınlatırsan seni benim yerime tayin edecekler.
Kriminolog çalışmasını bırakmadan:
–Sayın Savcı, Tanrı sağlıkla nasip etsin, benim sizin yerinizde gözüm falan yok. Yerimden de memnunum, yeter ki, çok görmesinler, Azrail’in çocuğunu kucağıma almak istemiyorum.
–Dostum, sen bu işi çöz, en büyük hediyeyi benden alacaksın. Korkma, beni görevimden almayacaklar be, eğer halledersen beni yukarıdaki basamaklara çıkarıp oturtacaklar.
Başkan:
–Garip insanlarsınız be, ceset ortada siz makam üzerinde pazarlık ediyorsunuz.
Savcı:
–Ne yapalım, herkes kazancını bir yerlerden çıkarıyor, biz de cesetten!
Kriminolog işini bitirdi:
–Sayın Savcı, cesedi alabilirler. Asıl sonuca otopsi ve balistik incelemeden sonra ulaşabileceğiz, ikinci kurşun hâlâ vücudundadır -bıçakla kazıyarak topraktan çıkardığı kurşunu da küçük bir poşete koyarak bilirkişiye verdi.
Deminden beri kurşunu kendi yemiş gibi bir kenarda suspus kesilerek sigaraları ardı ardına yakan Karargâh Komutanı nihayet konuştu:
–Aslında O çoktan görev yerini değiştirerek başka bir birliğe gitmeliydi. Sonunun kötü olacağını biliyordum. Yüz sefer söyledim, dinlemedi. Bu da karşılaştığı.
Savcı:
–Haklısın. Yedi, sekiz ayda üç olay, bu da dördüncü.
Komutan:
–İkinci olaydan sonra nasihat ettim, başka bir yere git dedim. Yukarıya da hem söyledim, hem de yazdım; ancak kınama cezasını ben almış oldum. Aslında birçok olay oldu da biz üstünü örttük, her şeyi yoluna koyduk. Askerî birlik değil tımarhane sanki. Biri kendini asıyor, biri silahıyla intihar ediyor, biri tüfeği nöbet yerinde bırakıp firar ediyor, biri asker arkadaşına kurşun yağdırıyor. –Dedikten sonra dönüp ters ters Savcı’ya baktı; -Sizlerin merhamet göstermenizden dolayı kimseler cezalandırılmıyor.
Albay:
–Şu