Cehennemlik. Hüseyin Rahmi Gürpınar. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6485-98-3
Скачать книгу
Şemsi Bey’le Muzaffer ve Atıfet’e karşı üç gol fazla ile galebe çaldık. Şemsi ağabeyim yoruldu, bakınız orada yatıyor.”

      Bu “ağabey” tabiri de Ferhunde Hanım’ın yüzüne ağır bir buruşma getirdi. İçeri girdi, ayna önünde pudrasını tazeledi. Saçlarını düzeltti. Bir küçük şişe menekşe esansının hemen dörtte birini avucuna boşaltarak göğsünü, boynunu, bedenini kokuya boğdu. Beyaz ipek bornozuna büründü. Bahçeye çıktı.

      Ferhunde Hanım tufaların arkasından daha gözükmeden Atıfet, “Mahmure müjde, annen… Ay yanıldım, ablan geliyor.” dedi.

      “Hani ya? Meydanda yok.”

      “Kendinden evvel kokusu geldi de teşriflerini ondan anladım.”

      “Ne kokusu?”

      “Aman alık… Ablan bir şişe lavanta ile yıkanmadıktan sonra hiç kapı dışarı adım atar mı?”

      “Aman Atıfet sen de… Annem ne yapsa gözünde büyük bir kabahat oluyor. Lavanta sürünmesi ayıp mı? Yoksa büyük bir günah mıdır?”

      “Babanın burnu pek o kadar koku almaz da… Ben ablanın bu iptilasını lüzumsuz görüyorum.”

      Ferhunde Hanım, Atıfet’i öfkesinden çatlatacak nazenin bir yürüyüşle gözüktü. Şemsi’nin yattığı banka doğru yürüyordu. Zeki Atıfet, halasını bahçeye çeken sebebin Şemsi olduğunu hissetti. Çünkü onu kendi gözünden kıskanırdı. Nişanlısını, bu kadının hırslı bakışlarından korumak ister gibi o da gözlerini banka dikti. Ferhunde Hanım, kızın gözlerinden ızdırabını anladı. Fakat hiç aldırmadı. Uyuyan delikanlıya fütursuzca yaklaştı. O görünüş, kadının helecanını bütün bütün artırdı. Kızgınlık zamanlarında erkeğinin kokusunu alan yırtıcı bir dişiye döndü. Bütün kuvvetiyle çarpıntısını gizlemeye uğraştığı hâlde yapamayıp aşırı isteği sesinde dalgalanarak:

      “Bunu böyle neye bıraktınız? Zavallıyı güneş çarpacak.”

      Halasına eziyet etmek için fırsat kaçırmak istemeyen Atıfet, telaştan büsbütün peltekleşen küçük ağzıyla hemen cevap verdi:

      “Gençleri tedbirsizlikten korumak için içimizde sizin kadar analık vazifesini iyi yapacak yaşlı bulunmadığından… Görünüşte ne kadar şuh bir abla olsanız yine kalbinizde bir analık mayası, şefkati vardır.”

      “Abla” sözünün bu hor kullanılışına karşı Ferhunde Hanım şüphelenerek gözlerini hışımla kızına dikti. Mahmure mosmor kızardı. Serpilmiş, önünde yatan delikanlıyı okşaya okşaya uyandırabilmek için bu cüce kızın kıskanç gözlerinden kurtulmak lazımdı. Bu alıngan, sakat, sinirli mahluku oradan kaçırmak maksadıyla Ferhunde Hanım biçareyi ta kalbinden yaralamaya atılarak dedi ki:

      “Doğurmak, ana olmak kadınlığın en büyük bir şerefidir. Yazık senin gibi bücürlere ki bu şereften mahrum olmaya mahkûmdur. Çünkü doğuramazlar. Baban seni kocaya vermezden evvel çocuğun geçeceği yolu mengene ile açtırtmalı. Evlenme, senin için ölüm demektir. Bu kuruntu ile kendini hiç üzme.”

      Atıfet, tir tir titreyerek hemen cevaba atıldı. Sinirliliğinden anlaşılmaz bir iki kelime kekeleyebildi.

      Ferhunde Hanım, gür sesiyle, bu sakat kızın bozuk bir flavtanın tiz perdelerine benzeyen cılız sesini boğarak:

      “Haspaya bak, hâlini bilmeden top oyunu için kırmızı kadife kostüm yaptırtmış. Bu kıyafetle neye dönmüşsün? Bir kere aynanın önünde endamına baktın mı? Ne erkeğe benziyorsun ne kadına… İki cinsin arasında tuhaf bir mahluk olmuşsun. Bu kostümünle at cambazhanesine palyaçoluğa git. Beş on kişiyi güldürerek kadınlığına ancak bu suretle bir şeref temin etmiş olursun.”

      Ferhunde Hanım yaşından söz edilince nasıl ifrit olursa Atıfet de kostümü ve cüceliğiyle alay edildiği vakit kendini kaybedecek bir sinir buhranına düşerdi. Zavallıya sinir nöbetleri geldi. Ölü gibi bir benizle iki hizmetçinin kolları arasında odasına çıkarıldı.

      Mahmure, meselenin aslını pek anlamayarak annesinin öyle zavallı bir mahluka karşı bu zalimce coşup taşmasına şaşırıp kaldı. Annesi niçin o kadar köpürüyor, kızların yanında söylenmesi hiç de münasip olmayan sözleri ağzından kaçırıyordu?

      Şemsi, yanı başında kendi için sözle yapılan kadın düellosundan habersiz hâlâ uyuyordu. Ne olursa olsun Ferhunde Hanım karşısındakini yenerek onun kıskanç bakışlarından kurtulmuştu.

      Mahmure’nin şaşkın gözlerine karşı ufak bir mazeret açıklamasında bulunmak için dedi ki:

      “Menhus bücür, kendi hâlini bilsin de sonra ötekinin berikinin yaşıyla, bilmem nesiyle eğlenmeye kalksın. Öfke ile ben de kendimi tutamadım. Pek fena müteessir oldu. Haydi git bak sakın gebermesin.”

      Kızını da oradan bu suretle uzaklaştırdı. Sonra uzakta çam gölgesinde oturan Cazibe ile Muzaffer’e baktı. İkisi baş başa muamma ile dolu bir tavır içinde o kadar dalgın görüşüyorlar idi ki bahçede kavga değil muharebe olsa duymayacağa benziyorlardı. Cazibe ile oğlunun bu derin konuşmaları pek iyi bir manaya değilse de onların dünyayı göremeyecek kadar böyle birbirleriyle meşgul olmaları kendisinin Şemsi ile olacak âşıktaşlığına meydan vermiş olacaktı. Ferhunde Hanım kendi kendisine şöyle düşündü:

      Gençliğin en kaynar çağındaki Cazibe, benim yaşlı, sakat ağabeyime hayatını tamamıyla bağlayamaz, duygularını yatıştırmak için mutlaka bir günah işleyecektir.

      Sonra önünde yatan delikanlıya baktı, içi titredi. Ve yine düşüncesinde devam etti:

      Canı cana ölçmeli. Bu genç karı elbette bir halt edecektir. Bunu dışarıdan bir erkekle yapmaktansa benim oğlumla yapması “ehvenişer” sayılır. Rezalet, aile arasında gizli kalır. Birbiri ile evlenmeleri kabil olamayacağından benim için kaynana ve kadın nine olmak tehlikesi de gecikmiş olur. Muzaffer de pek ateşli bir oğlan, imkânı yok tek durmayacak. Onun da dışarıda ne oldukları belirsiz birtakım murdar karılarla bir sevda pazarı açarak başımızı türlü belalara sokmasındansa bu suretle zapt edilmesi, idare olunması hayırlıdır.

      Bu ne dehşetli bir düşünce idi. Ferhunde Hanım, Şemsi için tasarladığı sevda planındaki atılganlığını engelleyecek neler varsa onları kaldırmak için, maddi manevi ne kadar sakat ve sonu kötüye varacak olursa olsun her işi mübah görüyordu.

      Bu düşünce sonunda oğlu ile kardeşinin karısının bu sevda konuşmalarına göz yumarak Şemsi’ye yanaştı. Onun güneşten ısınmış tüylü ve adaleli genç baldırını iştahtan titreyen elleriyle hafif hafif okşayarak en ruh okşayıcı sedasıyla:

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными